KAYNAKÇA
Büyük Düşünmenin Büyüsü / The Magic of Thinking Big
Dr. David J. SCHWARTZ
Büyük başarı ve doyum elde etmek için, entelektüel veya üstün zekalı olmanızın
gerekmediği, ancak sizi hedefe götürecek biçimde düşünme ve davranma
alışkanlığına sahip olmanızın yeterli olacağı vurgulanmakta olan 280 sayfalık
bu kitabın, 18 sayfada derlenmiş özeti.
ÖNSÖZ
Yönetici gruba meydan okurcasına seslendi: “Harry’ye iyice
bakmanızı istiyorum. Ona bakın. Harry’de olup da sizde olmayan şey nedir? Harry
ortalamanın beş katını kazandı o halde beş kere daha mı akıllı? Hayır, bizim
personel testlerimize göre değil. Kontrol ettim. Testler Harry’nin ortalamanın
biraz üstünde olduğunu gösteriyor.”
“Peki arkadaşlar, Harry sizden beş kat daha mı fazla çalıştı? Hayır,
raporlarımıza göre bu da değil. Aslında pek çoğunuzdan daha fazla izin
kullanmış.” “Harry’nin bölgesi daha mı iyiydi? Yine, hayır demek zorundayım.
Müşterilerin ortalaması hemen hemen aynı. Harry’nin eğitimi mi daha iiydi?
Sağlığı mı? Yine hayır. Harry herhangi bir kişinin olabileceği kadar ortalama
birisidir. Bir şey hariç.”“Harry ile diğerleriniz arasındaki fark,” dedi genel
müdür yardımcısı, “beş kere daha büyük düşünmesi.”
Daha sonra yönetici, başarının kişinin beyninin büyüklüğüyle değil,
düşüncelerinin büyüklüğüyle belirlendiğini söyleyerek konuşmasını sürdürdü.
Geçmişte yaşanmış olaylarla ispat ettik ki, banka hesaplarının büyüklüğü,
mutluluk hesaplarının büyüklüğü, kişinin genel tatmin olma hesabının büyüklüğü,
kişinin düşüncesinin büyüklüğüne bağlıdır. Büyük düşünmede bir büyü vardır.
“Eğer ‘Büyük Düşünme’ bu kadar çok şeyi yapıyorsa, neden herkes büyük
düşünmüyor?” Bu soru bana birçok kere soruldu. İnanıyorum ki cevap şu: Hepimiz,
çevremizde farkında olduğumuz ve olmadığımız birçok düşüncenin ürünüyüz. Bu
düşüncelerin çoğu da küçüktür, büyük değil. Çevreniz sizi “İkinci Sınıf
Sokağı”na sürüklemeye, çekmeye çalışmaktadır. Hemen her gün şu sözle karşılaşırsınız: “Ortalıkta
çok fazla şef, çok az kızılderili var. Bir başka deyişle, lider olmanızı
sağlayacak fırsatlar artık yok, şeflik konusunda fazlalık var, o nedenle küçük
bir adam olmakla yetinmeye çalışın.”
Bu küçük ve dar kafalı çevre başka şeyler de söyler. Size “Her şey
olacağına varır” veya “Kaderiniz sizin kontrolünüzün dışındadır” veya “Kaderiniz
tamamıyla başka şeylerin kontrolü altındadır” der. O nedenle o düşleri,
daha güzel evi, çocukları özel kolejlere göndermeyi unutun. Kaderinize boyun
eğin. Yatın ve ölmeyi bekleyin.
“Büyük insanlar, dünyayı düşüncelerin yönettiğini
görenlerdir” diyen Emerson, “iyi veya kötü bir şey yoktur, sadece
düşünce onu öyle yapar” diye gözlemde bulunan Shakespeare gibi
şaşılacak derecede zeki bilgelerden.
Büyük filozof Disraeli’nin şu düşüncesiyle başlayın: “Yaşam
küçük olmayacak kadar kısa.”
BAŞARABİLECEĞİNE
İNANIRSAN BAŞARIRSIN
Başarı özgür olmak demektir: Endişelerden, korkulardan, hüsrandan,
başarısızlıktan kurtulup özgür olmak. Başarı kişisel saygı demektir, hayatta sürekli
olarak daha çok gerçek mutluluk ve doyum bulmak, hayatı size bağlı olanlar için
daha çok şey yapmak demektir. Başarı kazanmak demektir.
Her insan başarı ister. Herkes bu hayatın kendilerine verebileceğinin en
iyisini ister. İnanmak ile bir dağı yerinden oynatabilirsiniz.
Başarabileceğinize inanarak başarıyı elde edebilirsiniz. İnanmak şu şekilde
çalışır. İnanmak, “Kesinlikle-Yapabileceğimden-Eminim” tavrı, yapmak için
gerekli olan güç, beceri ve enerjiyi üretir. “Bunu-yapabilirim”e inandığınızda “bu
nasıl-yapılır” gelişmeye başlar. “Tamam-bir-deneyeceğim-ama-bu-işin-olacağını-sanmıyorum”tavrı
başarısızlığı getirir.
İnanmamak olumsuz bir güçtür. Akıl inanmadığında veya tereddüde düştüğünde
bu inançsızlığı destekleyici sebepleri çekmeye başlar. Birçok başarısızlığın
sorumlusu tereddüt, inanmamak, bilinçaltının başarısız olma, gerçekten başarılı
olmayı istememe düşünceleridir.
Endişeleri düşünürsen başarısız olursun. Zaferi düşünürsen başarılı
olursun.
Lidere saygı duymak iyidir. Ondan öğrenin. Onu gözleyin. Onu inceleyin. Ama
ona tapmayın.
Kişi kendi düşüncelerinin ürünüdür. Büyük düşünün. Termostatınızı ileriye
ayarlayın. Başarınızı, başaracağınıza olan dürüst ve saygılı inançla, atak bir
biçimde başlatın. Büyük düşünün ve iyi gelişin.
İnancın Gücünü
Geliştirmek
Aşağıda inanç gücünü elde etme ve bunu geliştirmeyle ilgili olarak size
kılavuzluk edecek üç madde yer almaktadır:
1. Başarıyı düşünün, başarısızlığı değil. İş dünyasında, evinizde başarısızlık
düşüncesini, başarı düşüncesiyle değiştirin. Zor bir durumla karşılaştığınızda
‘Kazanacağım’ diye düşünün ‘Kaybedebilirim’ diye değil. Bir başkasıyla rekabet
ederken ‘Ben en iyisiyim’ diye düşünün, ‘Ben demodeyim’ diye değil. Bir imkan
doğduğunda ‘Yapabilirim’ diye düşünün, ‘Yapamam’ diye değil.
2. Kendinize hep düşündüğünüzden daha iyi olduğunuzu anımsatın. Başarı süper bir zeka
gerektirmez. Ne de başarıda mistik bir yan vardır. Ayrıca başarı şans temeli
üzerine kurulmamıştır.
3. Büyük düşünün. Başarının büyüklüğü inancınızın büyüklüğüyle belirlenir. Küçük
hedefler düşünüyorsanız küçük başarılar bekleyin. Büyük hedefler düşünürseniz
büyük başarılar kazanırsınız. Şunu da unutmayın. Büyük fikir ve planlar çoğu
zaman küçük fikir ve planlardan daha kolaydır.
Başarıya ulaşmayı düşündüğünüzde, üzerinde çalışacağınız tek şey
insanlardır. İnsanlar üzerinde çalışmayı derinleştirdiğinizde, başarısız
insanların “zihin-öldürücü” düşünce hastalığından çektiklerini
keşfedeceksiniz. Bu hastalığa excusitis diyoruz. Her başarısızlığın temelinde
bu hastalık vardır. En sıradan insanlarda bile hafif dozda bulunmaktadır.
Kişi daha başarılı oldukça bahane bulma eğiliminin azaldığını da
göreceksiniz. Sıradan başarıları olan kişiler neden yapmadıkları,
yapamadıkları, olamadıklarını açıklamak konusunda çok hızlıdır.
Başarılı insanların hayatını incelediğinizde şunu keşfedersiniz: Sıradan
bir insanın öne sürdüğü tüm bahaneler, başarılı insanlar tarafından da ileri
sürülebilecekken, sürülmemiştir.
Şimdiye dek hiçbir başarılı iş adamı, asker, satıcı, uzman bir kişi veya
herhangi bir alanda lider olmuş kişinin, arkasına sığınmak için bir veya daha
fazla mazeret bulamadıklarını ne duydum ne de böyle biriyle tanıştım. Roosevelt,
tutmayan bacaklarının arkasına saklanabilirdi, Truman, “kolej
eğitiminin olmadığı” gerekçesini kullanabilirdi; Kennedy, “Başkan
olmak için çok gencim” diyebilirdi; Johnson ve Eisenhower kalp
krizlerinin ardına saklanabilirdi.
Her hastalık gibi, mazeret bulma hastalığı da uygun teşhis konmazsa daha
ağırlaşır. Bu düşünce hastalığının kurbanı olan bir kişi şöyle bir zihinsel
süreç yaşar: “Yapmam gerektiği kadar iyi yapmıyorum. Kendimi korumak için olay
esnasında başka yerde olduğumu ispatlamada neyi kullanabilirim? Görelim bakalım
şunları: Kötü sağlık? Eğitim yetersizliği? Yaşlılık? Gençlik? Kör talih?
Kişisel felaket? Eş? Ailemin beni yetiştirme biçimi?”
Kurban her mazeret buluşunda, bu mazeret bilinçaltında kök salar.
Düşünceler, olumlu olsun olumsuz olsun, sürekli tekrarla beslenirse daha da
güçlenir. Mazeret bulma hastası, başlangıçta mazeretinin aşağı yukarı yalan
olduğunu bilir. Fakat bunu tekrar ettikçe, tamamen doğru olduğuna inanır.
Olması gerektiği kadar başarılı olamamasının gerçek nedeni bu mazerettir.
Mazeret Bulma
Hastalığının En Yaygın Dört Türü
A.
“Ama benim sağlığım bozuk.”
Sağlık mazereti kronik “Kendimi iyi hissetmiyorum” türünden, daha özel
“Benim şu...şu... hastalıklarım var” türüne kadar çeşitlilik gösterir. Doktor ve
cerrah arkadaşlarım örnek bir yetişkin insan yaşamının var olmadığını söyler.
Tıbbi açıdan herkeste mutlaka bir sorun vardır.
Cleveland’deki bir konuşmamı henüz bitirmiştim. Çıkışta 30 yaşlarında bir
adam benimle birkaç dakika özel olarak konuşmak istediğini söyledi. “Biliyor
musunuz,” diye devam etti, “kalbimden rahatsızım ve kedimi sürekli kontrol
altında tutmak zorundayım.” Daha sonra konuşmasını dört doktora gittiğini ancak
hiçbirisinin sorunu çözemediğini anlatarak sürdürdü ve ne yapmasını önereceğimi
sordu.
“Doğrusu,” dedim, kalp hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama farklı
mesleklerden kişiler de olsak üç şey yapardım.
1. İlk önce bulabileceğim en iyi kalp doktoruna gider ve onun koyacağı
teşhisi kabul ederdim.
2. “Size önerebileceğim ikinci şey Dr. Schindler’in Yılda 365 Gün Yaşamak
adlı harika kitabını okumanızdır. Dr. Schindler bu kitabında hastane
yataklarını işgal eden her dört hastanın üçünde aslında DSOH (Duygularının
Sebep olduğu Hastalık) olduğunu gösterir. Düşünsenize, şu an hasta olan her dört
kişiden üçü, eğer duygularıyla nasıl baş edebileceğini öğrenmiş olsaydı şimdi
sağlıklı olacaktı. Dr. Schindler’in kitabını okuyun ve kendi ‘duygu yönetimi’
programınızı geliştirin.
3. “Üçüncü olarak da ölene kadar yaşamaya azmederdim.”
Bu dertli adama, yıllar önce vereme yakalanmış olan avukat bir arkadaşımın
bana verdiği öğüdü anlatarak konuşmama devam ettim. Bu arkadaşım denetim
altında bir hayat yaşaması gerektiğini biliyordu ama bu durum onu hukuk
alanında çalışmaktan, iyi bir aile yetiştirmekten ve hayattan gerçekten zevk
almaktan alıkoymadı. Şimdi 78 yaşında olan arkadaşım felsefesini şu kelimelerle
açıklardı: “Ölene dek yaşayacağım ve yaşamla ölümü birbirine
karıştırmayacağım. Bu dünyada olduğum sürece yaşayacağım. Neden sadece yarı
canlı olayım? Kişinin ölmek konusunda endişelenerek geçireceği her dakika
aslında o kişinin ölü olarak geçirdiği bir dakikadır.”
