“Tutarlı bir
insan, kadere inanır; kaprisli bir insan şansa inanır.” Benjamin Disraeli
Benim ana inançlarımdan biri, standartları
yükseltip kendinizi inandırabileceğiniz zaman, stratejileri de kesinlikle kendi
kendinize bulabileceğiniz yolundadır.
Duygular
bizim kontrolümüzde olan şeylerdir.
İnsan yaşamak için doğmuştur.
Yaşamaya hazırlanmak için değil.
Farklı eylemler,
farklı sonuçları getirir.
(“Durun! Durun! Beni dinleyin! Biz
koyun kalmak zorunda değiliz!”)
Eğer hayatta
neleri kabul edeceğiniz konusunda bir taban standart koymazsanız, hak
ettiğinizin çok aşağısında davranışlara, tutumlara ve düzeysiz bir hayat
kalitesine doğru kaymanın çok kolay olduğunu görürsünüz.
Eğer gerçekten karar verirseniz
yapamayacağınız şey yoktur. Benjamin Disraeli
Kendi
geleceklerimizi kendimiz hazırlar, sonra da kader deriz.
Bu gücün en heyecan verici yanı,
zaten sizin içinizde oluşudur.
Unutmayın ki
becerinin anası, tekrarlardır.
Kaderinizi
kontrol eden üç karar şunlardır:
1. Nelere odaklanacağınıza karar vermek.
2. Bir şeyin sizin için ne anlam taşıdığına karar vermek.
3. İstediğiniz sonuçları yaratmak için ne yapacağınıza karar vermek.
İnsanların
hayatlarını kendi çabalarıyla yükseltme yeteneğinden daha cesaret verici bir
şey bilmiyorum. - HENRY DAVID THOREAU
Cesaretimi kaybetmiyorum, çünkü
vazgeçilen her yanlış girişim, ileri doğru atılmış yeni bir adımdır... Thomas
Edison
İşin kilidi
şurada: kayığınız karaya oturduğu zaman, kendinizi “başarısız” bulup
dövüneceğiniz yerde, başarısızlık diye bir şey olmadığını hatırlayın. Ve tekrar
deneyin.
Başarıya ulaşmak için, insanın uzun
dönemli odağa ihtiyacı vardır. Kişisel hayatımızda karşımıza çıkan zorlukların
çoğu, örneğin sürekli olarak çok yememiz, içki içmemiz, sigara kullanmamız, pes
edip rüyalarımızdan vazgeçmemiz, hep kısa dönemli odaklanmaktan kaynaklanır.
Başarı ve başarısızlık, bir gecelik tecrübeler değildir. İnsanları
başarısızlığa sürükleyen, yol üzerinde verdikleri bir yığın küçük kararlardır.
İzlememektir.
Harekete geçmemektir. Sebat etmemektir. Zihinsel ve duygusal durumumuzu
yönetememektir. Bunun tersine, başarı da yine küçük kararlar vermenin sonucudur:
kendinize daha yüksek standartlar uygulama kararı, katkıda bulunma kararı,
çevrenin sizi kontrol etmesine izin vermektense kendi zihninizi besleme kararı.
İşte bu küçük kararlar, bizim başarı dediğimiz hayat tecrübesini yaratmaktadır.
Başarıya ulaşan kişi hiçbir kişi bunu yakın dönem bakışıyla sağlamış değildir.
Biz toplum olarak, çabucak gelecek
mutluluklara öylesine odaklanıyoruz ki, bulunduğumuz kısa dönem çözümleri
genellikle uzun dönem sorunlarının nedeni oluyor. Çocuklarımız okulda
düşünecek, ezberleyecek, öğrenecek kadar uzun süre dikkat etmekte zorluk
çekiyorlar ve bunun bir nedeni de sürekli olarak çabuk zevklere yönelmemiz,
bunun tiryakisi olmamızdır.
Kendinizi
uzun vadeli sonuçlara adamaya karar vermek, kısa dönemli çözümlere heves etmemek,
hayatınız boyunca alacağınız kararların en önemlilerindendir. Bunu yapmamak,
yalnız büyük finansal ve toplumsal acılara yol açmakla kalmaz, bazen sonunda
insana kişisel acılar da getirebilir.
Eğer eylem yoksa aslında karar
vermemişsiniz demektir.
Kararınızı
saptayan şeyin, şartlar değil, sizin kararlarınız olduğunu bilin.
Başarının sırrı acıyla zevkin sizi
kullanmasına izin vermektense, acıyla zevki kendiniz kullanmayı öğrenmektir.
Bunu yaparsanız hayatınızın kontrolünü elinize alırsınız. Yapmazsanız hayat
sizi kontrol eder.
Eğer
herhangi bir davranışı ya da duygusal oluşumu büyük acılarla bağdaştırırsak, ne
pahasına olursa olsun o davranıştan kaçınıyoruz. Bunu kullanarak acı ve zevk
gücünü istediğimiz gibi kullanabilir, hayatımızda neyi istiyorsak
değiştirebiliriz.
Eğer bir dış etken sizi üzerse,
duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden
geliyordur, onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır.” Marcus Aurelius
Çoğu kere
sistemi alt etmeye çalışırız. Bir perhize belli bir süre bağlı kalırız. Fakat
acı çektiğimiz için buna karar vermeyi başarmışızdır. Sorunu geçici olarak
çözeriz, ama eğer sorunun sebebini ortadan kaldırmamışsak onunla yine
karşılaşacağız demektir. Değişikliğin kalıcı olabilmesi için, acıyı eski davranışımıza,
zevki de yeni davranışımıza bağlamak zorundayız, bu şartlanmayı da sürekli
tutarlı hale gelinceye kadar devam ettirmeliyiz. Unutmayın, hepimiz acıdan
kaçmak için daha fazla çok şey yapmamız gerekir, zevke ulaşmak için daha az şey
yaparız. Perhiz yapıp acımızı kısa dönemde irademizle kontrol altına almak,
kalıcı olmayacaktır, çünkü hala acıyı, o güzel ve şişmanlatıcı yemekleri feda
etmeye bağlıyoruzdur. Bu değişikliğin kalıcı olabilmesi için, acıyı o
yiyeceklerin yemeye bağlamalıyız ki, onları hiçbir zaman arzulamayalım. Zevki
de bizi besleyen, bize enerji veren yiyecekleri daha çok yemeye bağlamalıyız.
“Sonunda acı getirecek zevklerden
kaçabileceğini, zevk getirecek acılara da dayanılabileceğini düşünüyorum.” Michel De Montaigne
Başarının
sırrı amaçtaki istikrardır.
Yeterli duygusal yoğunluk ve
tekrarlarla, sinir sistemimiz bir şeyi gerçek olarak algılar – o henüz
olmamışsa bile.
“Durun, size esrarlı bir şey göstereyim.
Hepimiz uyuyacak değiliz, ama hepimiz değişeceğiz hem de bir anda, göz açıp
kayana kadar…” KORİNTLİLER 15:51
HAYATINIZDAKİ HER ŞEYİ DEĞİŞTİRMENİN YOLU:
NÖRO-ASOSİYATİF ŞARTLANMA BİLİMİ
HAYATINIZDAKİ HER ŞEYİ DEĞİŞTİRMENİN
YOLU
: NÖRO-ASOSİYATİF ŞARTLANMA BİLİMİ
"Bir
alışkanlığın başlangıcı görünmez bir iplik gibidir ama o hareketi her
tekrarlayışımızda ipliği sağlamlaştırırız ona bir elyaf daha ekleriz sonunda
kapkalın bir kablo olur düşünce ve hareketlerimizi geri dönülmez biçimde
bağlar." ORISON SWETT MARDEN
Siz ve ben
davranışımızı değiştirmek istiyorsak bunu yapmanın bir tek etkin yolu vardır.
Eski davranışımıza hemen gelen ve dayanılmaz güçte olan acı duygularını
bağlamak yeni davranışımıza da hemen gelen zevk duygularını bağlamak. Bunu
şöyle düşünün: Hepimiz hayat tecrübesi içinde bazı düşünce ve davranış
biçimlerinin bizi acıdan kurtarıp zevke götürdüğünü öğrenmişizdir. Can
sıkıntısı çaresizlik kızgınlık ezilme gibi duyguları hepimiz yaşarız ve bu
duyguları sona erdirmek için stratejiler geliştiririz. Bazı kimseler alışverişe
çıkar bazısı bir şeyler yemeyi kullanır kimi sekse kimi uyuşturucuya döner kimi
alkol alır kimi çocuklarına bağırıp çağırarak boşalmayı seçer. bilinçli ya da
bilinçsiz olarak bu nöral yolun acılarını dindireceğini onları bir anda bir
zevk düzeyine götüreceğini bilirler.