Sağlık Mazeretinin
üstesinden Gelmek için Kullanabileceğiniz Dört Şey
1. Sağlığınız hakkında konuşmayı reddedin. Bir rahatsızlık hakkında, nezle
dahi olsa, ne kadar çok konuşursanız, rahatsızlığınız o kadar kötüleşir gibi
gelir. Kötü sağlık hakkında konuşmak tohumu gübrelemek gibidir.
2. Sağlığınız hakkında endişelenmeyi reddedin.
3. Sağlığınızın şu anki durumuna samimi olarak müteşekkir olun. Eski bir
deyişi burada tekrar etmek yerinde olacak: “Eski püskü ayakkabılarım
olduğu için kendimi mutsuz hissediyordum; ta ki ayakları olmayan bir adamla
tanışana dek.”
4. Kendinize daima şunu anımsatın: “Yorulmak hamlaşmaktan daha iyidir.” Yaşamdan
zevk alın.
B..
“Ama Başarılı Olmak İçin İnsanın Zekası Olmalı.”
Çoğumuz zekayla ilgili olarak iki temel hata yaparız:
1. Kendi zeka gücümüzü küçümseriz.
2. Diğer insanların zeka gücünü abartırız.
Önemli olan ne kadar zekaya sahip olduğunuz değil, sahip olduğunuz zekayı
nasıl kullandığınızdır. Zekanızı yönlendiren düşünce, zeka gücünüzün
miktarından daha önemlidir. IQ’su 100 olan olumlu, iyimser ve işbirliği yapan
kişi, IQ’su 120 olan olumsuz, karamsar ve işbirliği yapmayan kişiden daha çok
saygı görür ve daha büyük başarılar elde eder.
Vazgeçmemek, yapabilmenin yüzde 95’idir.
Bazı zeki insanlar neden başarısız olurlar? Yıllarca dahi denilebilecek bir
kişinin yakınında bulundum. Soyut zekası çok gelişmiş olan Phi Beta Kappa,
doğuştan çok zeki olmasına rağmen, tanıdığım en başarısız kişilerden birisidir.
Çok sıradan bir işi vardı (sorumluluk almaktan korkardı). Hiç evlenmedi
(birçok evlilik boşanma ile sonuçlanır). Pek az arkadaşı vardı (insanlardan
sıkılırdı). Mal, mülk gibi şeylere yatırım yapmazdı (parasını
kaybedebilir). Bu adam o muhteşem beyin gücünü başarıya ulaşmak üzere
araştırmalara yönlendirmek yerine işlerin neden yolunda gitmeyeceğini
ispatlamakta kullanırdı. Beynindeki muhteşem kaynağı olumsuz düşüncelerin
yönlendirmesinden dolayı bu adam kendinden çok az şey verir ve hiçbir işe
yaramazdı.
Unutmayın, zekanıza yol gösteren düşünceler sahip olduğunuz zekadan çok
daha önemlidir. Bu temel başarı prensibini doktora derecesi bile değiştiremez.
Doğuştan varolan kabiliyetlerin miktarını artırmak konusunda çok fazla şey
yapamayız, ancak sahip olduğumuz şeyleri kullanma biçimini elbette
değiştirebiliriz.
Bilgi güçtür-yapıcı olarak kullanıldığında. Zeka mazeretinin getirdiği bazı
yanlış düşünceler de bilgiyle ilgilidir. Sık sık, bilginin güç olduğu biçiminde
sözler duyarız. Ama bu cümlenin ancak yarısı doğrudur. Bilgi sadece potansiyel
güçtür. Bilgi sadece kullanıldığı-sadece yapıcı olarak
kullanıldığı-zaman güçtür.
Büyük bilimadamı Einstein’la ilgili bir hikaye vardır. Bir keresinde ona
bir mil kaç feettir diye sormuşlar. Einstein’ın cevabı şu olmuş: “Bilmiyorum.
Herhangi bir referans kitabından iki dakikada bulabileceğim gerçeklerle beynimi
neden doldurayım ki?” Einstein bize büyük bir ders vermekte. Einstein beyninizi
gerçekleri saklamak üzere bir depo olarak kullanmak yerine onu düşünmek için
kullanmanın daha önemli olduğunu anlamıştır.
Zeka Mazeretini Tedavi
Etmenin Üç Yolu
1. Kendi zekanızı asla hafife almayın ve başkalarının zekalarını gereğinden
fazla büyütmeyin. Kendinizi ucuza satmayın.
2. Kendinize her gün sürekli şunu anımsatın: “Tutumum zekamdan daha
önemlidir.”
3. Unutmayın, bilgileri ezberlemek yerine düşünebilme yeteneği çok daha
değerlidir.
C.
“Faydası yok. Çok yaşlıyım (veya çok gencim).
Yaş mazeretinin üstesinden geldiğinizde, bunun doğal sonucu, gençlik
iyimserliğini ve gençlik duygusunu elde etmektir. Yaş mazereti korkularını yere
serdiğinizde, yaşamınıza yıllar katmanın yanı sıra başarılar da katmış
olursunuz. Yaşlılık bir başarısızlık hastalığıdır. Sizi geri çekmesine karşı çıkarak
onu yenin.
Kısaca özetlersek, yaş mazereti şöyle giderilebilir:
1. Şu anki yaşınıza olumlu bakın. “Hala gencim” diye düşünün, “Yaşlandım”
diye değil. Yeni ufuklara doğru bakmayı öğrenin, coşku sahibi olun ve gençlik
duygusunu hissedin.
2. Ne kadar üretken zamanınız kaldığını hesaplayın. Unutmayın, 30 yaşındaki
bir kişinin önünde hala üretken olarak geçirebileceği yüzde 80’lik bir aktif
yaşantı süresi vardır. 50 yaşındaki birinin önünde de fırsatlarla dolu
yıllarının yüzde 40’ı-üstelik en iyi yüzde 40’ı. Aslında yaşam pek çok insanın
düşündüğünden daha uzundur.
3. Gerçekten ne yapmak istiyorsanız onu yaparak gelecek zamana yatırım
yapın.
“Yıllar önce başlamış olmalıydım” biçiminde düşünmeyi bırakın. Bu,
başarısızlık düşüncesidir. Bunun yerine “Şimdi başlayacağım, en iyi yıllarım
önümdeki yıllar” diye düşünün. Bu başarılı insanların düşünme biçimidir.
D.
“Ama benim durumum farklı; kötü talih yakamı bırakmaz.”
Şans Mazeretini İki Yolla Alt Edin
1.Sebep-sonuç kanunun kabul edin. Bir başka kişinin “şansı” olarak görünen
şeye ikinci kere bakın. Onun geleceğini yönlendiren şeyin şans değil, hazırlık,
planlama, başarı-üreten düşünme süreci olduğunu bulacaksınız. Bir başkasının
“kötü şansı” olarak görünen şeye de ikinci kere bakın. O zaman bazı sebeplerin
varlığını keşfedeceksiniz. Bay Başarı bir engelle karşılaşır; öğrenir ve bundan
karlı çıkar. Bay Sıradan ise kaybettiği zaman öğrenmeyi beceremez.
2. Hüsnü kuruntuya kapılmayın. Zihinsel enerjinizi hiçbir efor sarf etmeden
başarı elde edecek yolların hayalini kurmakla harcamayın. Sadece şans ile
başarılı olamayız. Başarı, onu üreten şeyleri yapmakla, onu üreten prensipler
konusunda uzman olmakla elde edilir. İş hayatında yükselmeyi, zaferleri,
yaşamdaki güzel şeyleri şansa bağlamayın. Şansın işlevi bu güzel şeyleri size
ulaştırmak değildir. Bunun yerine, sizi başarılı bir insan yapacak kaliteyi
kendinizde geliştirmeye konsantre olun.
GÜVEN SAĞLAYIP KORKUYU
YENİN
Evet, korku gerçektir. Ve onu yenmeden önce varlığını kabul etmeliyiz.
Bugün artık korkunun çoğu psikolojiktir. Endişe, gerginlik, sıkıntı, panik,
tümü de yanlış idare edilen olumsuz düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Eski
“o-sadece-senin-aklında” yaklaşımı, korkunun aslında var olmadığını varsayar.
Ama korku vardır. Korku gerçektir. Korku, başarının bir numaralı
düşmanıdır.
Korkunun her türlüsü veya büyüklüğü bir psikolojik hastalık türüdür.
Zihinsel bir hastalığı da bedensel bir hastalığı tedavi ettiğimiz gibi belirli
ve kendini kanıtlamış yöntemlerle tedavi ederiz. Güven duygusu tamamen sonradan
elde edilir veya geliştirilir. Hiç kimse içinde güvenle doğmaz. Etrafına güven
saçan, korkuyu yenmiş, her zaman ve her yerde kendini rahat hisseden bu
insanlar güvenlerinin bir parçasını sonradan elde etmişlerdir. Siz de bunu
yapabilirsiniz.
Aşagıdaki iki adımlık prosediri kullanarak korkunuzu yenebilir ve
güven kazanabilirsiniz.
1. Korkunuzu izole edin. Gerçekte tam olarak neden korktuğunuzu belirleyin.
2. Sonra harekete geçin. Her korku için bir eylem biçimi vardır.
Unutmayın, tereddüt sadece korkuyu büyütür. Hemen harekete geçin. Kararlı
olun. Kendine güvensizlik çoksa, bu bizi doğrudan hatalı yönetilen belleğe
götürür.
Beyniniz tıpkı bir banka gibidir. “Akıl bankanıza” her gün düşüncelerinizi
yatırırsınız. Bu düşünce birikimleri büyür ve sizin belleğiniz olur. Düşünmeye
başladığınızda veya bir problemle karşılaştığınızda, aslında bellek bankanıza
şunu söylersiniz: “Bunun hakkında ne biliyorum?”Bellek bankanız
otomatik olarak sizi cevaplar ve daha önceki benzer durumlarda yatırmış
olduğunuz bilgi parçalarını sunar. O halde belleğiniz yeni düşünceleriniz için
işlenmemiş malzeme sağlayan temel kaynağınızdır.
Bellek bankanızı etkin biçimde yöneterek güven sağlamak için yapmanız
gereken iki önemli şey şudur:
1. Bellek bankanıza sadece olumlu düşünceleri yatırın. Dürüst olmak
gerekirse, herkes hoş olmayan can sıkıcı, cesaret kırıcı pek çok durumla karşı
karşıya kalır. Ama başarısız insanlarla başarılı insanlar bu durumları
tamamiyle farklı biçimlerde ele alır. Başarısız insanlar bunları, deyiş
yerindeyse, kalben alırlar. Bu hoş olmayan durumlar üzerinde gereğinden fazla
durarak bunların belleklerinde iyi bir yer edinmelerine neden olurlar. Bunları
akıllarından çıkaramazlar. Geceleri, üzerinde düşündükleri en son şeyler bu hoş
olmayan durumlardır.
Öte yandan kendine güvenen, başarılı insanlar bunlar üzerinde “bir daha
düşünmezler bile.” Başarılı insanlar bellek bankalarına olumlu düşünceler
yatırmada uzmanlaşmışlardır.
2. Bellek Bankanızdan Sadece Olumlu Düşünceler Çekin:
“Basitçe şu: olumsuz düşünceleri zihinsel canavarlar halini almadan önce
yok etmek.” Zihinsel canavarlar yaratmayın. Bellek bankasından boş olmayan
şeyler çekmeyi reddedin. Hangi türden olursa olsun bir şeyi anımsadığınız zaman
deneyiminizin olumlu kısmı üzerine konsantre olun; kötü tarafını unutun. Onu
toprağa gömün. Kendinizi olumsuzca düşünürken yakalarsanız, zihninizi tamamiyle
kapatın.
İşte size insanları uygun perspektife koymak için iki yol:
1. Öteki Kişiye Dengeli Bir Şekilde Bakın. İnsanları ele alırken şu iki noktayı
aklınızdan çıkarmayın. Bir kere, öteki kişi önemlidir. Kesinlikle önemlidir.
Her insan önemlidir. Ama şunu da unutmayın: “Siz de önemlisiniz.” O nedenle
birisiyle tanıştığınızda şöyle düşünmeyi kural haline getirin: “Biz oturmuş,
karşılıklı ilgimizi çeken ve bize fayda sağlayacak konuda konuşmakta olan iki
önemli insanız.”
2. Bir Anlama Tutumu Geliştirin. Mecazi olarak sizi ısırmak isteyen,
size hırlamak isteyen, sizi sürekli azarlamak isteyip de bunu yapamazsa küçük
düşürmek isteyen insanların sayısı az değildir. Kendinizi bu tip insanlara
karşı hazırlamazsanız, kendinize olan güveninizde büyük boşluklar açar ve
kendinizi bütünüyle yenilmiş birisi olarak hissetmenize neden olurlar. Bu
gelişmiş kabadayıya, kendi zayıf noktasını etrafa yaymaktan hoşlanan kişiye
karşı bir savunmaya gereksiniminiz vardır.