Strateji ne olursa olsun eğer siz ve ben bunu
değiştirmek istiyorsak altı adım atmamız gerekmektedir. Bu altı adımın
sonucunda acıdan kurtulup zevke ulaşmanın daha doğrudan ve daha güçlendirici
bir yolunu bulacağız. Bu yollar daha etkili ve daha zarif olacak. NAC'nin bu
altı adımı size acıdan zevke nasıl otoyol açılabileceğini güçsüzleştirici
dönemeçlerden nasıl kurtulunabileceğini gösterecektir. Bu adımlar şöyledir:
NAC MASTER ADIM 1
Asıl Neyi İstediğinize ve Onu Hemen Elde
Etmenizi Neyin Engellediğine Karar Verin.
Bana özel
terapi için gelenlerden kaç tanesinin ne istiyorsunuz diye sorduğumda yirmi
dakika boyunca bana neleri istemediklerini ya da artık neleri istemekten
vazgeçtiklerini anlattıklarını bilseniz şaşardınız. Unutmamamız gerekir ki biz
hayatta neye odaklanırsak onu elde ederiz. Eğer hep istemediğimiz şeylere
odaklanırsak onlar daha sıklaşmaya başlar. Değişiklik yaratmanın ilk adımı neyi
istediğinize karar vermektir ki belli bir şeye doğru ilerleyebilesiniz. Ne
istediğiniz konusunda ne kadar spesifik olabilirseniz durum sizin için o kadar
açık seçik olur onu çabucak elde etme konusunda emrinizde daha büyük güçler
bulunur.
Bir de bu
istediğimiz şeye sahip olmamızı neyin engellediğini bilmemiz gerekir.
Engelleyen şey her zaman için değişmeye bağladığımız acının şimdiki duruma
bağladığımızdan fazla olmasıdır. "Değişirsem acı çekerim" şeklinde
bir inancımız olabileceği gibi değişimin getireceği bilinmeyen'den korkuyor da
olabiliriz.
NAC MASTER ADIM 2
Kaldıraç
Kullanın: Şimdi Değişmemeye Büyük acıları Şimdi Değişmeye Büyük Zevkleri
Bağlayın!
Çoğu insan
gerçekten değişmek istediğini bilir ama yine de bunu bir türlü yapamaz! Ama
değişiklik genellikle bir yetenek sorunu değildir; her zaman için bir
motivasyon sorunudur. Eğer biri
tabancayı kafamıza dayayıp "Hemen şu sıkkın halden çık kendini mutlu
hissetmeye başla" dese eminim ki hepimiz ruhsal durumumuzu bir anda
değiştirmenin bir yolunu bulurduk.
Ama dediğim
gibi sorun değişikliğin genellikle "meli malı" düzeyinde kalması şart
haline gelmemesidir. Ya da şart olsa bile "Günün birinde" deyip
geçeriz. O değişikliği şimdi yapmamızın tek yolu kendimize izlemek zorunda
kalacağımız bir "acil" duygusu yaratmaktır. Eğer değişiklik yaratmak
istiyorsak mesele "acaba yapabilir miyim" değil "yapacak
mıyım" olmak zorundadır. Yapıp yapmayacağımız da sonunda motivasyon
düzeyimize bağlıdır. Motivasyonun dayalı olduğu taban ise yine o hayatımızı biçimlendiren
ikizler yani acıyla zevktir.
Hayatta
gerçekleştirdiğiniz her değişim neyin acı neyin zevk olduğu konusundaki
nöro-asosiyasyonlarınızı değiştirmiş olmanızdan doğmuştur. Ama genellikle
değişmekte zorluk çekmemiz değişimle ilgili karmaşık duygulara sahip
olmamızdandır. Bir yandan değişmeyi çok isteriz. Sigara yüzünden kanser olmak
istemeyiz. Öfkemizi gemleyemiyoruz diye kişisel ilişkilerimizin bozulmasını
istemeyiz. Çocuklarımıza sert davrandığımız için kendilerini sevilmiyor
sanmalarını istemeyiz... Geçmişte bir olay oldu diye ömrümüzün sonuna kadar
depresyonda kalmayı istemeyiz. Kendimizi kurban rolünde görmek de istemeyiz.
Buna karşılık
değişiklikten korkarız. Deriz ki "Ya sigarayı bırakır yine de kanserden
ölürsem üstelik de sigaranın verdiği zevkten mahrum kalmış olursam?" Ya da
"Tecavüzle ilgili bu olumsuz duygulardan vazgeçtiğimde ya başıma bir daha
gelirse?"
İçimizde
karmaşık duygular vardır değişime hem acıyı hem de zevki bağlamışızdır bu
durumda beynimiz ne yapacağına karar veremez tüm kaynakları kullanamaz oysa
kullansa o değişim bir anda gerçekleşebilirdi. Bu gidişi nasıl tersine
çevirebiliriz? Hemen hemen herkesi çevirebilecek bir şey varsa o da acı eşiğidir.
Bunun anlamı çok fazla acı çekmek bu nedenle hemen değişmeniz gerektiğini
anlamaktır. O noktada beyniniz
"Yeter artık bir gün daha bekleyemem bir dakika daha bekleyemem böyle
yaşamaya böyle hissetmeye dayanamam" der.
Bunu kişisel ilişkilerinizde hiç
yaşadınız mı? Öylece kalmış beklemişsinizdir. Durum acıdır siz mutlu
değilsinizdir ama yine de kalmış beklemişsinizdir. Neden? Düzelir diye akıl
yürütmüş ama düzelmesi için de bir şey yapmamışsınızdır. O kadar çok acı çekiyor
idiyseniz neden çekip çıkmadınız? Çünkü mutsuz olmanıza rağmen bilinmeyene
duyduğunuz korkunun daha güçlü bir motivasyon gücü olduğunu hissettiniz.
"Evet
şimdi mutsuzum ama ya bu insanı terk eder de başkasını bulamazsam?" diye
düşünmüş olabilirsiniz. "En azından şimdiki acılarla nasıl başa çıkacağımı
öğrenmiş durumdayım" diye akıl yürütmüş olabilirsiniz. İşte bu tür
düşünceler insanların değişiklik yaratmasını engeller. Ama sonunda bir gün gelir o olumsuz ilişkinin acısı bilinmeyene
duyduğunuz korkudan daha baskın çıkar. Eşiğe varmışsınızdır ve değişikliği
yaparsınız.
Belki vücudunuz
konusunda da aynı şeyi yapmışsınızdır. Fazla kilolarım konusunda bir şeyler
yapmak için bir gün daha bekleyemem" demişsinizdir.
Belki sonunda size eşiği aşırtan (sizi
değişikliğe iten) tecrübe en sevdiğiniz
blucine sığmamaktır ya da merdiven
çıkarken oyluklarınızın birbirine sürtünmesinden çıkan o korkunç seslerdir!
Hatta belki de vücudunuzun iki yanından sarkan o ampul gibi
çıkıntılar olabilir!
ALPO REJİMİ
Geçenlerde
seminere katılan bir kadın bana kilo verme konusundaki kesin başarı
stratejisini anlattı. Bir arkadaşıyla birlikte hep kilo vermeyi istemişler ama
başaramamışlar. Sonunda mutlaka başarmak gereğini hissettikleri noktaya
varmışlar. Benim onlara öğrettiklerime göre onları eşiğe itecek bir çare
arıyorlarmış. Kilo verememeyi en büyük acı haline getirecek bir şey.
Arkadaşlarının
birkaçıyla iddiaya girmişler. Bu seferki rejimle zayıflayamazlarsa her biri
birer kutu Alpo köpek maması yiyecekmiş! Bunu herkese söylemişler mama
kutularını da ortaya göz önüne koymuşlar! Bana anlattığına göre ne zaman karnı
acıkmaya başlasa kutuyu alıp etiketini okuyormuş. "Lokmalanmış at
eti" gibi sözlere rastlayınca da rejimine sadık kalmak pek zor
gelmiyormuş. Bu sefer amaçlarına pek bir zorluk çekmeden ulaşmışlar.
Kaldıraç
nedir? Normalde kaldıramayacağımız çok büyük ağırlıkları kaldırmak için
kullandığımız bir araçtır. İşte kaldıraç hemen her değişiklik için de şarttır.
Kendinizi sigara içki aşırı yeme küfretme gibi davranış patentlerden ya da
depresyon kaygı korku ya da yetersizlik gibi bir şeyden kurtarmak için onu
kullanmanız gerekir. Değişmek yalnız değişmeniz gerektiğini bilmekle olmaz daha
fazlasını gerektirir. En derin duygusal düzeyde ve en temel sensor düzeyinde
değişmek zorunda olduğunuzu bilmeyi gerektirir. Eğer bir değişikliği
gerçekleştirmeyi birkaç kere denemiş başaramamışsanız demek ki değişme
gerektiren acı yeterince yoğun değilmiş. Eşiğe varmamışsınız. Son kaldıraç
odur.
Ben özel
tedaviler yaparken insanların yıllardır gerçekleştiremedikleri değişimi o seans
içinde gerçekleştirmesine yardımcı olmak için en büyük kaldıracı bulmak
zorundaydım. Her seansa başlarken hemen değişmeyi istemeyen biriyle
çalışamayacağımı açıkça söylerdim. Bunun bir nedeni seans başına 3000 dolar
para almamdı. Eğer sonucu bugün bu seansta alamayacaklarsa böyle bir yatırım
yapmaları doğru olmazdı. Hastaların pek çoğu da ülkenin başka taraflarından
uçakla gelmiş olurlardı. Sonucu almadan evlerine dönme düşüncesi genellikle
hastalarımı motive eder yarım saat boyunca bana hemen değişmek istediklerini
anlatır beni ikna etmeye çalışırlardı. Bunun için ellerinden gelen her şeyi
yapmaya hazır olduklarını söylerlerdi. Bu tür bir kaldıraç olunca değişimi
yaratabilmek normaldi artık. Ünlü düşünür Nietzche'nin bir sözünü biraz
özetlersek niçin'i yeterince güçlü olan mutlaka nasıl'a dayanır. Benim
bulgularıma göre her değişikliğin yüzde 20'si nasılı bilmekle ilgilidir. Ama
geri kalan %80'i de niçin'le ilgilidir. Eğer değişmek için yeterince güçlü
nedenler bulursak yıllardır değiştiremediğimiz şeyi bir dakikada bile
değiştirebiliriz.
"Bana
yeterince uzun bir değnekle yeterince sağlam bir destek verin; tek başıma
dünyayı yerinden oynatayım." ARCHIMEDES
Kendinize
yaratabileceğiniz en büyük kaldıraç dıştan değil içten gelen acıdır.
Hayatınızın standartlarına uymakta Başarısız olduğunuzu bilmek de nihaî acıdır.
Kendi gözümüzde kendimizi nasıl görüyorsak o görüntüye uyamadığımız zaman
davranışlarımız standartlarımızla kendimize verdiğimiz kimlikle uyumlu olmadığı
zaman hareketlerimizle kimliğimiz arasındaki uçurum bizi değişiklik yapmaya
iter.
Bir insanın standartlarıyla davranışları
arasındaki tutarsızlığa işare etmekle yaratılan kaldıraç o insanı değiştirmek
açısından inanılmaz derecede etkili olabilir. Bu yalnız onların üzerine dış
dünyadan yapılmış bir baskı değildir kendileri tarafından içerde oluşturulan
bir baskıdır. İnsan kişiliğinin en kuvvetli güçlerinden biri kendi kimliğimizin
tutarlığını korumaktır. Çoğumuzun bir çelişkiler demeti halinde yaşamamız bu
tutarsızlıkları olduğu gibi göremeyişimizdendir.
Eğer birine yardım etmek istiyorsanız onlara
yanıldıklarını göstermekle tutarsız olduklarını göstermekle bu tür kaldıracı
kuramazsınız. Yapmanız gereken tutarsızlıkları kendilerinin görmesini
sağlayacak soruları sormaktır. Böylesi bir insana saldırıda bulunmaktan çok
daha güçlü bir kaldıraç olur. Yalnızca dıştan baskı yapmaya kalkarsanız onlar
da içten iterler. Oysa içten gelen baskıya dayanmak hemen hemen imkânsızdır.
Bu tür baskı kendiniz üzerinde
kullanabileceğiniz yararlı bir araçtır. Halinden memnun olmak durağanlığı
getirir. Şimdiki davranışınızdan çok şikâyetçi değilseniz gerekli
değişiklikleri yapmak üzere motive olamazsınız. İtiraf edelim insan denilen
hayvan baskıya cevap verir.
O halde
kişiler değişmeleri gerektiğini hissedince bunun gerekli olduğunu bilince neden
değişemiyorlar? Çünkü değişikliği yaratmaya yaratmamaktan daha çok acı
bağlıyorlar.
Birini değiştirebilmek için (buna kendimiz de
dahil) bunu tersine çevirmeli değişmemenin çok acılı olduğuna hattâ bizim
dayanabilme eşiğimizin ötesinde acılı olduğuna değişme fikrinin ise cazip ve
zevkli olduğuna inanabilmeliyiz
Gerçek bir
kaldıraç bulabilmek için kendinize acı yaratan sorular sorun: Değişmezsem bunun
bana maliyeti ne olur?" Çoğumuz hep değişmenin neye patlayacağını
düşünürüz. Ama acaba değişmemenin maliyeti nedir? Bu değişimi yapmazsam sonunda
hayatta nelerden yoksun kalacağım? Bu şimdi bana zihnen duygusal olarak
fiziksel finansal ve ruhsal olarak nelere mal oluyor? Değişmemenin acısını
kendi gözünüzde öylesine gerçek kılın öylesine yoğun ve acil hale getirin ki
artık eyleme geçmeyi erteleyemeyecek duruma gelin. Eğer bu da yeterli kaldıraç
yaratamazsa o zaman sevdiklerinizi nasıl etkilediğine bakın. Çocuklarınızı
diğer sevdiklerinizi... Çoğumuz kendimiz için yapacağımızdan fazlasını
başkaları için yaparız. Sizin değişmemenizin en önemli saydığınız insanlar
üzerindeki olumsuz etkilerini gözünüzde ayrıntılı biçimde canlandırın. İkinci
adım zevk-asosiyasyonlu soruları kullanarak değişime olumlu duyguları
bağlamaktır. "Eğer değişirsem kendimi nasıl hissedeceğim? Bunu değiştirmek
hayatıma ne gibi bir canlılık getirecek? Bu değişikliği gerçekten bugün
yaparsam daha başka neler başarabilirim? Ailem ve dostlarım neler hissedecek?
Ben ne kadar daha mutlu olacağım?" İşin kilidi bol bol nedenler bulmak
daha da iyisi yeterince güçlü nedenler bulmak değişimin hemen yer almasının
geleceğe ertelenmemesinin neden yararlı olduğunu somutlaştırmaktır. Eğer o
değişikliği hemen yapmaya yönelmezseniz kaldıracınız çalışmadı demektir. Şimdi
artık sinir sisteminizde acıyı değişmemeye zevki değişmeye bağladığınıza göre
değişebileceksiniz demektir. Artık NAC'nin üçüncü ana adımına geçebilirsiniz...
NAC MASTER ADIM 3
Sınırlayıcı
Paterni Kesin Sürekli olarak tutarlı duygulara sahip olmamız için kendimize
tipik düşünce paternleri geliştiririz belli bazı imajlara ve fikirlere
odaklanırız hep aynı soruları kendimize sorar dururuz. Asıl zorluk çoğu insanın
yeni bir sonuç istemelerine rağmen eskisi gibi hareket etmeye devam etmesidir.
Bir zamanlar deliliğin şöyle bir tanımını
duymuştum: "Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp hep farklı sonuçlar
almaktır." Lütfen beni yanlış anlamayın. Sizin hiçbir şeyiniz yok.
Tedaviye ihtiyacınız da yok. (Sizi tanımlamak için bu tür benzetmeleri kullanan
insanlardan da kaçınmanızı öğütlerim zaten.)
Hayatınızdaki herhangi bir şeyi değiştirmek
için ihtiyacınız olan kaynaklar sizin içinizde şimdiden var! Ama
geliştirdiğiniz bir dizi nöro-asosiyasyonlar bu kapasitenizi tümüyle
kullanmanızı engelliyor. Yapmanız gereken nöral yollarınızı yeniden düzenlemek
sizi korku ve çaresizliklere götürecekleri yerde arzuladığınız yöne
götürmelerini sağlamaktır.
Hayatımızda
yeni sonuçlar elde edebilmek için yalnız ne istediğimizi bilmek ve kaldıraçları
bizden yana oluşturmak da yetmez. Belki değişme motivasyonumuz çok yüksek
olabilir ama aynı şeyleri tekrar tekrar yapar aynı uygunsuz paternleri
uygularsak hayatlarımız değişmez. Tek elimize geçen yeni yeni acılar ve
çaresizlikler olur.
Bir odada kapalı kalmış sinek gördünüz mü hiç?
Hemen ışığı arar bu yüzden pencereye atılır o cama tekrar tekrar çarpar. Bu
bazen saatlerce sürer insanların da aynı şeyi yaptığını gördünüz mü? Değişme
motivasyonları çok yüksektir kaldıraçları da çok güçlüdür. Ama dünyanın tüm
motivasyonu bir araya gelse sizi kapalı bir pencerenin dışına çıkaramaz.
Yaklaşımınızı değiştirmeniz şarttır. Sineğin de tek şansı geri çekilip başka
bir çıkış aramaktır.
Siz ya da ben hep aynı paterni sürdürürsek
aynı sonuçları alır dururuz. Plak albümleri hep aynı sesleri yaratırlar çünkü
onların paterni öyledir sesin kodlandığı oyuk öyle oyulmuştur. Ama ya ben günün
birinde sizin plağınızı elime alır bir de iğne alır tersini yüzünü birkaç kere
çizersem? Yeterince çizgi oluşturduğumda bazen patern o kadar derin kesintilere
uğrar ki plak artık asla eskisi gibi çalamaz. Aynı şekilde bir insanın
sınırlayıcı bir davranış ya da duygu paternini kesintiye uğratmak da o insanın
hayatını tümüyle değiştirebilir çünkü bu iş bir yandan da kaldıraç oluşturur.