Doğru olanı yapmak vicdanınızı tatmin eder. Bu da kendine güveni
geliştirir. Yanlış bilinen bir şeyi yaptığımızda iki olumsuz şey meydana
gelir. Birincisi, kendimizi suçlu hissederiz ve suçluluk
kendimize olan güveni yiyip bitirir. İkincisi, er geç diğer
insanlar bunu öğrenir ve bize olan güvenlerini yitirirler.
İşte size yirmi beş kere okumaya değer bir psikolojik ilke. Sizi iyice
doyurana dek bunu okuyun:
Güvenli düşünmek için, güvenli hareket edin.
Ünlü psikolog Dr. George W. Crane, Uygulamalı Psikoloji adlı kitabında
şöyle demiştir: “Unutmayın, davranışlar duyguların göstergeleridir. Duyguları
doğrudan denetleyemezsiniz, sadece davranış veya hareketlerinizin seçimiyle
bunu yapabilirsiniz...Bunu yaygın trajedilerin tümünden (evlilikteki zorluklar
veya yanlış anlamalar) kurtarmak için somut olan bazı psikolojik gerçeklerin
farkında olun. Her gün uygun davranışlarda bulunursanız, kısa sürede bunlara
göre hissetmeye başlayacaksınız. Sadece hem kendiniz hem de partneriniz için
randevu, öpücük, günlük kompliman yapma ve birçok küçük kibar davranışlar
konusunda dikkatli olun; böylece aşk duygusu konusunda endişe etmemize gerek
kalmaz. Kendinizi sadık hissetmediğiniz sürece sadık davranamazsınız.”
Psikologlar fiziksel hareketlerimizi değiştirerek tutumlarımızı
değiştirebileceğimizi söylerler. Örneğin, kendinizi güldürebilirseniz sonunda
kendinizi daha güleç hissedersiniz. Kambur durmak yerine dik durursanız
kendinizi daha üstün hissedersiniz. Bu olumsuz açıdan da geçerlidir. Biraz sert
kaş çatarak bakın, bakalım kendinizi sürekli kaşları çatık biri olarak
hissetmiyor musunuz?
Düzenlenmiş davranışların duyguları değiştirdiğini ispatlamak çok kolaydır.
Biriyle tanışırken çekingen davranan insanlar bu çekingenliklerinden üç basit
hareketi aynı anda yerine getirerek kurtulabilirler: İlki, diğer kişinin elini
yakalayıp sıcak bir şekilde tokalaşın. İkincisi, doğrudan ona bakın. Üçüncüsü
“Sizinle tanıştığıma memnun oldum” deyin.
Dolayısıyla güvenli düşünmek için güvenli davranın. Hissetmek istediğiniz
biçimde davranın. Aşağıda beş tane “güven-geliştirici” egzersiz yer
almaktadır.
1. En ön sırada olun: Toplantılarda-kutsal yerlerde, sınıfta veya
diğer türden topluluklarda-önce arka sıraların dolduğu dikkatinizi çekti mi
hiç? Pek çok insan arka sıralarda oturmak için mücadele eder ve böylece “fazla
dikkat çekmezler.” Fazla dikkat çekmek istememelerinin sebebi ise kendilerine
güvenmemeleridir.
2. Göz teması kurmaya çalışın: İçgüdüsel olarak, gözlerinizin içine
bakmayan kişi hakkında kendinize sorular sormaya başlarsınız. “Ne saklamaya
çalışıyor? Neden korkuyor? Bir şey mi söylemek istiyor?”
Göz temasından kaçınırsanız kendiniz hakkında iyi bir şey söylemiş
olmazsınız. “Korkuyorum. Güvenim yok” dersiniz. Bu korkuyu, diğer insanın
gözlerinin içine bakarak yenin. Diğer insanın gözlerinin içine bakmak ona şunu
iletir; “Açığım ve dürüstüm. Sana söylemekte olduğum şeye inanıyorum.
Korkmuyorum. Kendime güveniyorum.” Bırakın gözleriniz sizin için çalışsın.
Gözleriniz karşınızdaki insanın gözlerinin içine baksın. Bu size sadece güven
vermez, size güven duyulmasını da sağlar.
3. Yüzde 25 daha hızlı yürüyün:
Darbe yemiş, yoksulluk içindeki bir insan ayaklarını sürükleyerek ve
tökezleyerek yürür. Kendine güveni sıfırdır. Sıradan insanların yürüyüşleri de
“sıradandır.” Adımları “sıradandır.” “Kendimle çok fazla gurur duymuyorum”
gibisinden bir görüntüye sahiptirler.
“Yüzde-25-daha-hızlı-yürüyün” tekniğini kullanmak kendinize güveni
geliştirmede yardımcı olur. Omuzlarınızı geri çekin, kafanızı dik tutun; biraz
daha hızlı yürüyerek kendinize güveninizin nasıl artmakta olduğunu hissedin.
Sadece deneyin ve görün.
4. Düşüncelerinizi çekinmeden söylemeyi deneyin:
Farklı büyüklüklerdeki değişik gruplarla çalışırken pek çok insanın
bilinçli olarak ve doğal bir yetenekle durup, tartışmalara katılmada başarısız
olduklarını gözledim. Bunun nedeni, diğerlerine katılıp onlarla tartışmak
istememeleri değildir. Daha ziyade, kendine güven eksikliğidir.
Konferansta suskun kalan insan kendi kendine şöyle düşünür: “Benim
düşüncem büyük bir olasılıkla değersiz. Bir şey söylersem kendimi aptal yerine
koymuş olabilirim. O nedenle hiçbir şey söylemeyeceğim. Bunun yanı sıra,
gruptaki diğer kişiler belki benden daha çok şey biliyor. Benim dikkate dahi
değmez biri olduğumu bilmelerini istemem.”
Konferans suskunu konuşmayı beceremediği her seferden sonra kendini daha
yetersiz ve aşağılık duygusuna kapılmış hisseder. Çoğu zaman kendi kendine
zayıf bir söz verir (içinin derinliklerinde tutmayacağını da bilir). Bir dahaki
sefer konuşacaktır.
Bu çok önemli: Suskunumuz her başarısız konuşma girişiminden sonra güven
zehrinden bir doz daha alır. Kendine güveni gittikçe azalır.
Düşüncelerinizi çekinmeden söyleyin. Bu, kendinize güveni arttırıcı bir
vitamindir. Katıldığınız her açık toplantıda düşüncelerinizi çekinmeden
söylemeyi kural haline getirin. Katıldığınız her iş toplantısında, komite
toplantısında, grup forumlarında gönüllü olarak bir şey söyleyin. İstisnasız.
Yorum yapın, öneri getirin, soru sorun. Konuşan son insan olmayın. Buzu kıran
kişi olun. Yorum yapan ilk kişi.
5. Kocaman gülümseyin: Pek çok kişi bir gülüşün kişiye büyük bir itici
güç verdiğini duymuştur. Gülümsemenin güven açığını kapatmak için mükemmel bir
ilaç olduğu söylenmiştir. Ama insanların çoğu buna hala inanmıyorlar, çünkü kokarken
gülümsemeyi hiçbir zaman denememişlerdir.
Eğer karşımızdaki kişiye kocaman ve içten gülümserseniz kişi size kızmayı
sürdüremez. Bir gün, bunu gösteren küçük bir olay geldi başıma. Kavşakta durmuş
yeşil ışığın yanmasını bekliyordum ki BAM! Arkamdaki sürücünün ayağı frenden
kaymış, arka tamponumu şöyle bir teste tabi tutmuştu. Aynadan arkaya baktım ve
arabadan indiğini gördüm. Ben de indim ve kurallar kitabını unutarak kendimi
bir ağız dalaşına hazırladım. İtiraf etmeliyim ki onu konuşmamla parçalara ayırmaya
hazırdım. Bereket versin, bu şansı yakalamadan önce bana doğru yürüdü,
gülümsedi ve en samimi ses tonuyla şöyle dedi: “Arkadaş, gerçekten
böyle bir şey yapmak istemedim.” Samimi açıklamasına uygun o gülümseme
beni eritti. “Tamamdır. Olur böyle şeyler” gibisinden bir şeyler geveledim. Göz
açıp kapatıncaya dek rakibim dostum olmuştu.
BÜYÜK DÜŞÜNMEK
Kendinize hiç şu soruyu sordunuz mu: “Benim en büyük zayıflığım
nedir?” Belki insanların en büyük zayıflığı, kendilerini layık
görmemeleridir. Yani kendini ucuza satmaktır.
Filozoflar binlerce yıldır iyi bir tavsiyede bulmuşlardır: Kendini bil. Ama görünen o ki
pek çok insan bu önerinin anlamının şu olduğunu sanmaktadır: Sadece
olumsuz Tarafını Bil. Birçok kişisel değerlendirme kişinin
hatalarından, yetersizliklerinden, kusurlarından meydana gelmektedir.
Yetersizliklerimizi bilmek iyi bir şeydir çünkü bu bize kendimizi hangi
alanlarda geliştirebileceğimizi gösterir. Ama sadece olumsuz yanlarımızı
bilirsek çıkmazdayız demektir. Değerimiz çok küçülür.
Birçok insanın anlamakta güçlük çektiği farklı kelime ve deyim kullanan
insanlar buyurgan olma eğilimi güden ukalalardır. Ve ukala insanlar genellikle
küçük düşünen insanlardır.
Bir insanın kelime hazinesi, kullandığı veya bildiği kelime sayısı ile
ölçülmez. Bundan ziyade, bir kişinin kelime haznesiyle ilgili tek önemli şey,
kelime ve deyimlerinin gerek kendi gerekse karşısındakinin düşüncelerinde
yarattığı etkidir. İşte size çok temel bir saptama: Biz kelime ve deyimlerle
düşünmeyiz. Biz sadece resim veya görüntülerle düşünürüz. Kelimeler
düşüncelerin hammaddeleridir. Konuşurken veya okurken, o şaşırtıcı cihaz
(beyin) kelime ve deyimleri otomatik olarak zihinsel resimlere dönüştürür. Her
kelime veya deyim birbirinden az da olsa farklı zihinsel resimler yaratır. Biri
size “John yeni bir araba satın aldı” derse siz bir resim görürsünüz. Ama “Jim
yeni bir çiftlik evi aldı” deseler bu kez farklı bir resim görürsünüz.
Gördüğümüz zihinsel resimler, nesneleri adlandırmak veya açıklamak için
kullandığımız kelimelerin türüne göre değişir.
Büyük Düşünenlerin Kelime
Hazinesine Sahip Olmanın Dört Yolu
1.
Neler hissettiğinizi açıklarken büyük, olumlu, neşeli kelime ve deyimler
kullanın.
Biri size “Bugün kendini nasıl hissediyorsun?” diye sorduğunda, ona
“Yorgunum (başım ağrıyor, keşke bugün Cumartesi olsaydı, kendimi iyi
hissetmiyorum)” diye cevap verirseniz, sonunda kendinizi daha kötü hissediyor
olmanıza yol açarsınız. Şunu deneyin. Çok basit ama müthiş güçlü bir nokta.
Size ne zaman “Nasılsın?” veya “Kendini bugün nasıl hissediyorsun?” diye
sorarlarsa, şöyle cevaplayın: “Harika, teşekkür ederim. Ya sen?”, “Müthiş” veya
“Çok iyi”. Böylece her fırsatta kendinizi harika hissedecek ve kendinizi
gerçekten de harika hissetmeye başlayacaksınız.
2.
Diğer insanlara açıklama yaparken hoş, neşeli, güzel kelime ve deyimler
kullanın.
Başkasıyla birlikte o anda sizinle olmayan üçüncü bir kişi hakkında
konuşurken o kişi için mutlaka “Gerçekten çok iyi bir insan. Bana işlerinin
de harika olduğunu söylediler,” gibisinden büyük kelime ve deyimlerle
komplimanda bulunun.
3.
Diğer insanları cesaretlendirmek için olumlu bir dille konuşun.
Her fırsatta insanlara komplimanda bulunun. Tanıdığınız herkes övülmeye can
atar. Eşinize her gün söyleyecek özel bir kelimeniz olsun. Sizinle çalışan insanları
izleyin ve kompliman yapın. Övmek samimi bir şekilde yapılırsa başarı için
anahtar olur.
4.
Diğer insanlara bir şeyler anlatırken olumlu kelimeler kullanın.
İnsanlar “Size iyi haberlerim var. Dahiyane bir fırsatla karşı
karşıyayız...” gibisinden bir şey duyduklarında zihinleri parıldamaya başlar.
Ama “Hoşlansak da hoşlanmasak da yapmamız gereken bir iş var” gibi bir şey
duyduklarında zihindeki film neşesiz ve sıkıcı olur.
Zafer sözü verirseniz destek kazanırsınız. Kale inşa edin, mezar kazmayın.
Dünyanın bizim üstümüze koyduğu fiyat etiketi bizim kendimize biçtiğimiz
değerle neredeyse aynıdır.