Yalnız bu iki adımla bile hemen hemen her şeyi değiştirebilirsiniz. NAC'nin
bundan sonraki adımları değişikliğin kalıcı olması ve sizin yeni yeni zevkli ve
güçlendirici seçenekler geliştirmeniz içindir. Geçenlerde Chicago'da yaptığım
üç günlük Sınırsız Güç seminerimde bir eğlence paternini kestim. Seminerdeki
bir adam çikolata alışkanlığından kesinlikle kurtulmak istediğini söylüyordu
ama bence "çikolata tiryakisi" kimliğinden de çok büyük zevk
almaktaydı. Hattâ giydiği tişörtte bile "Dünyayı istiyorum ama bir
çikolataya da razıyım" diye yazılıydı. Bu durum bana adamın çikolata
yemeyi kesme isteğine rağmen bu alışkanlığı sürdürmekten bir hayli
"ikincil kazanç" elde ettiğini göstermekteydi. Bazen insanlar değişmeyi o alışkanlık ya da
duygu paterni kendilerine acı verdiği için isterler. Ama o değiştirmek
istedikleri şeyden bazı yararları da vardır. Örneğin kişi yaralanırsa herkes
çevresine ona bakmak için toplanırsa tüm dikkatlerini ona yöneltirlerse o
kişinin yaraları pek de çabuk iyileşmeyebilir. Acıların dinmesini isterler ama
bilinç altı düzeyde insanların kendilerine önem vermesinden gelen o zevki de
isterler. Her şeyi doğru yapsanız da ikincil kazanç çok güçlüyse hep eski
usullere döndüğünüzü görürsünüz. İkincil kazancı olan insanın değişme konusundaki
duyguları karmaşıktır. Değişmek istiyoruz derler ama bilinçaltında eski
davranışı sürdürmenin onlara başka türlü elde edemeyecekleri bir şeyler
sağladığına inanırlar. Bu nedenle acılı bir şey olduğu halde belki depresyondan
bile çıkamazlar. Neden? Çünkü örneğin depresyonda olmak onlara dikkat
çekmektedir. Sonunda dikkat ihtiyacı kazanır depresyonda kalırlar. Dikkat
ihtiyacı ikincil kazançların yalnızca bir tanesidir. Bunu çözümlemek için o
kişiye değişmek zorunda olduğu konusunda yeterince kaldıraç sağlamak ama aynı
zamanda diğer ihtiyaçlarını karşılamanın da yeni yollarını göstermek zorundayız.
O adam da
belli bir düzeyde çikolatadan kurtulmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu eminim.
Ama bu fırsattan yararlanıp bir hayli dikkat çekebildiğinin de farkındaydı.
İşin içine ikincil kazanç karıştı mı kaldıracın daha güçlendirilmesi gerekir.
"Beyefendi!" dedim adama. "Siz bana çikolatadan vazgeçmeye hazır
olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu harika bir şey. O eski alışkanlığı ebediyen
ortadan kaldırmak için yapmanızı isteyeceğim bir tek şey daha var."
"O nedir?" diye sordu. "Vücudunuzu hazırlayabilmek için dokuz
gün boyunca yalnızca çikolata yiyeceksiniz. Ağzınıza çikolata'dan başka hiçbir
şey girmeyecek." Diğer katılımcılar kıkırdaşmaya başladılar. Adam bana
Kuşkulu gözlerle bakıyordu. "İçeceklere izin var mı?" diye sordu.
"Evet dedim. "Su içebilirsiniz. Günde dört bardak ama o kadar. Başka
her şey çikolata olmak zorunda." Omuz silkip sırıttı. "Pekâlâ Antony.
Öyle istiyorsan öyle olsun. Ben bunu hiç değişmeden de yapabilirim. Seni gülünç
duruma düşürmek hiç hoşuma gitmese bile!" Gülümsedim seminere devam ettim.
Daha sonra olanları görmeliydiniz! Salondaki herkesin cebinden sanki büyü
yapılmış gibi çikolatalar ve şekerler ortaya döküldü paketler onun önüne doğru
kaydırıldı. Öğle yemeği zamanı geldiğinde adam o salonda bulunan her marka
çikolatanın her zerresini yemiş bitirmişti. Lobide bir ara göz göze geldik.
"Sağol Antony; bu harika bir şey!" dedi kâğıdını açtığı bir
çikolatanın ucunu ısırdı. Amacı beni yenebileceğini göstermekti. Ama
anlayamadığı şey aslında benimle rekabet halinde olmadığıydı. Kendi kendiyle
rekabet etmeye çalışıyordu! Ben yalnızca onun vücudunu kaldıraç olmaya bizden
yana olmaya hazırlıyordum o kadar. Şekerin sizi ne kadar susattığını biliyor
musunuz? Akşama doğru adamcağızın boğazı kurumaya başlamıştı. Herkes hâlâ
ceplerine çikolatalar sokuştururken onun çikolataya olan sevgisinin azalmaya
başladığı da ortadaydı. İkinci gün adamın mizah anlayışı kaybolmuş gitmişti.
Ama daha pes etmeye hazır değildi. "Biraz daha çikolata yiyin" dedim
ona. Elindeki paketin kâğıdını yırtarken gözlerinden ateş çıkıyordu. Üçüncü
günün sabahı salona girdiğinde geceyi porselen bir Tanrı'ya dua etmekle
geçirmiş biriydi sanki. "Kahvaltı nasıldı?" diye sordum herkes
gülüştü. "O kadar iyi değildi" diye kabullendi. Sesi zayıf çıkmıştı.
"Biraz daha buyurun!" dedim. Yanındakinin uzattığı yeni çikolatayı
aldı ama ne kâğıdını yırttı ne de ona gözüyle baktı. "Ne oldu bıktınız
mı?" diye sordum. Başını sallayarak evetledi. "Hadi hadi" dedim.
"Siz çikolata şampiyonusunuz! Biraz daha buyurun! Çikolata dünyanın en
güzel şeyi değil mi? Şunlara bakın bir! Ya şunlara! Hele şunlara! Tadını
düşünebiliyor musunuz? Ağzınız sulanmıyor mu?" Ben konuştukça onun yüzü
yeşile dönmeye başlamıştı. "Biraz daha yiyin!" dediğimde dayanamayıp
patladı. "YEDİREMEZSİN!" diye haykırdı. Salonda kahkahalar patlayınca
adam ne söylediğinin farkına vardı. "Pekâlâ, öyleyse" dedim.
"Şekerleri atın yerinize oturun." Daha sonra onunla konuştum
çikolataya karşı başka alternatifler seçmesine yardımcı oldum kendisine zararlı
olduğunu bildiği bir şeyin yerine birtakım güçlendirici zevk yollarını
seçmesini sağladım. Sonra birlikte ciddi biçimde çalışmaya başladık yeni
asosiyasyonlarını şartladık eski davranışının yerine bazı sağlıklı davranışları
geçirmeye uğraştık. Örneğin derin soluma cimnastik çok su içeren yiyecekler
uygun beslenme falan. Bu adama bir kaldıraç mı sağlamıştım? Hem de nasıl! Bir
insanın vücuduna acı verebilirseniz bu inkâr edilemeyecek bir kaldıraçtır.
acıdan kurtulup zevke ulaşmak için yapmayacakları yoktur. Bunu yaparken adamın
paternini de kesintiye uğratmıştım. Başka herkes ona çikolata yedirmemeye
çalışmıştı. Ben ise yesin diye tutturmuştum! Bu onun beklemediği bir şeydi. Bu
yüzden de paternini büyük ölçüde kesintiye uğrattı. Bu büyük acıları hemen
çikolata yemeye bağladı oluşturduğu nöral yol bir gece içinde yıkıldı gitti. Özel
tedaviler yaptığım sıralarda insanlar gelir muayene odama yerleşir bana
sorunlarının ne olduğunu anlatırlardı. "Benim sorunum..." dedikten
sonra bazen gözyaşlarına gömülür kontrollerini kaybederlerdi. Böyle bir şey
olur olmaz ben hemen ayağa kalkıp bağırırdım: "ÖZÜR DİLERİM!" Bu
onları sarsardı. Ben sonra devam ederdim. "Daha başlamadık!"
Genellikle "Ah özür dilerim" derlerdi. Hemen duygusal durumları
değişir kontrolü ele alırlardı. Bunu seyretmek müthişti! Hayatlarının kontrolü
ellerinde değilmiş gibi hisseden bu insanlar duygularını değiştirmek için ne
yapmaları gerektiğini pekâlâ bildiklerini böylelikle bir anda bana da kendilerine
de kanıtlamış olurlardı! Birinin paternini kesmenin en iyi yolu beklemedikleri
şeyleri yapmak daha önceki tecrübelerine tümüyle ters şeyleri yapmaktır. Kendi
patentlerinizi kesmekte kullanabileceğiniz şeyleri düşünün. Çok zevkli ve çok
farklı bir şey bulduğunuz anda çaresizlik kaygı ezilme duygusu gibi paternleri
kesebilirsiniz. Bir dahaki sefere bezginlik hissettiğinizde ayağa fırlayıp
gökyüzüne bakın en saçma sapan bir sesle "YAŞASIN!" diye bağırın.
"Yaşasın bugün ayaklarım kokmuyor!" Böyle olmayacak bir hareket
kesinlikle dikkatinizi çekecek ruhsal durumunuzu değiştirecek hattâ
çevrenizdekilerin de tutumunu değiştirecektir çünkü artık bezgin olmayıp deli
olduğunuza hükmedeceklerdir! Sürekli olarak çok yiyor bunu kesmek istiyorsanız
size kesinlikle sonuç verecek bir teknik önerebilirim tabii kararlı biçimde
uygulamaya istekliyseniz. Bir dahaki sefere kendinizi bir restoranda çok yerken
bulduğunuzda yerinizden fırlayıp salonun ortasına dikilin kendi sandalyenizi
işaret ederek avazınız çıktığı kadar "OBUR!" diye bağırın. Bunu
kalabalık yerlerde iki üç kere yaptıktan sonra bir daha çok yemeyeceğinize
garanti verebilirim! Bu davranışa çok fazla acı bağlamış olacaksınız. Ama
unutmayın paterni kırma yaklaşımınız ne kadar radikalse etkinliği de o kadar
fazla olacaktır.
Patern kesmenin kilit farklılıklarından biri
tam o paternin tekrarlanmakta olduğu bir anda yapma gereğidir. Aslında patern
kesilmeleri bize her gün olur. "Kafam dağıldı" dediğiniz zaman
birisinin konsantrasyon paternini kestiğini söylüyorsunuz demektir. Bir
arkadaşınızla derin bir sohbetteyken birisi bir an sözü kesip başka şey söylese
sonra da "Nerede kalmıştık?" dese yine aynı şey. Bu da gelmiştir
başınıza. İşte patern kesintisinin bir klasik örneği daha.Unutmayın eğer
değişiklik yaratmak istiyorsak ama geçmişte bu olumsuz sonuçlu süreçten bir
zevk almayı da öğrenmişsek eski paterni kırmak kesmek zorundayız. Onu
tanınmayacak hale getirip bozmalı yeni bir patern bulmalıyız (o da bir sonraki
adım olacak) sonra da kendimizi tekrar tekrar şartlandırıp bu yeni paterni
sürekli yaklaşımımız haline getirmeliyiz.
DUYGU VE EYLEMLE İLGİLİ SINIRLAYICI
PATERNLERİ KESMENİN YOLU
Bir kere
daha söyleyeyim bir paterni yeterince çok kere kesmek hemen hemen herkesi
değiştirebilir. Patern kesmenin basit bir yolu anılarımıza bağladığımız
duyguları karıştırmaktır. Sıkkın ve bitkin olmamızın tek nedeni olayları
zihnimizde belli bir şekilde temsil etmemizdir. Örneğin patron size bağırırsa
ve siz de gün boyu o tecrübeyi zihninizde yeniden yaşayıp durursanız giderek
kendinizi daha kötü hissedersiniz. Bir tek tecrübe neden sizi etkilemeyi
sürdürsün? Zihninizdeki o plağı alır defalarca çizer bir daha yeniden çalmamasınız
sağlarsınız. Hattâ belki onu komik bir hale bile getirirsiniz!
Şu
anlatacağımı yaparak bunu hemen deneyin: Size üzüntü veren çaresizlik ve öfke
veren bir durumu düşünün. Şimdi NAC'ın daha önce öğrendiğiniz ilk iki adımını
uygulayın. Şu anda o durum size kötü bir duygu veriyorsa neler hissedebilmek
isterdiniz? Neden öyle hissetmek istiyorsunuz? Öyle hissetmenizi engelleyen bu
duruma bağladığınız duygulardır. İyi hissedebilseniz ne harika olmaz mıydı?
Şimdi size biraz kaldıraç bulalım. Bu durum hakkındaki duygularınızı
değiştirmezseniz neler hissetmeyi sürdüreceksiniz? Kötü şeyler eminim! Bu
kişiye ve duruma yönelik olarak bu olumsuz duyguları hep sürdürmenin bedeli
nedir? Şimdi değişseniz kendinizi daha iyi hissetmez misiniz?
KARIŞTIRMA PATERNİ
Kaldıracınız
yeterli. Şimdi güçsüzleştirici duyguları karıştırın bir daha su yüzüne
çıkamayacak hale getirin. Bunu okuduktan sonra şu adımları atın:
1) Sizi bu
kadar rahatsız eden durumu zihninizde görün. Onu bir film gibi görün. Canınızı
sıkmayın. Yalnızca bir tek kere seyredin olup bitenlerin hepsini görün.
2) Aynı
tecrübeyi alıp bir karikatür haline getirin. Koltuğunuzda dimdik yüzünüzde
eğleniyormuş gibi bir sırıtma ifadesiyle oturun tam soluklar alarak filmi bu
sefer sondan başa doğru seyredin. Biri size bir şey söylemişse sözünü geri
alışını ağzından çıkan kelimeleri yutuşunu seyrediyor olacaksınız! Filmi geriye
doğru çok hızlı tempoyla oynatın sonra daha da hızlı olarak bu sefer baştan
sona oynatın. Şimdi renkleri değiştirin herkesin yüzü gökkuşağı renklerinde
olsun. Sizi özellikle üzen biri varsa onun kulaklarını Miki Maus gibi burnunu
Pinokyo gibi uzatın. Bunu en az bir düzine kere yapın ileri geri yanlamasına
imajları o korkunç hızın ve mizahın yardımıyla karmakarışık edin. Bunu yaparken
zihninizde bir de müzik yaratın. Belki en sevdiğiniz şarkı belki bir tür çizgi
film müziği. Bu acayip sesleri sizi üzen eski imajlara bağlayın. O zaman
duygular kesinlikle değişecektir. Bu sürecin tümünün anahtarı filmi tersten
oynatış hızınızla olaya bağlayabileceğiniz mizah ve abartı düzeyidir.
3) Şimdi
sizi rahatsız etmiş olan durumu düşünün şu anda nasıl bir duygu verdiğine
bakın. Etkin biçimde yapmışsanız paterni artık bir daha size o olumsuz
duyguları veremeyecek biçimde bozmuşsunuz demektir. Aynı şeyi sizi yıllardan
beri rahatsız eden şeylere bile uygulayabilirsiniz. Genellikle olayın nedenini
niçinini inceleyip analiz etmeye çalışmaktan çok daha etkin bir yoldur zaten
analiz etmek o olaya bağladığınız duyguları da değiştiremez. Göze fazla basit
gözükse de bir olayı etkin biçimde karmakarışık etmek çoğu durumda sonuç verir.
travma söz konüsü olmuş olsa bile. Neden sonuç verir? Çünkü duygularımızın
hepsi zihnimizde odaklandığımız resimlere ve onlara bağladığımız seslerle
duygulara dayalıdır da ondan. Biz o resimlerle sesleri değiştirince neler
hissettiğimizi de değiştiririz. Bunu tekrar tekrar yapıp şartlanma haline
getirmek eski paterne dönmeyi zorlaştıracaktır.
Patern
kırmanın bir yolu o şeyi yapmayı kesmektir. Bir paterni tekrar tekrar
uygulamayı keserseniz kurduğunuz doğal bağ yolu zamanla yok olacaktır. Nöral
bağ bir kere kurulunca beyin oraya bir yol inşa eder ama o yol kullanılmadı mı
yeni baştan ot bürür. Her konuda olduğu gibi kullanmadığınız zaman kaybetmeye
başlarsınız.
Şimdi artık
sizi geri tutan paterni kırmış olduğunuza göre önünüz açıktır bir adım daha
atıp ilerleyebilirsiniz...
DEĞİŞİM İNCELEMELERİ
Nancy Mann
tarafından yapılan bir istatistiksel araştırma uyuşturucu bağımlısıyken bundan
kurtulan insanlardaki rehabilitasyon düzeyini incelemiş bu çok karmaşık değişim
alanında bile eskisinin yerine konan yeni davranışların çok önemli bir rol
oynadığı ortaya çıkmıştır. Araştırmadaki ilk grup alışkanlıklarından vazgeçmeye
dış baskılarla zorlanmış bu baskılar genellikle yasal sistemlerden gelmiştir. Kaldıraçtan
söz ederken de gördüğümüz gibi dış baskıların kalıcı etki getirdiğine pek az
rastlanır. Bu kadın ve erkekler tahmin edilebileceği gibi baskı üstlerinden
kalktığı anda yani hapisten çıktıkları anda eski alışkanlıklarına yeniden
dönmüşlerdir.
İkinci grup
ise bırakmayı gerçekten isteyenlerdir. Bunu kendi kendilerine yapmaya
çalışmışlardır. Kaldıraçları esas olarak içten gelmedir. Sonuçta bunların
davranışsal değişiklikleri çok daha uzun sürmüş ilk kararlarından sonra iki yıl
kadar bile sürebilmiştir. Bundan sonra yeniden eski alışkanlığa dönmeyi getiren
neden genellikle önemli miktarda strestir. Böyle bir durum olunca acıyı zevke
döndürme aracı olarak bir kere daha eski alışkanlıklarına dönmüşlerdir. Neden?