Potansiyel olarak pek çok güçlü kişi küçük, önemsiz şeylerin
kendilerini başarıya götürecek yolu engellemesine izin verir. Şimdi
bunların dört örneğini inceleyelim.
1. İyi Bir Konuşma Yapmak İçin Ne Gerekir?
Pek çok kişi topluluk karşısında kötü bir konuşmacıdır. Neden mi? Sebebi basittir. Pek çok insan büyük ve
önemli şeylere değil, konuşma yapmanın küçük, önemsiz şeylerine konsantre
olur. Peki kişi konuşmak üzere ayağa kalktığında ne olur? Korkar, çünkü kendine
müthiş bir yapılmayacaklar listesi hazırlamıştır. Konuşurken kafası karışır ve
“Acaba hata mı yaptım?” diye sormaya başlar.
Bir konuşmacının gerçek değeri dik durması veya gramer hatası yapmamasıyla değil, öne
sürdüğü noktaların dinleyiciler tarafından anlaşılıp anlaşılmamasıyla
ölçülür. Sıradan şeyleri dert ederek topluluk önünde başarısız bir
konuşmacı durumuna düşmeyin.
2. Kavganın Sebebi Nedir?
Hiç kendi kendinize, kavga etmenin sebeplerinin ne olduğunu sordunuz mu?
Kavgaların en az yüzde 99’u küçük, önemsiz şeylerden başlar.
İşte size işe yarayan bir teknik. Birini
eleştirmeden, azarlamadan, ona ithamda bulunmadan veya meşru-müdafaa niyetine
karşı saldırıya geçmeden önce kendinize şunu sorun: “Bu gerçekten
önemli mi?” Birçok durumda önemli değildir ve böylece
uyuşmazlıktan kaçınmış olursunuz. Olumsuz bir tutum içine gireceğinizi
hissettiğiniz an kendinize sorun: “Gerçekten önemli mi?” Bu soru daha hoş bir
ev ortamı yaratmada büyüsel bir işleve sahiptir. Büroda da geçerlidir. Eve
giderken trafikte birisi aniden önünüze geçtiğinde de. Bu soru, hayatta
tartışma yaratmaya açık tüm durumlarda işinize yarar.
3. John en Küçük Odayı Aldı ve Kendi Kendini Yaktı
Hepsi aynı seviyede olan dört genç yönetici ofis değiştirip yeni odalarına
taşınmışlardır. Odaların üçünün büyüklüğü aynıydı ve benzer biçimde dekore
edilmişti. Dördüncüsü daha küçüktü ve aynı ihtimamla döşenmemişti. J.M.’ye
dördüncü oda verilmişti. Bu onun için çok ciddi bir gurur meselesi oldu. Bir
anda bunu kendisine karşı yapılmış olan bir ayrımcılık olarak değerlendirdi.
Sonuç olarak diğer yönetici arkadaşlarına karşı düşmanlık duyar oldu. Onların
yaptığı işlerde yardımda bulunacağına köstek olur bir hale girdi. İşler daha
kötüye gitti. Üç ay sonra öyle bir hata yaptı ki yönetime kendisini işten
kovmalarından başka bir alternatif bırakmadı.
Kendisine karşı ayırımcılık yapılmış olduğuna çabucak inanmakla şirketin
hızla büyümekte olduğunu ve bir odaya sahip olmanın dahi bir ayrıcalık olduğunu
algılayamadı. Odaların dağıtımını yapan yöneticinin hangi odanın küçük olduğunu
bilmediğini dahi aklına getirmedi. J.M.’nin dışında şirketteki hiç kimse odanın
büyüklüğünü bir değer ölçüsü olarak almamıştı.
Bölümünüze ait personel listesinde adınızı en sonda görmek veya bir ofis
mesajının dördüncü kopyasını almak gibi önemsiz şeyler hakkında küçük
düşünmenizin size büyük zararı dokunur. Büyük düşünün ve böyle ufak tefek
şeylerin sizi yolunuzdan alıkoymasına izin vermeyin.
4. Kekelemek Bile Önemsiz Bir Ayrıntıdır
Konuşma özürlü olmak, mesleği konuşma yapmak olanlar için bile sıradan,
önemsiz bir ayrıntıdır. Eğer kişinin büyük meziyetleri varsa.
Sıradanlıklar hakkında düşünme konusunda size yardımcı olması açısından şu
üç yöntemi uygulayın:
1. Gözlerinizi büyük hedefe odaklayın.
Evlilikte büyük hedef barıştır, mutluluktur, huzurdur, yoksa münakaşaları
kazanmak ve ‘Sana böyle olduğunu söylemiştim’ demek değil.
Elemanlarınızla çalışırken büyük hedef, onların tüm potansiyellerini
geliştirmektir; küçük hatalarını sorun yapmak değil.
Komşularla yaşarken büyük hedef, karşılıklı saygı ve arkadaşlıktır, yoksa
bir gece havladığı için köpeklerini bir kulübeye tıktırabilir miyiz diye
düşünmek değil. Askeri deyimlerle açıklamak gerekirse, muharebeyi
kaybedip savaşı kazanmak, muharebeyi kazanıp savaşı kaybetmekten çok daha
iyidir.
2. “Gerçekten önemli mi?” diye sorun.
Bu tür sorunlu durumlarda “Gerçekten önemli mi?” diye yaklaşılsa aslında
tartışma ve kavgaların en az yüzde 90’ı hiç yaşanmaz bile.
3. Sıradanlık tuzağına düşmeyin.
Konuşma yaparken, problem çözerken, çalışma arkadaşlarınıza akıl verirken,
gerçekten önemli şeyleri düşünün. Bir fark yaratan şeyleri. Yüzeysel şeylerin
içinde boğulmayın. Önemli şey üzerine yoğunlaşın.
YARATICI
BİÇİMDE DÜŞÜNÜP HAYAL KURMAK
Yaratıcı düşünce basitçe bir şeyi yapmak için yeni ve gelişmiş yollar
bulmaktır. Her türlü başarının ödülü-evde, işte, dernekte-işleri daha iyi
yapmak üzere yeni yol ve yöntem bulmakta saklıdır. Şimdi, yaratıcı düşünce
kabiliyetimizi geliştirip güçlendirmek için neler yapabileceğimize bakalım.
Birinci
adım: Yapabileceğinize İnanın. Bir şeyin yapılabileceğine inanmak, aklı o
şeyi yapmak için bir yol bulmak üzere harekete geçirir.
İkinci
adım: Bir şeyin yapılabileceğine inanmak yaratıcı çözümlerin yolunu açar. Bir
şeyin yapılamayacağına inanmak yıkıcı bir düşüncedir. Bu nokta, küçük ya da
büyük her türlü durum için geçerlidir. Kalıcı dünya barışının sağlanabileceğine
içtenlikle inanmayan politik liderler, dünya barışını sağlamada başarılı
olamazlar, çünkü zihinleri barışı getirici yaratıcı çözümlere kapalıdır.
Birinden hoşlanabileceğinize inanırsanız, onunla ilgili hoşlanacak bir
şeyler bulabilirsiniz. Kişisel problemlerinize çözüm bulabilirsiniz, eğer
bulabileceğinize inanırsanız.
İnanç yaratıcı güçler çıkarır. İnançsızlık ise frenleri devreye sokar.
İnanın, yapıcı olarak düşünmeye başlayacağınızı göreceksiniz. Arzu varsa çözüm
de vardır. Yapabileceğinize inanın. Bu, yaratıcı düşüncenin temelidir.
İnanç yoluyla yaratıcı gücünüzü geliştirmek üzere size iki öneri.
1. İmkansız kelimesini düşünce ve konuşma sözlüğünüzden atın. İmkansız bir
başarısızlık kelimesidir.
2. Uzun süredir yapmayı istediğiniz ama yapamayacağınıza inandığınız özel
bir şeyi düşünün. Şimdi, onu neden yapamayacağınızla ilgili bir liste yapın. Çoğumuz
bir şeyi neden yapamayacağımıza yoğunlaştığımız için arzularımızı yenip onları
mağlup ederiz. Oysa zihinsel odaklaşmamız için değerli olan tek şey neden
yapabileceğimiz konusunda düşünmektir.
“Ortalama” insanlar daima ilerlemenin karşısındadır. Birçok insan zamanında
sokaklarda otomobil kullanılmasına karşı sesini yükseltmişti. Uçak birçok insan
için çok sert bir çıkış gibi geldi. İnsanların, kuşlar için “ayrılmış” bir
bölgeye girme “hakkı” yoktu. Birçok tutucu insan hala “uzayda işimiz ne”
demektedir.
Donmuş
olan hiçbir şey büyümez. Eğer geleneğin akıllarımızı dondurmasına izin verirsek
yeni fikirler filizlenemez.
Geleneksel düşünme; yaratıcı kişisel başarı programına ilgi duyanların bir
numaralı düşmanıdır. Geleneksel düşünme zihninizi dondurur, ilerlemenizi
engeller ve yaratıcı gücünüzü geliştirmenize mani olur. İşte onunla mücadele
etmenin üç yolu:
1. Yeni fikir ve önerilere açık olun. Düşünceleri geri püskürten şu
yaklaşımları yok edin: “İşe yaramaz”, “Yapılamaz”, “Hiçbir değeri yok”,
“Aptalca.”
2. Yeni şeyleri deneyen bir kişi olun. Sabit, rutin şeyleri kırın. Yeni
lokantalar deneyin, yeni kitaplar okuyun, yeni tiyatrolara gidin, yeni
arkadaşlıklar edinin. Bazen işe farklı yoldan gidin, bu yıl farklı bir yerde
yaz tatilinizi geçirin. Bu haftasonu yeni ve farklı bir şey yapın.
3. İlerici olun, gerici olmayın. “Çalıştığım yerde böyle yapardık, o
nedenle burada da böyle yapacağız” değil, “Eski çalıştığım yerde yaptığımızdan
daha iyi nasıl yapabiliriz?” şeklinde yaklaşmalısınız.
Başarılı insan, “Daha iyi yapabilir miyim?” diye sormaz. Yapabileceğini
bilir. Dolayısıyla sorduğu soru şudur: “Nasıl daha iyi yapabilirim?” İşte,
evde, dernekte başarının bileşenleri şudur; yaptığını daha iyi yap (yaptığın
işin kalitesini arttır) ve yaptığının daha fazlasını yap (yaptığın işin
miktarını arttır.)
Kişisel politika olarak ben şu kavramı seçmiş durumdayım: Bir şeyin
yapılmasını istiyorsan onu meşgul bir insana ver. Önemli projeleri boş zamanı
çok olan kişilerle birlikte yapmaya karşıyım. Acı verici ve pah
Her seviyeden insanlarla yaptığım yüzlerce mülakat sonucunda şunu
keşfettim: “Kişi ne kadar büyükse sizin konuşmanızı sağlamak üzere sizi
cesaretlendirme eğilimi de o kadar fazladır. Ne kadar küçükse de size öğüt
verme eğilimi o denli yüksektir.”
Büyük insanlar dinlemeyi tekellerine alır. Küçük
insanlar konuşmayı tekellerine alır.
Ayrıca şuna dikkat edin. Hangi meslekten olursa olsun üst düzey liderler
zamanlarının çoğunu öğüt almaya harcar, öğüt vermeye değil. Üst düzey bir
yönetici bir karar almadan önce sorar, “siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?”, “siz
ne önerirsiniz?” “Bu şartlar altında siz ne yapardınız?”, “Bu size nasıl
görünüyor?”
Kulaklarınız bilgi giriş kapılarıdır. Onlar zihninizi hammadde ile besler.
Bu hammaddeler de yaratıcı güce dönüştürülebilir. Konuşmakla hiçbir şey
öğrenemeyiz. Ama sorup dinleme ile öğrenmenin sınırı yoktur.
Aşağıdaki üç aşamalı programı deneyerek sorup dinleme ile yaratıcılığınızı
güçlendirebilirsiniz.
1. Başkalarını konuşmaları için cesaretlendirin. “Senin bu konudaki
deneyimin nedir?”, “Bu konuda sen ne yapılması gerektiğine inanıyorsun?”,
“Buradaki kilit nokta sence nedir?” Öteki insanları konuşmaları için
cesaretlendirirseniz iki misli zafer elde edersiniz.
2. Kendi bakış açınızı soru biçimde test edin. “Şu öneriye-ne dersin”
yaklaşımını kullanın. Dogmatik olmayın.
3. Karşınızdaki kişinin dedikleri üzerinde yoğunlaşın. Çoğu Dinlemek çenenizi kapalı
tutmaktan öte bir şeydir. Dinlemek söylenenin aklınıza girmesine izin
vermektir. zaman insanlar dinlemiyor oldukları halde dinliyormuş gibi yaparlar.
Sadece karşılarındaki kişinin susup kendilerine konuşma sırasının gelmesini
beklerler.