Çünkü eski nöral yolun yerine bir yeni zevk kaynağı arayıp bulmamışlardır.
Üçüncü grup
alışkanlıklarının yerine yeni bir alternatif koyanlardır. Bu yenisi onlara ilk
başta aradıkları zevkli duyguları veren ya da belki kendilerini daha bile iyi
hissetmelerine yol açan bir şey olmuştur. Birçoğu tatmin edici ilişkiler bulmuş
manevî bir uyanışa yönelmiş ihtirasla sarılabilecekleri bir kariyer seçmiştir.
Sonuçta birçoğu eski alışkanlığına hiç dönmemiş yarıdan fazlasında da geriye
kayış başlayıncaya kadar sekiz yıldan uzun zaman geçmiştir.
Uyuşturucu
alışkanlıklarını temelli bırakabilen insanlar NAC'ın ilk dört adımını
uygulayanlardır. Bu yüzden bu kadar Başarılı olmuşlardır. Ama ne yazık ki
bazılarınınki ancak sekiz yıl sürebilmiştir. Neden? Çünkü NAC'ın beşinci ve çok
kritik adımını uygulamamışlardır da ondan.
NAC MASTER ADIM 5
Yeni Paterni
Yerleşinceye kadar Şartlandırın. Şartlandırma yarattığınız değişikliğin sürekli
olmasını ve uzun vadeli olmasını sağlar. Bir şeye şartlanmanın en basit yolu
onu tekrar tekrar prova etmek bunu nörolojik bir yol oluşana kadar
sürdürmektir. Güçlendirici bir alternatif bulursanız bunu tekrar tekrar
yaptığınızı hayal edin sizi acıdan çabucak kurtarıp zevke ulaştırışını görene
kadar bunu sürdürün. Beyniniz bu yeni ve sonuç veren yolu sürekli olarak görüp
tanısın asosiyasyonu kursun. Bunu yapmazsanız eski paterne yine dönersiniz.
Yeni ve
güçlendirici alternatifi tekrar tekrar çok büyük duygusal yoğunlukla prova
ederseniz kendinize bir yol oluşturursunuz daha çok tekrarlar ve duygularla o
yol sonuç alıcı bir otoyol olur alışkanlık sayacağınız davranışlarınızdan biri
haline gelir. Unutmayın beyniniz gerçekten olan bir şeyle sizin zihninizde
canlı biçimde hayal ettiğiniz şeyin arasındaki farkı bilemez. Şartlanma
otomatik olarak yeni yolda ilerlemenizi eskiden saptığınız köşeleri görünce
önünden hızla geçmenizi sağlar. Hattâ oralara sapmak isteseniz bile zor gelmeye
başlar.
Şartlanmanın
gücünü ne kadar övsek yetmez. Geçenlerde okudum Boston Celtics'in harika Larry
Bird'ü bir meşrubat reklamına çıkıyormuş. Reklam filminde bir basketi
ıskalaması gerekiyormuş ama yapamıyormuş. Iskalayıncaya kadar dokuz basket
kaydetmiş! Yıllar içinde kendini işte böyle şartlamış. O top eline geldiği anda
otomatik olarak onu çembere sokacak paterne giriyor. Eminim ki Larry Bird'ün
beyninde o hareketle ilgili bölgeyi inceleseniz bir hayli kalın bir nöral yol
bulursunuz. Sizin ve benim de yeterince tekrarlarla ve duygusal yoğunlukla
istediğiniz davranışı kendimize şartlayabileceğimizi çok iyi anlamanız gerekir.
Bundan
sonraki adım yeni davranışınızı takviye etmek için bir program yapmaktır.
Başarınız karşılığında kendinizi nasıl ödüllendirebilirsiniz? Bir yıl sigarasız
yaşamayı beklemeyin. Bir gün içmeyince kendinize bir ödül verin! Kırk kilo
verene kadar da beklemeyin. Hatta yarım kiloyu bile beklemeyin. Tabağınızı
içinde yiyecek varken şöyle uzağa itebildiğiniz an kendi sırtınızı tıpışlayın.
Kendinize
bir dizi kısa dönemli amaçlar koyun. Her birine ulaştıkça hemen kendinizi
ödüllendirin. Bedbin ve kaygılıysanız her eyleme geçişinizde nasılsın diyen
birine her gülümseyişinizde "Çok iyiyim" sözünü her söyleyişinizde
kendinizi mutlaka ödüllendirin çünkü uzun süreli başarı için gereken ilk
adımları atmaya başlamışsınız bile. Böylece sinir sisteminiz değişikliğe çok
büyük zevkleri bağlamayı öğrenir.
Kilo vermeye
çalışan insanlar sonucu genellikle öyle çarçabuk göremezler. Zaten öyle bir iki
kilo vermekle de hemen Elle Mcpherson ya da Mel Gibson olacak değilsiniz. Bu
nedenle belli bazı eylemleri gerçekleştirdikçe ya da olumlu duygusal
ilerlemeler kaydettikçe kendinizi ödüllendirmeniz gerekir. Örneğin en yakın
McDonalds'a koşmak yerine blokun çevresinde koşmak gibi. Eğer bunu yapmazsanız
çok geçmeden kendinize "Evet yarım kilo verdim ama hâlâ şişmanım. Bu iş
yıllar sürecek. Yolum öyle uzun ki..." demeye başlarsınız. Ardından da bu
kısa dönem özürlerini kaçamak oburluk günleri izler. Takviyenin gücünü anlamak
yeni paterni şartlandırma sürecini hızlandıracaktır. Ben son zamanlarda çok iyi
bir kitap okudum şartlanma konusunu adam akıllı incelemek isteyenlere tavsiye
edebilirim. Adı Köpeği Vurmayın! Yazarı da Karen Pryor. Bu kitapta hayvan
davranışlarını değiştirmekle ilgili bazı basit teknikler var ki benim yıllardır
insan davranışlarını değiştirirken öğrendiklerime çok benziyor. Esas şaşılacak şey
hayvanlarla insanların eylemlerini güden güçler bakımından ne kadar benzer
oldukları. Şartlanmanın esasını bilince seçtiğimiz kaderi yaratacak güçlerin
kontrolünü elimize alabiliyoruz. Hayvanlar gibi koşulların hükmünde
yaşayabiliriz tabii. Ya da o kuralları öğrenir kendi tam potansiyelimizden
yararlanmakta kullanırız. Pryor bu kitabında yıllar boyunca hayvanları
eğitirken acıyı kullanmayı nasıl öğrendiğini anlatıyor. Arslanlar için kırbaç
ve sandalye atlar için kamçı köpekler için tasma... Ama yunuslarla çalışmaya
başladığında işler zorlaşmış çünkü onlara acı vermeye çalıştığı zaman yüzüp
uzaklaşmışlar! Bu durumda o da olumlu takviye eğitimi'nin dinamiğini çok daha
iyi kavramak zorunda kalmış.
Eğitimin
yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey onun ulaşamayacağı yerde değildir.
Kötü ahlâkı iyiye çevirir; kötü ilkeleri yok edip iyilerini yaratır; insanı
melek düzeyine yükseltir." MARK TWAİN
Her tür
"Başarı Şartlanmasının ilk düzenleyici ilkesi takviye gücüdür. Sizin de
benim de bilmemiz gerekir ki kendimizi herhangi tür bir davranış ya da duyguyu
sürekli üremeye yönelteceksek şartlanmış bir patern aratmalıyız. Paternlerin
hepsi takviyenin sonucudur özellikle de duygu ve davranışlarımızda süreklilik
yaratmanın anahtarı kesinlikle şartlanmadır.
TAKVİYE KANUNU
Sürekli
olarak takviye edilen her duygu ya da davranış paterni otomatik ve şartlanmış
bir tepki haline gelir. Takviye etmediğimiz şeyler zamanla yok olur. Kendimizin
ya da başkasının davranışını olumlu takviyeyle güçlendirebiliriz yani istenilen
davranış üretildikçe ödül veririz. Ödül bir övgü de olabilir bir hediye de yeni
bir özgürlük de başka bir şey de. Ya da olumsuz takviye yaparız. Bu bir kaş
çatışı olabilir bir gürültü sesi olabilir fiziksel ceza bile olabilir.
Takviyenin ödül ya da ceza demek olmadığını anlamamız da çok önemlidir. Takviye
bir davranışa hemen olur olmaz cevap vermektir ceza ve ödül ise çok sonra da
gelebilir.
HER ŞEYİN BAŞI ZAMANLAMA
Uygun
zamanlama etkin şartlanma için esastır. Eğer takım mükemmel bir kap-kaç
gerçekleştirdiğinde koç "Harika!" diye bağırırsa çok daha etkili olur
soyunma odasına dönene kadar beklerse daha az etkili olur. Neden? Çünkü biz her
zaman takviyenin getirdiği duyguları olmakta olan paterne bağlamak isteriz.