Fikirler düşüncelerimizin meyveleridir. Ama bunlardan faydalanıp bir değer
ifade etmeleri için işe yarar hale getirilmeleri gerekir. Verimli, yaratıcı
zihinlere sahip insanlar güzel bir fikrin herhangi bir zamanda herhangi bir
yerde ortaya çıkabileceğini bilir. Fikirlerin kaçıp gitmesine izin vermeyin.
Aksi takdirde düşüncenizin meyvelerini yok etmiş olursunuz. Onların etrafını
çitle çevirin.
Fikri kağıt üzerinde şekillendirin. Bunun iki mükemmel sebebi vardır. Bir
fikir gözle görülür bir forma girdiğinde onu her açıdan görebilirsiniz.
Eksikliklerini, parlatmak için neler yapılması gerektiğini. Sonra fikirler de
başkalarına “satılmalıdır”. Müşterilere, işçilere, patrona, arkadaşlara,
kulüptekilere, yatırımcılara. Birisi o fikri “satın almalıdır”; aksi takdirde
hiçbir değeri olmaz.
NE OLDUĞUNUZU
DÜŞÜNÜYORSANIZ OSUNUZ
Çevrenize bakın. Bazı insanlara “Hey dostum” biçiminde yaklaşırken
bazılarına saygılı biçimde “evet efendim” şeklinde yaklaşıldığını
gözleyeceksiniz. İzleyin. Göreceksiniz ki bazı insanlar güven, bağlılık ve
hayranlık uyandırırken, bazıları uyandırmaz. Daha yakından bakarsanız, en çok
saygı duyulan kişilerin en başarılı kişiler olduğunu da görürsünüz.
Bunun açıklaması nedir? Tek kelimeyle açıklanabilir bu: Düşünme.
Böyle olmasını sağlayan düşünmedir. Diğer insanlar bizde, biz kendimizde ne
görüyorsak onu görür. Hangi yaklaşım biçimine layık olduğumuzu düşünüyorsak
insanlar o yaklaşımı gösterir. Böyle olmasını sağlayan düşünmedir. Kendini
aşağılık, işe yaramaz biri olarak gören kişi gerçek yetenekleri ne olursa olsun
aşağılık, işe yaramaz birisidir. Çünkü düşünme, davranışları düzenler. Kişi
kendisini aşağılık biri olarak görüyorsa bu şekilde davranır ve hiçbir cila,
maske veya blöf bu temel duyguyu uzun süre saklayamaz. Kendini önemli görmeyen
kişi önemli biri değildir.
Kendinize ne kadar çok saygı duyarsanız başkaları da size o kadar çok saygı
duyar. Bu ilkeyi test edin. Düşkün bir insana fazla saygı duyar mısınız? Tabii
ki hayır! Neden? Çünkü bu zavallı adam kendine saygı duymamaktadır da ondan.
Kendine saygısı olmadığından daha da ahlaksızlaşmaktadır.
Önemli görünmek-önemli olduğunuzu düşünmenize yardımcı olur. Kural:
Unutmayın, görünümünüz “konuşur”. Sizin hakkınızda olumlu şeyler söylüyor
olduğundan emin olun. Evinizi nasıl bir insan olmak istiyorsanız o şekilde
göründüğünüzden emin olmadan asla terk etmeyin.
Kendinize amirlerinizin, arkadaşlarınızın gözüyle bakın. Temiz, düzenli,
tertipli olmanın bedeli çok azdır. Sloganı bütünüyle alın ve şu şekilde
yorumlayın: Doğru giyinin. Karşılığını her zaman alırsınız. Unutmayın:
Önemli görünün çünkü bu önemli olduğunuzu düşnmenize yardımcı olur.
Giyinmeyi cesaretinizi arttırmak, güven duygusu yaratmak için bir araç
olarak kullanın. Eski bir felsefe profesörüm, dönem sonu sınavlarına son dakika
hazırlıkları için öğrencilere şu öğüdü verirdi: “Bu önemli sınav için iyi
giyinin. Yeni bir kravat alın. Elbisenizi ütüleyin. Ayakkabılarınızı boyayın.
Zeki görünün çünkü bu zekice düşünmenize yardımcı olacaktır.” Profesör
felsefesinin ne olduğunu biliyordu. Sakın hata yapmayın. Fiziksel görüntünüz
zihinsel görüntünüzü etkiler. Dışarıdan görünüş biçiminiz içinizden
düşündüğünüz ve hissettiğiniz şeyleri etkiler.
Bana tüm delikanlıların bir “şapka döneminden” geçtiğini söylemişlerdi.
Yani şapka kullanarak olmak istedikleri kişi veya karakterle kendilerini
bağdaştırmak isterler. Askere gidenler bilir; asker ancak askeri üniforma
içindeyken asker gibi düşünür ve kendini asker olarak hisseder. Bir bayan ancak
bir parti için giyindiyse bir partiye gidiyor olduğunu duyumsar. Benzer biçimde
bir yönetici de ancak bir yönetici gibi giyinirse kendisini yönetici olarak
hisseder.
Görüntünüz
sizinle konuşur; ama başkalarıyla da konuşur. Başkalarının sizin hakkınızda ne
düşündüklerini anlamaya yardım eder. Teorik olarak, insanların bir kişinin
giysilerine değil de zekasına bakmak zorunda olmasını duymak hoştur. Ama yanlış
anlamayın. İnsanlar sizi görünümünüze göre değerlendirir. Görünümünüz
başkalarının sizi değerlendirmesindeki ilk şeydir. Ne kadar zaman alırsa alsın
ilk izlenim değişmez. Evet, bir kişinin görünümü kesinlikle konuşur. İyi
giyimli bir kişinin görünümü olumlu şeyler söyler. İnsanlar şöyle der: “İşte
önemli bir kişi; zeki, başarılı, güvenilir. Arayıp da bulunamayacak birisi;
takdir edilecek, saygıdeğer birisi. O kendisine saygı duyuyorsa ben de
duyarım.”
İşinize her gün geldiğinizde kendinize şunu sorun: “Her açıdan
bakıldığında taklit edilmeye değer birisi miyim? Alışkanlıklarımın hepsi de
astlarımda gördüğümde beni mutlu edecek şeyler mi?”
Kendinizi Her Gün Birkaç Defa Teşvik Edin.
ÇEVRENİ YÖNET: BİRİNCİ
SINIF OL
Vücut, neyle besleniyorsa odur. Benzer şekilde zihin de ne ile beslenirse
odur. Zihinsel yiyecekler tabii paketler halinde gelip mağazalarda
satılmaz. Zihinsel yiyecekler, sizin
çevrenizdir-bilincinizi ve bilinçaltınızı etkileyen saymakla bitmez bir sürü
şey. Tükettiğimiz zihinsel yiyecek türleri alışkanlıklarımızı,
tutumlarımızı, kişiliğimizi belirler. Hepimizin içinde gelişmeye açık bir
kapasite vardır. Ama gerek kapasitenin ne kadar geliştirileceği gerekse de
kapasiteyi geliştirme biçim tamamıyla zihnin ne ile beslendiğine bağlıdır.
Zihin de tıpkı vücudun aldığı besinleri yansıtması gibi çevresi onu ne ile
beslerse onu yansıtır.
Şunu iyice öğrenin. Çevre bize şekil verir, düşünme biçimimizi belirler.
Başka insanlarda olmayan bir alışkanlık veya davranışınızı düşünün. Nispeten
küçük bir şey olsun. Mesela yürüyüş şekliniz, bardağı tutuş şekliniz, müzik,
edebiyat, eğlence veya giyim konusundaki tercihler. Bunların tümü de ağırlıklı
olarak çevrenizin etkisiyle şekil alır. Bundan daha önemlisi düşüncelerinizin,
hedeflerinizin, tutumlarınızın büyüklüğü, kişiliğiniz, bulunduğunuz çevre
tarafından oluşturulur.
Basit insanlarla yakın ilişkiler basit alışkanlıklarımızın doğmasını
sağlar. Olumlu açıdan bakarsak; büyük fikirleri olan insanlarla ilişki içinde
olmak düşünce seviyemizi yükseltir. Hırslı insanlarla yakın ilişki kurmak bizi
de hırslandırır. Uzmanlar bugün şu konuda hemfikirdirler: Bugünkü siz,
kişiliğiniz, hırslarınız, hayattaki statünüz içinde bulunduğunuz fiziksel
çevrenin sonucudur. Bundan bir, beş, on, yirmi yıl sonraki siz, bütünüyle o
zamanki çevreye bağımlı olacaksınız.
Aydan aya, yıldan yıla değişeceksiniz. Bu bildiğimiz bir şey. Ama nasıl
değişeceğiniz gelecekteki çevrenize bağlı olacaktır; yani zihninizi besleyecek
zihinsel yiyeceklere. Gelecekteki çevremizin bizi tatmin etmesi ve bize
mutluluk vermesi için neler yapabiliriz şimdi onlara bakalım:
Kendinizi, başarmak üzere yeniden koşullayın.
Çocukken hepimizin büyük hayalleri vardı. Şaşırtıcı derecede genç yaşlarda,
bilinmeyeni keşfetmek, lider olmak, çok önemli mevkilere gelmek, zevkli ve
başarılı işler yapmak, zengin ve ünlü olmak için planlar yapmışızdır. Kısacası
birinci olmak, en büyük ve en iyi olmak istemişizdir. Ve safça bir cahillikle
bu hedeflere ulaşmak için yolumuzun açık olduğunu düşünmüşüzdür. Ama sonra ne
oldu? Büyük hedeflerimizi yerine getirmek için çalışmaya başlama yaşına gelmeden
çok önce bir yığın bastırıcı kuvvet faaliyetlerine başladı.
Her yönden duymaya başladığımız sözler şunlar oldu: “Hayalperest olmak
aptalca bir şeydir”. Fikirlerimiz “pratik olmayan, aptalca, saf ve şapşalca”
şeylerdir. “Oraları gidip görmek için paran olması lazım”. “Kimin öne
geçeceğini ya şans belirler ya da önemli mevkilerde dostunun olup olmadığı”.
“Çok gençsin (veya çok yaşlısın)”. “İlerleyemezsin-o
nedenle-denemeye-bile-kalkışma” propagandasının bombardımanı altında,
tanıdığınız insanların çoğu üç gruba ayrılır:
Birinci Grup: Tamamıyla kuşatılmış olanlar. İnsanların büyük bir çoğunluğu sahip
olunması gereken hiçbir şeye sahip olmadıklarına göre içlerinin derinliklerinde
ikna olmuş haldedirler.
İkinci Grup: kısmen kuşatılmış olanlar. Nispeten daha küçük
olan bu grup yetişkinlik dönemine, başarıya ulaşabileceklerine dair kayda değer
bir ümit ile girer. Bu insanlar kendilerini hazırlar. Çalışır. Plan yapar. Bu
grupta birçok zeki ve yetenekli insan vardır. Bunlar ayağa kalkıp koşmaktan
korktukları için hayat boyunca emekleyerek ilerlerler.
Üçüncü Grup: Hiçbir zaman kuşatılmamış olanlar. Belki de toplumun yüzde iki veya
üçünü oluşturan bu grup karamsarlığın hakimiyetine izin vermez, bastırıcı
güçlerin kuşatmasına inanmaz, emeklemeye tahammül edemez.
Sorularınız olduğunda işin ehline danışın. Başarısız birisinden tavsiye
almak kansere karşı nasıl tedavi gerektiği konusunda güya doktor olduğunu iddia
eden şarlatan birisine başvurmak gibidir.
İşte size sosyal çevrenizi birinci sınıf yapmaya yardımcı olacak
birkaç şey:
1. Yeni grupların içine girin. Sosyal çevrenizi aynı küçük
grupla sınırlandırmak sıkıntı, tatminsizlik, sıradanlık yaratır. Böylece tıpkı
her şeyde olduğu gibi insanlardaki çeşitlilik de yaşama yeni çeşniler katar ve
onu daha geniş çaplı bir hayat haline getirir. Bu güzel bir zihinsel
beslenmedir.
2. Bakış açıları sizden farklı insanlarla arkadaşlık kurun. İçinde
bulunduğumuz bu modern çağda dar kalmış bir bireyin fazla geleceği olamaz.
Sorumluluk ve önemli mevkiler; işi her iki tarafından da gören insanlara doğru
gider.
3. Ufak tefek ve önemsiz şeyler üzerinde durmayan kişilerle arkadaş
olun. Fikirleriniz ve konuştuklarınızdan çok evinizin büyüklüğü ve
sahip olduğunuz veya olmadığınız eşyalarla ilgilenen kişiler küçük insanlardır.
Ama bir başka zehir çeşidi daha vardır. Biraz da gizlice faaliyet gösteren
bu düşünce zehrine yaygın olarak “dedikodu” denir. Düşünce
zehiri vücut zehrinden iki açıdan farklıdır. Vücudu değil de aklı zehirler ve
anlaşılması, fark edilmesi daha zordur. Zehri alan kişi genellikle bunun
farkında olmaz.
Düşünce zehrinin anlaşılması zordur ama doğrusu “büyük” işler yapar. Bizi
ufak tefek, önemsiz şeyleri düşünmeye zorlayarak düşünce kapasitemizi düşürür.
İnsanlar hakkında ki düşüncelerimizi saptırır ve çarpıtır çünkü gerçeklerin
tahrif edilmesi üzerine kurulmuştur. Ayrıca dedikodusunu yaptığımız kişiyle
karşılaştığımızda içimizde bir suçluluk duygusu oluşturur. Düşünce zehiri yüzde
sıfır doğru düşünmek, yüzde yüz yanlış düşünmektir. Yaygın kanının tersine
kadınlar dedikodu konusunda özel bir konuma sahip değillerdir. Her gün pek çok
erkek de kısmen zehirlenmiş bir çevrede yaşar.
Dedikodu insanlar hakkında yapılan olumsuz konuşmalardır ve bu düşünce
zehrinin kurbanı bu zehirden hoşlandığını düşünmeye başlar. Diğerleri hakkında
olumsuz konuşmak onu zehirli bir oyuncak haline getirmeye başlar ve başarılı
insanların giderek kendisinden hoşlanmamaya ve ona güvenmemeye başladıklarının
farkına bile varmaz.
Şu düşünceyi bir süre kafanızda tekrarlayın. İlinize bir balta alıp komşunuzun
mobilyalarını parçalamanız sizin mobilyalarınızın biraz daha iyi görünmesini
sağlamaz. Benzer şekilde laf baltalarını ve bombalarını diğer insanlara karşı
kullanmak da ne sizi ne de beni daha iyi birisi yapar.
TUTUMLARINIZ SİZDEN YANA
OLSUN
Ne düşünüyor olduğumuz yaptığımız şeylerde kendisini gösterir. Tutum ve
davranışlar aklımızın aynasıdır. Düşüncelerimizi yansıtırlar. Masasında oturan
arkadaşınızın aklından geçenleri okuyabilirsiniz. Kullandığı ifade ve üslubu
gözleyerek iş hakkında ne düşünüyor bunu algılayabilirsiniz.
Davranışları göstermekten öte şeyler yapar, “duyururlar” da. Bir sekreter
şöyle dediğinde bürosunu tanıtmaktan öte şeyler yapmış olur; “Günaydın,
Bay Shoemaker’ın bürosu.” Sadece dört kelime ile sekreter şunu der: “sizi
seviyorum. Aradığınız için çok mutlu oldum. Sizin önemli olduğunuza inanıyorum.
İşimi seviyorum.” Ama bir başka sekreter aynı kelimeleri kullandığı
halde başka şeyler söyleyebilir. Mesela; “Beni rahatsız ettiniz. Keşke
aramasaydınız. İşimden çok sıkılıyorum ve beni rahatsız eden insanlardan hiç
hoşlanmam.”
Tutum ve davranışları ifadeler ve ses tonları aracılığıyla okuruz.
Liderlik konusunda Amerika’daki en saygıdeğer otoritelerden biri olan
profesör Erwin H. Schell şöyle demektedir: “Başarıya ulaşmada imkan ve rekabetten
başka bir şeyin daha olduğu açıktır. Bu bağlayıcı unsuru, katalizörü, tek
kelimeyle açıklamak gerekirse tutum ile açıklanabileceği sonucuna vardım. Tutum
ve davranışlarımız doğru olduğunda yeteneklerimiz en verimli seviyeye ulaşmakta
ve bunu kaçınılmaz olarak güzel sonuçlar izlemektedir.
Şu üç tutumu geliştirin. Yaptığınız her şeyde bunların yanınızda
olmasını sağlayın:
1. Ben canlıyım tutumunu geliştirin
2. Sen önemlisin tutumunu geliştirin
3. Önce hizmet tutumunu geliştirin
Kendi coşkusunu yitiren kişi başkalarında o coşkuyu yaratamaz. Ama coşkulu
bir insan kısa sürede coşkulu bir izleyici kitlesine sahip olur. Coşku, işi
yüzde 100 daha iyi yapar. Bir an için dağılıp gitmeye yüz tutmuş bir kulüp veya
derneği düşünün. Büyük bir olasılıkla onu yeniden diriltmek için gerekli tek
şey biraz coşku. Sonuç gösterilen coşkuyla doğru orantılı olarak kendiliğinden
gelir. Coşku duymak basitçe “Bu harika” demektir. İşte nedeni.
Yaptığınız her şeye canlılık katın. Coşkunun varlığı
veya yokluğu yaptığınız ve söylediğiniz her şeyde kendisini gösterir. El
sıkışmanıza canlılık verin. El sıkışırken, el sıkışın. El sıkışma tarzınız şunu
söylesin: “Sizi tanıdığım için çok mutluyum.” Veya “Sizi tekrar gördüğüm için
çok mutlu oldum.” Tutucu, sıradan bir el sıkışma hiç el sıkışmamaktan daha
kötüdür. İnsanları şöyle düşündürür; “Bu adam canlıdan çok ölü gibi.”
Gülümsemenize canlılık katın. Gözlerinizle
gülümseyin. Hiç kimse yapay, monte edilmiş, hırsız gibi gülümsemeden hoşlanmaz.
Gülümsediğiniz zaman gülümseyin. Dişleriniz görünsün. Dişleriniz düzgün
olmayabilir ama bu önemli değil ki. Çünkü siz gülümsediğinizde insanlar
dişlerinizi görmez. Sıcak, coşkulu bir kişi görür. Sevdikleri bir kişi.
“Teşekkür ederim”lerinizi “Çok teşekkür ederim” haline getirin.
İnsanlar, söylediklerine inanan kişilerle arkadaşlık yapar.
Söylediklerinizi canlı söyleyin. Konuşmanıza canlılık, dirilik verin.
İster bir bahçe toplantısında konuşuyor olun ister bir aday ile veya
çocuklarınızla, sözlerinizin ardına coşkuyu yerleştirin. Konuşmanıza canlılık
verdiğinizde otomatik olarak kendinize canlılık katmış olursunuz.
Ailenize iyi haberler getirin. Onlara o gün
yaşadığınız iyi bir şeyden bahsedin. Yaşadığınız güzel, hoş şeyleri anımsayın.
Hoş olmayan şeylerin unutulup yok olmasını hızlandırmış olun. İyi haberler
yayın. Kötü haberlerden bahsetmenin hiçbir yararı yoktur. Sadece ailenizin
endişe duymasına ve sinirlerinin gerilmesine neden olur. Evinize her gün biraz
gün ışığı getirin.
Sen Önemlisin Tutumunu Geliştirin
Çok önemli bir gerçek vardır. Her bir birey Hindistan’da da Indianapolis’te
de yaşasa, cahil de olsa zeki de, medeni de olsa ilkel de, genç de olsa yaşlı
da şu arzuya sahiptir: Önemli olduğunu hissetmek. Önemli olmak arzusu bir
insanın biyolojik-olmayan en güçlü, en zorlayıcı açlığıdır. “Sen önemsiz
birisin” tutumunun baskın çıkmasının bir nedeni vardır. Pek çok insan
karşısındaki kişiye bakar ve şöyle düşünür; “Bana hiçbir faydası yok. O halde
önemli birisi değil.”
İşte burada insanlar çok basit bir hata yapmış oluyor. Karşınızdaki kişi statüsü
veya gelir düzeyi fark etmeksizin iki dev sebepten dolayı sizin için önemlidir.
İlki, eğer birine önemli olduğunu hissettirirseniz sizin için daha çok şey
yapar. Diğerlerinin kendilerini önemli hissetmelerine
yardımcı olmak size ödül kazandırır çünkü bu sayede siz de daha önemli
olduğunuzu hissedersiniz. Deneyin ve görün.
Takdir etmede tecrübe
sahibi olun.
Diğer insanların yaptıklarından dolayı onları takdir edeceğinizi
bilmelerini bir kural haline getirin. Takdir etmeyi, diğerlerinin onlara ne kadar
bağımlı olduğunuzu bilmelerini sağlayarak tatbik edin. Dürüst, kendinize özgü
komplimanlar kullanarak insanları takdir edin. İnsanlar komplimanlar ile büyür
ve gelişir. İster 2 veya 20 ister 9 veya 90 yaşında olsunlar insanlar övülmenin
özlemini duyar.
Övgüyü sadece büyük başarılar için saklamanız gerektiğini sanmayın.
İnsanları küçük şeylerle ilgili olarak da övün; görünümleri, rutin işlerini
yapma tarzları, fikirleri, yardımseverlikleri. İnsanlara başarmış oldukları
konular hakkında kişisel notlar yazarak övgüde bulunun. Onları özel olarak
arayın ve özel olarak ziyaret edin.
İnsanları “çok önemli kişiler”, “önemli kişiler”, “önemsiz kişiler” diye
sınıflandırmak için zaman ve enerji harcamayın. İstisnasız; ister çöpçü olsun
ister bir şirketin genel müdürü sizin için herkes önemlidir. Bir insana ikinci
sınıf muamelesi yapmak size birinci sınıf sonuçlar kazandırmaz.
2. İnsanlara Adıyla Hitap etmede Tecrübe Sahibi Olun.
Unutmamanız gereken iki önemli şey vardır. İsmi doğru telaffuz edin ve
doğru yazın. Eğer bir kişinin ismini hatalı telaffuz eder veya yazarsanız kişi
onun önemsiz birisi olduğuna inandığınızı düşünecektir.
3. Zaferin Karşılığını Almayın.
Onun Yerine Yatırım Yapın.
Unutmayın övgü kuvvettir. Üstlerinizden aldığınız övgüyü elemanlarınıza
dağıtın. Böyle yaparak performanslarını artırmak üzere onları teşvik etmiş
olursunuz. Övgüyü paylaştığınızda elemanlarınız bilir ki onların haklarına
samimiyetle değer veriyorsunuz.
İNSANLAR HAKKINDA OLUMLU
DÜŞÜNÜN
Kural şudur: Başarı diğer insanların desteğine bağlıdır. Sizinle, olmak
istediğiniz siz arasındaki tek engel diğer insanların desteğidir. Eğer
almazlarsa başarısız olur. Benzer şekilde, bir üniversite rektörü eğitim
programının takip edilmesi için profesörlerine, bir politikacı seçilmek için oy
kullanan vatandaşlarına, bir yazar da yazdıklarını okuyacak okura bağlıdır.
Şimdi şunu sorma zamanı; “Tamam, istediğim başarıya ulaşmak için
diğerlerine bağlı olduğumu kabul ediyorum. Peki bu kişilerin beni desteklemesi
ve liderliğimi kabul etmesi için ne yapmak zorundayım?” Cevap tek bir cümleyle
özetlenebilir: İnsanlara karşı olumlu düşünün. Böyle
yaptığınızda sizden hoşlanacak ve sizi destekleyeceklerdir.
Şu noktayı netleştirelim: Kişi bir üst seviyeye çekilmez, kaldırılır.
Bugün, bu çağda kimsenin bir kişiyi işinde bir üst makama çekecek zamanı ve
sabrı yoktur. Kendisi hakkındaki bilgiler hangi kişiyi diğerlerinden daha
yukarıda gösteriyorsa o seçilir. Daha üst seviyelere, sevilebilir, insanlarla
ilgili kişiler olduğumuzu bilenler tarafından kaldırılırız. Kurduğunuz her
arkadaşlık sizi bir birim daha yukarı kaldırır. Ve sevilebilir biri olmak, sizi
kaldırılması daha kolay biri yapar.
Ama sakın arkadaşlık satın almaya çalışmayın; çünkü arkadaşlık satılık
değildir. Arkadaşlık kurmada hediye vermek harika bir deneyimdir. Tabii eğer
bunun arkasında bir samimiyet, o kişiye hediye vermeden duyulan bir hoşnutluk
varsa. Gerçek samimiyet olmazsa verilen hediye bedel ödeme veya rüşvetten başka
bir şey değildir.
Dostluklar
satın alınamaz. Bunu denersek iki biçimde kaybederiz:
1. Para harcamış oluruz
2. Kendimizi küçültmüş oluruz.
Arkadaşlık kurmada ilk adımı siz atın-liderler hep böyle yapar. Kendimize
şunu söylemek çok kolay ve doğaldır; “İlk adımı o atsın”, “Önce onlar bizi
arasın”, “Önce o konuşsun”. Aslında insanları tanımak konusunda ilk adımı atmak
bir liderlik vasfıdır. Büyük bir grup içindeyken şu önemli şeyi gözleyin:
Ortalıktaki en önemli kişi kendini tanıtmada en aktif olan kişidir.
İnsanlara karşı olumlu düşünün. Bir arkadaşımın ifade ettiği gibi, “Ben
onun için önemli olmayabilirim ama o benim için önemli. İşte bu nedenle onu
tanımak zorundayım.”