Bizim yargı
sistemimizin kusurlarından biri de insanlar bir suç işledikten sonra bazen
yıllarca cezalandırılamamalarıdır. Zihinsel olarak belki o cezanın nedenini
bilirler ama bu sorunu getiren davranış patenti hâlâ bir bütün halindedir.
Kesintiye uğratılmamıştır ona herhangi bir acı da bağlanamamıştır.
Davranış ve
duygularımızı uzun dönemli olarak değiştirmenin tek gerçek yolu budur.
Beynimizi etkin şeyler yapmaya zihinsel olarak değil yani akıl yoluyla değil
nörolojik olarak eğitmeliyiz îşin zor yanı çoğumuzun aslında durmadan
birbirimizi şartlandırdığımızı birbirimizin davranışını biçimlendirdiğimizi
anlamıyor olmamızdır. Çoğu zaman insanları olumlu yerine olumsuz
şartlandırmaktayız.
Bunun basit
bir örneği kızım Jolie'nin eski erkek arkadaşında ortaya çıktı. Jolie okulla
dansla ve rol aldığı müsamere temsiliyle pek meşguldü. Çocuk onun her gün
kendisini aramasını istiyor Jolie birkaç günü atlayıp sonra arıyor çocuk da ona
büyük acılar veriyordu. Daha sık aramasını istediği kesindi. Ama uyguladığı
takviye stratejisi aradığı zaman çıkışmak ve sitem etmekti.
Siz hiç
böyle hatâlar yaptınız mı? Kız ya da erkek arkadaşınızın eşinizin ya da başka
önemli kişilerin sizi daha sık aramasını istiyorsanız onlara sitem etmek ne
kadar etkili bir yöntemdir sizce? Sonunda aradıklarında onlara "Hah
nihayet aklına gelebildim! Ne mucize! Neden arayan hep ben olmak
zorundayım?" gibi şeyler mi söylüyorsunuz? Bu durumda yaptığınız şey onu
hiç sizi aramamaya eğitmek! Tam istediğiniz şeyi yaptığı anda ona acı
veriyorsunuz. Sonunda ne olacak? acıyı sizi aramasına bağlayacak gelecekte
bundan daha da çok kaçacak. Jolie'nin olayında bu patern uzun sürdü aylarca
böyle gitti sonunda Jolie de asla kazanamayacağına karar verdi. Aramasa acı
gelecek arasa acı gelecekti. Tahmin edebileceğiniz gibi bu olumsuz takviye
paterni ilişkilerinin pek çok alanına da sızdı sonunda dostlukları bitti.
Birinin sizi
aramasını gerçekten istiyorsanız aradıkları zaman sevinçle cevap vermelisiniz.
Onlara çok özlediğinizi çok sevdiğinizi konuşma fırsatı bulduğunuz için çok
mutlu olduğunuzu söylerseniz yine arama eğilimleri artar mı sizce? Unutmayın
tekrarlanmasını istediğiniz davranışlara zevki bağlayın. ABD'deki bazı
şirketlere danışmanlık yaptığım sırada çoğu şirketin elemanlarını olumsuz
takviyeyle motive etmeyi ilk strateji olarak benimsediklerini gördüm. Birinci
motivatör olarak korkuyu ve cezayı kullanıyorlardı. Bu yaklaşım kısa dönemde
sonuç verir ama uzun dönemde vermez. Er geç şirketler doğu Avrupa'nın
yüzleştiği sorunlara doğru kayarlar. İnsanlar korku içinde yaşamaya ancak bir
süre dayanır sonunda başkaldırır. Şirketlerin ikinci önemli stratejisi de
parasal özendiriciler. Bu çok mükemmel bir fikirdir ve genellikle çok da
makbule geçer ama etkinlik açısından sınırlıdır. Azalan kazançlar kanunu diye
bir şey bir noktada devreye girer. Artık ne özendirici verirseniz verin daha
yüksek kalitede iş elde edemez olursunuz. Çoğu şirketler bu alanda
yapabileceklerinin sınırlı olduğunu görmüş bulunuyor. Sürekli parayla takviye
ederseniz insanlar değerli bir şey yapınca bunu bekler hale gelir. Derhal bir
ekonomik kazanç ister. Derken sırf o parasal ödül için çalışmaya başlar onu
alamayınca mutsuz olurlar şirket de elemanlarının parasal talepleriyle baş
edemez duruma gelir. Üçüncü ve en güçlü motivasyon yolu da kişisel gelişme
yöntemi. Elemanlarınızın kişi olarak büyümesine ve gelişmesine yardım ettiğiniz
zaman hayata ihtirasla sarılırlar işlerine de ihtirasla sarılırlar. Daha fazla
katkıda bulunmak isterler. Bunu dış baskılar için değil kişisel bir gurur
saydıkları için yaparlar. Tabii bunun yanında bir de özendirici programı
uygulanmasın demiyorum. Ama özendiricilerin en güçlüsünü de kullandığınızdan
emin olun. O da insanların büyümesine ve gelişmesine yardımcı olmaktır.
"İyilikle
kötülük ödülle ceza mantıklı bir yaratık için tek amaçtır. Tüm insan ırkını
çalıştıran ve yöneten işte bu dizgin ve kırbaçtır." JOHN LOCKE
TAKVİYENİZİ PROGRAMLAYIN Kİ DEĞİŞİM
KALICI OLSUN!
Yeni bir
davranışsal ya da duygusal patern oluşturmaya başladığınızda kendinizi ya da
paterni kimin için kuruyorsanız onu takviye etmek çok önemlidir. Başlangıçta o
istenen hareketi her yapışınızda (örneğin içinde yemek olan tabağı ittiğinizde)
kendinizi takdir etmelisiniz gerçekten hoşunuza gidecek zevk takviyeleri
sunmalısınız. Ama o davranışı ilerde de her seferinde takviye ederseniz ödüller
etkinliğini kaybeder makbule geçmez olur. Bir zamanlar benzersiz ve zevkli bir
sürpriz olarak gelen şey beklenen bir norm haline gelir.
İhtiyacı
olanlara yardım etmeye adanmışlığım yüzünden havaalanlarından geçerken benden
para isteyenlere hep veririm. Hiç unutmayacağım bir olayda bir adam böyle bir
isteği benim sık geçtiğim bir terminalde seslendirmeyi âdet edinmişti. Ne zaman
oradan geçsem ona biraz para verirdim. Bir sabah çok acelem vardı cebimde de
para yoktu. Hızla yanından geçerken gülümseyip "Merhaba! Üzgünüm ama bugün
param yok" dedim. Çok kızdı. Bir zamanlar sevindiği şeyi vermiyorum diye!
Sizin de
benim de unutmamamız gereken bir şey hoş sürprizlerin dünyada
karşılaşabileceğimiz en zevkli tecrübelerden olduğudur. İşte bu yüzden de eğer
bir davranışın uzun dönemde kalıcı olmasını istiyorsanız değişken takviye
programı denilen şeyi uygulamasını bilmeniz gerekir.
Size yunus
eğitiminden bir örnek vereyim. Yunusa atlamayı öğretirken eğitmenler
başlangıçta onun kendiliğinden atlamasını beklerler. Yaptığı anda onu bir balık
vererek ödüllendirirler. Kendiliğinden her atlayışında balık verilince yunus
sonunda gerekli nöro-asosiyasyonu yapar. Atlarsa balığı alacaktır. Zevkin
böylelikle eğitmenin istediği davranışa bağlanması sayesinde yunus tekrar
tekrar atlamaya şartlandırılabilir. Ama sonunda eğitmen balığı ancak yunus daha
yükseğe atladığı zaman vermeye başlar. Standartları yavaş yavaş yükseltmekle
eğitmen artık yunusun davranışını biçimlendirmeye başlar. Anahtar şudur: Yunusa
ödül her seferinde verilirse buna alışacak artık elinden gelenin yüzde yüzünü
vermeyecektir. Bu yüzden sonraları yunusa ödül bazen birinci atlayıştan sonra
bazen beşinci atlayıştan sonra bazen de ikinci atlayıştan sonra verilir. Yunus
hangi atlayışın ödüllendirileceğini hiçbir zaman bilemez. Ödülün verilebileceği
beklentisiyle hangi atlayışta verileceğinin bilinmemesi bir araya gelince yunus
her seferinde elinden gelen çabanın en iyisini gösterir. Ödüllerin değeri
hiçbir zaman ayağa düşmemiş olur.