İnsanların asansör beklerken nasıl donuk kaldıkları hiç dikkatinizi çekti
mi? Yanlarında biri olmadığı sürece insanlar dönüp de beklemekte olan diğer
kişilere tek bir kelime bile söylemezler. Tanımadığınız birine hoş bir laf
ettiğinizde kendisini bir derece daha iyi hissetmesini sağlamış olursunuz. Bu
da kendinizi daha iyi hissetmenizi ve rahatlamanızı sağlar. Tanımadığınız
birine hoş bir şey söylediğiniz her seferinde karşılığını kendinizde
bulursunuz. Bu tıpkı soğuk bir kış sabahı arabanızı ısıtmak gibidir.
İşte size küçük bir girişimde bulunarak dostluk kazanmanın altı
yolu:
1.Her fırsatta kendinizi başkalarına tanıtın-partilerde, toplantılarda,
uçakta, işte, her yerde.
2. Karşınızdaki kişinin adınızı doğru algıladığından emin olun.
3. Karşınızdaki kişinin adını onun telaffuz ettiği biçimde telaffuz
ettiğinizden emin olun.
4. Karşınızdaki kişinin adını not edin ve doğru yazdığınızdan emin olun.
5. Daha iyi tanımak istediğiniz yeni arkadaşlarınıza bir kart atın. Bu çok
önemlidir. Pek çok başarılı insan yeni dostluklarını bir mektup veya telefon
ile sürdürür.
6. Ve son olarak, tanımadığınız kişilere hoş şeyler söyleyin. Bu sizi
ısıtır ve önünüzdeki işler için hazırlar.
Elbette ki bu ortalama bir insanın yaptığı bir şey değildir. Bay “Sıradan”
hiçbir zaman tanışmalarda ilk adımı atmaz. Önce karşısındaki kişinin kendisini
tanıtmasını bekler. İlk adımı siz atın. Başarılı biri gibi olun. İnsanlarla
tanışmak için yolunuzu değiştirin. Utangaç olmayın. Sıra dışı olmaktan
korkmayın.
Hiç kimse ne tamamen iyi ne de tamamen kötüdür.
Mükemmel kişi yoktur.
Kendime ait yüzlerce deneyim şunu ortaya çıkarmıştır. En çok konuşan kişi
ile en başarılı kişinin aynı olması çok az bir ihtimaldir. Neredeyse
istisnasız, kişi ne kadar başarılı ise muhabbet cömertliği konusunda o denli
deneyimlidir. Yani karşısındaki kişiyi kendisi, görüşleri, başarıları, ailesi,
işi, problemleri hakkında konuşmaya teşvik eder.
Şunu unutmayın; sıradan insan dünyada her şeyden çok kendisi hakkında
konuşmayı tercih eder. Ona bu şansı verdiğinizde bundan dolayı sizi çok sever.
Muhabbet cömertliği arkadaş sahibi olmanın en kolay, en basit ve en emin
yoludur. Muhabbetlerin çok konuşanı olmayın. Dinleyin, arkadaş edinin, öğrenin.
Bir başka kişiyle ilişkilerinizde gösterilen kibarlık kullanabileceğiniz en hoş
ilaçtır.
İnsanlara karşı doğru düşünmeyi işler istediğimiz gibi gitmediği zamanlarda
test etme imkanına ulaşırız. Terfi alamadığınız zaman ne düşünürsünüz? Veya
üyesi olduğunuz bir kulüpte bir seçim kaybederseniz? Veya yaptığınız iş
eleştirildiğinde? Şunu unutmayın: Kaybettiğiniz zamanki düşünce biçiminiz
kazanmanızın ne kadar zaman alacağını belirler.
AKTİF OLMA ALIŞKANLIĞI
EDİNİN
Her büyük işin-ister bir işletmeyi veya büyük bir satış bölümünü yönetmek
olsun ister bilim, askerlik veya hükümet konumlarında olsun-faaliyeti düşünen
bir kişiye gereksinimi vardır. Kilit pozisyonlar için eleman arayan üst düzey
yöneticiler şu tür sorulara cevap ararlar; “İşi yapacak mı?”, “İşleyebilecek
mi?”, “Kendi kendine başlayabilir mi?”, “Sonuç alabilir mi, yoksa sadece ağzı
laf mı yapıyor?”
Tüm bu soruların tek bir amacı var: Kişinin faaliyet adamı olup
olmadığını anlamak.
İnsanları inceledikçe-gerek başarılı gerekse de ortalama
insanları-insanların iki gruba ayrıldığını göreceksiniz. Başarılı olanlar
aktiftir; onlara “canlandırıcı” diyeceğiz.
Ortalama, sıradan, başarısızlar ise pasiftir. Onlara da“bezgin” diyeceğiz.
Bay Canlı yapar. Bay Bezgin ise yapacaktır ama yapmaz. Herkes canlı olmak
ister. O halde aktif olma alışkanlığı edinelim. Birçok bezgin kişi harekete
geçmeden önce şartlar yüzde yüz uygun olana dek beklemede ısrar eder.
Mükemmeliyetçiliğe oldukça arzu duyulur. Ama insan-yapısı veya insan-tasarımı
olan hiçbir şey mutlak biçimde mükemmel değildir; olamaz. O nedenle koşullar
mükemmel olana dek beklemek sonsuza dek beklemek demektir.
Şu iki düşünceyi zihninizin derinliklerine yerleştirin. Önce fikirlerinizi
hayata geçirerek onlara değerini verin. Bir fikir ne kadar iyi olursa olsun
onunla bir şey yapmadığınız sürece hiçbir şey elde edemezsiniz. İkincisi
fikirlerinizi hayata geçirdiğinizde zihinsel sükunete kavuşursunuz. Birisi bir
zamanlar şöyle demişti: Bir ağızdan veya kalemden çıkabilecek en acı
kelime şudur:” Olabilirdi.” Her gün birilerinin şuna benzer şeyler
söylediklerini duyarsınız: “Öyle olacağı içime doğmuştu. Keşke bir şey yapmış
olsaydım”. İyi bir fikir eğer hayata geçirilmezse korkunç bir psikolojik ağrı
yapar. Ama gerçekleştirilen iyi bir fikir müthiş bir zihinsel tatmin verir.
İyi bir fikriniz var mı? O halde bir şeyler yapın.
Korkuyu yenip kendinize güven gelmesini sağlamak için harekete geçin.
Hareket; güveni besler ve güçlendirir. Her türlü hareketsizlik ise korkuyu
besler. Korkuyla mücadele etmek için hareket edin. Korkuyu arttırmak için ise
bekleyin, erteleyin. Her türlü korku ile mücadele etmenin yolu harekete
geçmektir.
O telefon görüşmesini yapmaktan dolayı korkuyor musunuz? Arayın ve
korkunuzun kaybolduğunu görün. Ertelerseniz aramak giderek daha da
zorlaşacaktır.
Check-up için doktora gitmeye korkuyor musunuz? Gidin ve korkunuzun yok
olduğunu görün. Büyük bir olasılıkla bir hastalık çıkmayacaktır ve eğer çıkarsa
ne yapmanız gerektiğini öğrenmiş olacaksınız. Eğer ertelerseniz, korkuyu
gerçekten sizi hasta edene dek beslemiş olursunuz. Kendinize olan güveni
artırın. Harekete geçerek korkuyu yok edin.
Kağıda bir düşüncenizi yazarken tüm dikkatiniz o düşünce üzerine odaklanır.
İşte bu nedenle zihin bir şey düşünürken başka bir düşünceyi kağıda aktarabilecek
biçimde tasarlanmamıştır. Kağıda yazarken zihninize de yazarsınız. Eğer bir
düşüncenizi kağıda yazarsanız bunu daha uzun süre ve daha net olarak
anımsayabileceğiniz yapılan testlerle ispatlanmıştır. Ve konsantre olmak için
kağıt-kalem tekniğini kullanma konusunda bir kez uzman oldunuz mu gürültülü
veya benzeri dikkat dağıtıcı ortamlarda da düşünebilirsiniz. Düşünmek
istediğinizde yazmaya, kağıdı karalamaya veya diyagramlar çizmeye başlayın.
İlham perinizi harekete geçirmenin en iyi yolu budur.
YENİLGİYİ ZAFERE
DÖNÜŞTÜRME
Her kötü durumdan ders alın. Kişisel olarak bir engelle karşılaştığımızda
ilk tepkimiz çoğunlukla duygusal olarak kırılmak olur ve bu nedenle de ders
almayı başaramayız.
Kötü durumları zafere çevirebilirsiniz. Alınacak dersi alın, uygulayın
sonra da başarısızlığınıza dönüp gülümseyin. Yenilgi, sadece aklın anlık bir
halidir. Başka bir şey değil. Yenilmek, eğer ondan bir şey öğrenirsek
değerlidir.
Biz insanoğulları meraklı yaratıklarız. Başarılarımıza karşı övgü almaya
hemen hazırız. Kazandığımızda tüm dünyanın bunu bilmesini isteriz. Diğerlerinin
size bakıp da “Bak şunu şunu yapan kişi geçiyor” demelerini beklemek çok
doğaldır. Ancak insanoğlu kötü durumlara karşı kişileri suçlamak konusunda da
bayağı hızlı davranır. Satışlar düştüğünde satıcının müşterileri suçlaması çok
doğaldır. İşler yoldan çıktığında bir yöneticinin işçileri veya diğer
yöneticileri suçlaması doğaldır. Tartışma ve ailevi problemlerden dolayı
eşlerin birbirini suçlaması da çok doğaldır.
Bu karmaşık dünyada diğer insanlar bize çelme takabilir. Ama bunun
kendimize taktığımız çelmelerden daha fazla olmadığı da kesindir. Kişisel
yetersizlik veya hatalardan dolayı kaybederiz.
Kendinizi başarıya şu şekilde koşullayın. Bir insan ne kadar olabilirse, o
kadar mükemmel olmak istediğinizi kendinize daima anımsatın. Nesnel olun.
Kendinizi cam bir kavanoza koyup konuyla ilgisi olmayan üçüncü şahısların
gözüyle kendinize bakın. Bakalım daha önce hiç dikkat etmediğiniz bir
zayıflığınız var mı? Eğer varsa bunu düzeltmek için harekete geçin. Birçok
insan kendisine o kadar alışmıştır ki, ilerlemek için gereken yolları göremez.
Kişinin kendini eleştirmesi yapıcı bir tutumdur. Yeteneksizliklerinizden
kaçmayın. Gerçek profesyoneller gibi olun. Onlar hata ve yetersizliklerini
araştırır ve sonra da onları düzeltirler. İşte bu yüzden profesyoneldirler.
Hatalarınızı tabii ki kendinize “İşte sürekli kaybeden biriyim ben”
demek için bulmaya çalışmayın. Bunun yerine hatalarınızı “İşte başarılı olmamı
sağlayacak bir başka neden” tutumuyla ele alın.
Şansı suçlayacağınıza kötü deneyimlerinizi inceleyin. Kaybettiğinizde
öğrenin. Pek çok kişi sıradan hayatını açıklamak için ‘kör talih’, ‘kötü şans’,
‘kötü talih’ gibi kavramları kullanır. Bu kişiler hala sempati arayan,
prematüre çocuklardır. Farkında olmadıkları için daha büyük, güçlü ve kendine
güvenen birisi olmalarını sağlayacak fırsatları göremezler.
Küçük bir engelle karşılaştığınızda tüm projeyi terk etmeyin. Bunun yerine
bırakın ve zihinsel olarak yeniden ve taze başlayın. Müzik çalmak, yürüyüş yapmak
veya şekerleme yapmak gibi basit şeyleri deneyin. Sonra yeniden geri
döndüğünüzde çözüm çoğu zaman siz farkında olmadan gelir.
BÜYÜMENİZE YARDIMCI
OLACAK HEDEFLER BELİRLEME
Hedef, bir amaç, bir erektir. Hedef düşten öte bir şeydir. Hedef
hayata geçirilen düşlerdir. Hedef, belli belirsiz bir “Ah keşke yapabilsem”
demekten öte bir şeydir. Hedef bellidir; “İşte ulaşmak istediğim şey bu”.
Hedef belirlenmediği sürece hiçbir şey olmaz, ileriye doğru bir adım bile
atılmış olmaz. Hedef olmazsa kişi hayatı boyunca başıboş dolaşır durur. Düşe
kalka ilerler, nereye gittiklerinin farkında olmadan. O nedenle de hiçbir yere
ulaşamaz. Hedefler başarı için en zorunlu bileşendir. Yaşam için havanın
zorunlu olduğu gibi. Hiç kimse bir hedef sahibi olmadan başarıya ulaşamaz.
Önemli olan şey nerede olduğunuz değil nerede olmak istediğinizdir. İleriye dönük işlerden
her birimizin alacağı çok önemli dersler vardır. Önümüzdeki 10 yıl için plan
yapabiliriz ve yapmalıyız. On sene sonra hangi imaja sahip olmak istiyorsanız
onu şimdiden oluşturmaya başlamalısınız. Sevmediğiniz bir iş yerine sevdiğiniz
bir iş yapmaya başlamanız on yıllık bir arabaya 500 beygirlik motor takmaya
benzer.
Hepimizin arzuları vardır. Hepimiz gerçekten yapmak istediğiniz şeylerin
hayalini kurarız. Ancak çok azımız arzularını gerçekleştirir. Çoğumuz onları
öldürür. İntihar etmek için beş silah kullanılır. Onları imha edin çünkü çok
tehlikeliler.
1. Kendini küçük görmek. Pek çok insanı duymuşuzdur; “Doktor olmak istiyorum
(veya yönetici, aktör, kendi işimin sahibi) ama yapamam ki”, “bende akıl yok”,
“deneseydim de başarılı olamazdım”, “eğitimim, tecrübem yok”. Birçok genç insan
eski, olumsuz, kendini küçük görme silahı ile arzularını öldürmektedir.
2. Sosyal güvence. “Bulunduğum yerde sosyal güvencem var” diyen
kişi düşlerini öldürmek için güvence silahını kullanmış olur.
3. Rekabet. “Bu alan zaten çok kalabalık”, “Bu alandaki insanlar birbirini üstünde
duruyor” arzuyu hızla öldüren yorumlardır.
4. Anne-baba baskısı. Birçok genç insanın kariyer seçimleri konusunda şunu
söylediklerini duydum: “Ben başka bir dalda okumak istiyordum ama ailem bu
dalda okumamı istedi. Bunu seçmek zorundaydım.” İnanıyorum ki pek çok ana-baba
çocuklarının ne olması gerektiği konusunda onlara zorla baskı yapmaz. Her
akıllı anababanın arzusu çocuklarının başarılı bir şekilde yaşadıklarını
görmektir.
5. Ailevi sorumluluklar. “Benim için böyle bir değişikliği beş sene önce
yapmış olmak daha akıllıca olurdu. Çünkü şimdi bir ailem var. Bu değişikliği
yapamam” gibisinden bir yaklaşım da arzuyu öldüren katil silahlardandır.
Bu öldürücü silahlardan kurtulun. Unutmayın, tümüyle güçlü olmak, ilerlemek
için yapılması gereken tek şey ne istiyorsanız onu yapmaktır. Başarılı
insanların büyük çoğunluğu haftada 40 saatten fazla çalışır. Ve onların fazla
işten dolayı yakındıklarını duyamazsınız. Başarılı insanların gözleri
hedeflerine odaklanmıştır ve bu da onlara enerji sağlar.
Hiçbir şekilde terk edilmeyen bir hedefe sahip olmanın en ilgi çekici yanı,
bunun kişiyi, hedefe ulaştırmak için sürekli ayakta tutmasıdır. Bu boş bir laf
değildir. Olan şudur: Hedefinizle kuşatıldığınızda hedefin kendisi
bilinçaltınıza yerleşir. Bilinçaltınız daima dengededir. Öte yandan
bilinçaltınızın düşündüğü şeyleri ayarlamadığı sürece bilinciniz dengede
değildir. Bilinçaltından destek gelmediği sürece kişi şüpheci, kararsız ve
çekingendir. Oysa hedef bilinçaltınıza yerleştiğinde siz otomatik olarak doğru
reaksiyonu göstermeye başlarsınız. Bilinciniz doğru ve net düşünmeye her zaman
açıktır.
Tulane Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden insan ömrü konusunda uzman bir kişi
olan Dr. George E. Burch’e göre bir insanın ne kadar yaşayacağı birçok şeye
bağlıdır: Ağırlık, kalıtım, beslenme, ruhi tansiyon, kişisel alışkanlıklar. Ama
Dr. Burch Şöyle demektedir: “Sona ulaşmanın en hızlı yolu emekli olup
hiçbir şey yapmamaktır. Her bir insan yaşamını sürdürmek için hayata olan
ilgisini sürdürmelidir.”
Her birimizin de seçme şansı var. Emeklilik, bir başlangıç da olabilir bir son da.
“Ye-iç-yat-kalk-başka-bir-şey-yapma” tutumu emeklinin kendini hızla zehirleme
biçimidir. Emekliliği amaçlı yaşamanın sonu olarak gören kişilerin çoğu kısa
sürüde emekliliğin aslında yaşamın kendisinin sonu olduğunu görür. Yaşamak için
bir neden, bir hedef yoksa, insanlar hızla kendilerini tüketir.
Askeri liderlerin ne yaptığına bakın. Bir hedefe ulaşmak için temel bir
planın yanı sıra alternatif planlar da yaparlar. Eğer A planının yapılmasını
engelleyen ve önceden görülmemiş bir şey çıkarsa hemen B planına geçerler.
Oldukça büyük başarılar elde etmiş bir kişinin alternatif yollar kullanmamış
olduğu çok az rastlanır bir durumdur. Çoğu kullanmıştır. Plan değiştirdiğinizde
hedeflerinizi değiştirmek zorunda değilsiniz. Sadece farklı bir yol
kullanırsınız.
Bir kişinin ne kadar iyi eğitim almış olması zihninin ne denli gelişmiş
olmasıyla ölçülür. Kısaca nasıl düşündüğüyle. Düşünce yeteneğini geliştiren her
şey eğitimdir.
BİR LİDER GİBİ DÜŞÜNME
Bu dört liderlik ilkesi şunlardır:
1. Etkilemek istediğiniz insanların anlayacağı dili konuşun
2. Düşünün: Bunu ele almanın insani yolu nedir?
3. İlerlemeyi düşünün, ilerlemeye inanın, ilerlemek üzere atılın
4. Kendi kendinize akıl danışmak için zaman ayırın
1
Numaralı Liderlik İlkesi. Etkilemek istediğiniz İnsanların Anlayacağı Dili
Konuşun.
İnsanlarla anlayacakları dili konuşmak onlara yaptırmak istediğiniz şeyleri
yapmalarını sağlamanın büyülü bir yoludur. Önemli olan nokta şu: Diğer
insanların yapmalarını istediğimiz şeyleri yapmalarını sağlamak için onların
gözüyle görebilmemiz gerekir. Karşımızdakinin diliyle konuştuğumuzda onları
etkilemenin büyüsü etkili biçimde görünür.
Şu soruyu aklınızdan çıkarmayın: “Karşımdaki kişiyle yer değiştirseydim bu
konuyla ilgili olarak ne düşünürdüm?” Bu daha başarılı hareket etmenizi sağlar.
Başkalarının anlayacağı dili konuşma ilkesini kendiniz için hayata geçirin.
1. Karşınızdaki insanın durumuna dikkat edin. Kendinizi onun yerine koyun.
Unutmayın, ilgi alanları, gelir düzeyi, zekası, geçmişi sizinkinden çok farklı
olabilir.
2. Şimdi kendinize sorun; “Ben onun durumunda olsaydım, buna nasıl tepki
gösterirdim?”
3. Eğer o insanın yerinde olsaydınız sizi ne harekete geçirirdiyse onu
yapın.
2 Numaralı Liderlik
ilkesi. Düşünün: Bunu Ele Almanın İnsani Yolu Nedir?
İkinci liderlik yaklaşımı soğuk, mekanik, “ben-kuralları-uygularım” yaklaşımıdır.
Bu yaklaşımı benimseyen kişi her şeyi kitabına göre ele alır. Her kural,
politika veya planın olağan durumlar için yardım çantası niteliğinde olduğunu
anlamaz. Bu sözde-liderler insanları makine gibi algılar. İnsanların en
sevmedikleri şey makine yerine konulmaktır. Soğuk, kişisel olmayan verimlilik
uzmanı ideal lider değildir. Onun için çalışan “makineler” ancak enerjilerinin
bir kısmını işe verir.
Olağanüstü liderlik zirvelerine çıkan kişi “insan olmak” dediğimiz üçüncü
yaklaşımı sergileyen kişidir. Daha iyi bir lider olmak için “insan ol”
yaklaşımını kullanmanın iki yolu vardır. İlki insanlarla ilgili zor bir durumla
her karşılaşmanızda kendinize şunu sorun; “Bunu ele almanın insani biçimi
nedir?”
Alaycı olmayın. Kindar olmayın. İnsanları küçük düşürmekten kaçının. Şunu
sorun; “İnsanları ele almanın insani biçimi nedir?” Bu karşılığını her zaman
öder. Er ya da geç ama daima.
“İnsan ol” yaklaşımından fayda sağlamanın ikinci yolu hareketleriniz ile
önce karşınızdakini düşündüğünüzü göstermektir. Elemanlarınızın iş dışı
faaliyetlerine ilgi gösterin. Herkese saygı duyun. Kendinize daima şunu
anımsatın; yaşamanın temel amacı ondan zevk almaktır. Genel kural olarak bir
kişiye ne kadar ilgi gösterirseniz o kişi size o kadar çok şey verir. Ve onun
size verdikleri de sizi daha büyük başarılara götürür.
3
Numaralı Liderlik İlkesi: İlerlemeyi Düşünün, ilerlemeye inanın, ilerlemek
üzere atılın.
İleriye dönük bakış açısı geliştirmek için iki özel şey vardır.
1. Yaptığınız her şeyde ilerlemeyi düşünün
2. Yaptığınız her şeyde yüksek standartları düşünün
4
Numaralı Liderlik İlkesi: Kendi Kendinize Akıl Danışmak İçin Zaman
Ayırın ve Böylece Düşünme Gücünüzü Geliştirin
Liderleri meşgul insanlar olarak biliriz. Öyledirler. Liderlik her şeyle
ilgili olmayı gerektirir. Ancak çoğu zaman yanlış görülse de liderlerin önemli
bir zamanını yalnız geçirdiklerini belirtmek gerekir. Kendi düşünceleriyle tek
başına.
Pek çok başarılı yönetici gün boyunca yardımcıların, sekreterlerin,
telefonların ve raporların kuşatması altındadır. Ancak onları haftanın 168 veya
ayın 720 saati izlerseniz ilginç bir şekilde uzun bir süreyi kesintisiz olarak
düşünmekle geçirebildiklerini görürsünüz.
Önemli olan nokta şudur: Her alandaki başarılı insanlar kendilerine akıl
danışacak zaman bulurlar. Liderler, bir problemin parçalarını birleştirmek,
çözüm üretmek veya plan yapmak için yalnızlığı kullanır. Tek bir cümleyle
söylemek gerekirse; yoğun düşünmek için.
Birçok insan yaratıcı liderlik gücünü ortaya çıkarmayı başaramaz çünkü
kendilerinden başka herkese ve her şeye akıl danışırlar. Bu tür insanları iyi
bilirsiniz. Hiçbir şeyi tek başlarına yapmazlar, çevrelerini insanla
doldururlar. Odalarında tek başına oturamazlar; ortalıkta dolaşarak diğer
insanların yanlarına giderler. Akşamları tek başına geçirdiklerine ender
rastlanır.
Şartlar bu kişileri fiziksel olarak yalnız kalmaya zorlarsa zihinsel olarak
yalnız kalmamanın yollarını bulurlar. Bu gibi durumlarda televizyon, gazete,
radyo, telefon vb. gibi düşünme işlemini ortadan kaldıracak araçlara
sığınırlar.
Sakın Bay “Yalnız-Kalmaya-Dayanamam” gibi biri olmayın. Başarılı liderler
yalnız kalarak süper güçlerini gün ışığına çıkarırlar. Siz de bunu
yapabilirsiniz. Her gün en az yarım saatinizi kendinize ayırmak için
hemen şimdi karar verin. Belki sabahın erken saatlerinde kimse
kalkmadan kendinize vakit ayırabilirsiniz. Belki de gecenin geç bir saati daha
iyidir bu iş için. Önemli olan nokta zihninizin açık olduğu ve rahatsız
edilmeyeceğiniz bir zamanı seçmektir.
Bu zamanı iki türlü düşünerek geçirebilirsiniz: Doğrudan ve dolaylı.
Doğrudan düşünme için karşı karşıya olduğunuz en önemli sorunu ele alın.
Yalnızlık ortamında zihniniz problemi nesnel olarak inceleyebilecek ve sizi
doğru cevaba götürecektir.
Dolaylı düşünme için zihninizi bırakın ne düşünmek istiyorsa onu düşünsün. Bu gibi
zamanlarda bilinçaltınız bellek bankanızı açar o da bilincinizi beslemeye
başlar. Dolaylı düşünme kendini değerlendirmede oldukça yardımcıdır. “Daha iyi
nasıl olabilirim? Bir sonraki adımım ne olabilir?” gibisinden temel konularda
cevaplar bulmanızı sağlar.
Unutmayın, liderin temel işi düşünmektir. Liderliğe hazırlanmanın en iyi
yolu da düşünmektir. Her gün düzenli olarak düşünmeye zaman ayırın ve nasıl
başarılı olacağınızı düşünün.