İnsanları kumara
iten de aynı tür bir etkendir. Bir kere kumar oynayıp ödüllendirilince o ödüle
yoğun bir zevki bağlarlar. O heyecan ve beklenti onları hep güder. Bir süre
ödüllendirilmeyince bu sefer kazanacakları yolundaki duyguları genellikle daha
güçlenir. Kumarbazı güden şey yeniden kazanma ihtimalidir. Eğer kişi hiçbir
zaman kazanmadan oynamak zorunda kalırsa sonunda vazgeçer. Ama arada küçük
birkaç ödül kazanmak birkaç eli alabilmek kaybettiği paranın birazını yeniden
önüne çekebilmek onları hep beklenti durumunda tutar bu sefer büyük
kazanacaklarını düşündürür. Kötü bir alışkanlığı örneğin sigara içmeyi ya da
kumar oynamayı birkaç ay boyunca bırakan insanlar bazen "son bir vurgun
daha" yapmaya umut bağlarlar. Aslında böylelikle kırmak istedikleri paterni
daha güçlendirir o alışkanlıktan ömür boyu kurtulmayı daha zorlaştırırlar. Bir
tek sigara daha içerseniz sinir sisteminizi uyarır gelecekte de kendinizi böyle
ödüllendireceğiniz beklentisine yol açarsınız. Nöro-asosiyasyonunuzu aktif
durumda tutar hattâ kırmak istediğiniz alışkanlığı güçlendirirsiniz! Bir
kimsenin davranışını uzun dönemli olarak takviye etmek istiyorsanız sabit
programlı takviye denilen yöntemi kullanabilirsiniz.
Karen Pryor
kitabında yunusa on atlayış yaptırmayı tarif etmektedir. Yunusun her seferinde
on atlayışı yapacağından emin olmak için onu her seferinde onuncu atlayışın
sonunda ödüllendirmek gerekir. Takviyeden önceki aşamada çok fazla davranış
talep edemezsiniz. Ama eğer yunusa yalnızca onuncu atlayışın sonunda ödül
verirseniz çok geçmeden daha önceki dokuz atlayışa o kadar önem vermesi
gerekmediğini öğrenir kalite düşmeye başlar. Bu tepkiyi maaş çekini her ay başı
almaya alışmış insanlarda da görürüz. Elemanlar kendilerinden bazı şeyler
beklendiğini bunun karşılığında da maaş verildiğini bilirler. İşin kötü yanı
pek çok insan ancak maaşı almaya yetecek kadar çaba gösterir çünkü bu işte bir
sürpriz unsuru yoktur. İşe giden insan maaşı da doğal olarak alacaktır. Eğer
verilen tek ödül oysa elemanlar ancak bekleneni yaparlar maaşı hak edecek kadarın
üzerine çıkmazlar. Ama eğer arada bazı sürprizler olursa örneğin takdir
ikramiye terfi ve daha başka neşelendirici şeyler olursa o zaman ek bir çaba
gösterirler ödüllendirileceklerini umarlar. Unutmayın bu sürprizler asla
önceden kestirilemeyen şeyler olmalıdır. Yoksa etkinliklerini kaybederler
normal sayılmaya başlarlar. Beklenti davranışı gütmeye başlar. Ödüllerinizi
değiştirin. O zaman hem kendinizde hem de yönettiğiniz insanlarda çok daha büyük
sonuçlar görürsünüz. Takviyenin bir üçüncü amacı daha vardır. Ona da büyük
ikramiye denir. Bu size takviyeyi bileşik hale getirme olanağı verir. Örneğin
yunusa çok seyrek olarak bir yerine üç ya da dört balık veriyorsanız yunusta
hep o beklenti buluur. Çok çaba gösterirse bu sefer çok büyük bir ödül
alabileceğini düşünür. Böyle bir durumda yunusun her seferinde kendini yaptığı
işe daha çok verdiğini görürsünüz. İnsanlar da benzer tepki gösterirler.
Şirketlerde genellikle insanlara beklediklerinden çok daha büyük bir ödül
verilince çok büyük bir motivasyon yaratılır harika bir hizmet vermekle
gelecekte bundan da büyük bir ödül alabileceklerinin beklentisi sürer. Aynı
ilke çocuklarınız konusunda da sihirli denilecek kadar etkindir!
"SIÇRAMALI BAŞLANGIÇ"
YARATIN.
Büyük
ikramiye ilkesi hiç sonuç üretmeye motive edilmemiş insanlar için de
kullanılabilir. Yine yunus eğiticilerine bakarsak eğer karşılarında hiç motive
edemedikleri bir hayvan varsa bazen ona on iki balık birden verirler. Hem de
bunu hak edecek hiçbir şey yapmadığı halde. Bunun verdiği zevk bazen yunusun
eski paternini kırmaya yeterli olur onu o kadar sevindirir ki bundan böyle
eğitilmeyi kabul etmesine yol açar.
İnsanlar
burada da aynı davranışı gösterirler. Eğer hiçbir şeyi doğru dürüst yapamayan
birine birdenbire belki sırf acıma ya da sevgiden ötürü bir ödül verilirse
bazen o kişi daha yüksek düzeylere davranış ya da performans biçimlerine
yükselebilmektedir.
Ama
şartlanma konusunda hatırlanacak en önemli şey istenen davranışı derhal
ödüllendirmektir. Bir zamanlar sizi çaresizlik duygularına iten şeyi şimdi
hafife alaya aldığınızı fark ettiğiniz anda kendinizi takviye edin. Biri daha
yapın daha da çok zevk yaratın. Biraz gülün. Unutmayın olumsuz ya da olumsuz
türdeki güçlü duyguları her yaratışınızda sinir sisteminizde de bir bağ
yaratıyorsunuz. O paterni tekrar tekrar uygularsanız kendinizi güçlü gördüğünüz
ya da güldüğünüz resmi zihninizde tekrar tekrar canlandırırsanız gelecekte
güçlü olmayı ve gülmeyi bir o kadar kolay bulursunuz. Patern kurulmuş olur.
Kendiniz ya
da takviye etmek istediğiniz kişi bir şeyi doğru yaptığı anda hemen bir ödül
yaratın. Sizin ya da onun pek çok istediği bir şey olsun. Kendinize duygusal
ödüller de verebilir en sevdiğiniz müziği pikaba takabilir ya da amaçlarınıza
ulaşmakta olduğunuzu görerek gülümseyebilirsiniz. Şartlanma çok önemlidir.
Kalıcı sonuçları bununla yaratırız. Bir kere daha söylemekte yarar var
unutmayın ki sürekli olarak takviye edilen ya da ödüllendirilen her duygu ya da
davranış paterni şartlanacak otomatik hale gelecektir.
Takviye
etmediğimiz paternler eninde sonunda yok olacaktır.
İlk beş
adımı artık tamamladığınıza göre son adıma geçebiliriz...
NAC MASTER ADIM 6: Sınayın!
Neleri
başardığınıza bakalım: Yeni bir duygu ya da davranış paterni istediğinize karar
verdiniz; gerekli değişimi sağlamak için kendinize kaldıraç buldunuz eski
paterni kestiniz yeni bir alternatif buldunuz onu kalıcı oluncaya kadar
şartladınız. Şimdi geriye kalan tek adım bunu gelecekte iyi işleyeceğinden emin
olmak için sınamaktır.
Bunu
yapmanın Nöro-Linguistik Programlama'da öğretilen bir yolu "geleceği
yaşama"dır. Anlamı şudur: Size çaresizlik duygusu veren durumu hayalinizde
canlandırın gerçekten aynı duyguyu yaratıyor mu yoksa yerine koyduğunuz yeni
patern "harika" mı görünüyor bakın. Her canınız sıkıldıkça sigara
içme isteğini hâlâ duyuyorsanız kendinizi öyle sıkıcı bir durumda hayal edin
şartladığınız yeni alternatif her neyse okumak mıdır koşu yapmak mıdır onu
yapmaya bir istek duyup duymadığınıza bakın. Eskiden o duygu ya da davranışa
yol açan durumun şimdi yeni ve güçlendirici alternatife otomatik olarak
yönelmesi halinde yeni paternin gelecekte sizin için sonuç vereceğinden emin
olabilirsiniz.
Buna ek
olarak gerçekleştirdiğiniz değişikliğin ekolojisini de sınamanız gerekir.
Ekoloji sözü doğuracağı sonuçlar anlamına gelmektedir. Bu değişikliğin
çevrenizdekiler üzerindeki etkisi ne olacaktır? Onlar sizin işinizi ya da
kişisel ilişkinizi destekleyecekler midir? Yeni paternin uygun bir şey olmasını
şimdiki hayat biçiminizle inançlarınız ve değerlerinizle tutarlı olmasını
sağlayın.
Bir sonraki
sayfada size bir işaretleme listesi sunacağım. Bunu kullanarak yeni başarı
patentinizin kalıcı ve uygun olduğundan emin olabilirsiniz. Eğer bu paterni
yaratma girişiminiz kalıcı olmamışsa yeniden Adım 1'e dönmeniz gerekir. Ne
istediğiniz ve bunu neden istediğiniz konusunda emin misiniz?
Adım 2'yi
gözden geçirin. Değişiklik yaratmaya kalkıp Başarılı olamayan insanların çoğu
genellikle yeterli kaldıraç bulamamışlardır. Ek kaldıraç sağlamak için herkesin
önünde bir söz vermeniz gerekebilir. Yakanızı bırakmayacak insanları seçin!
Yeterli kaldıraç olduğu kanısına varırsanız Adım 3'e bakın. Ne istediğinizi
biliyorsanız yeterli kaldıracınız da varsa belki de gidip gidip cama çarpan
sinek gibisinizdir. Aynı şeyi defalarca giderek artan yoğunlukta yapmış ama
yaklaşımınızı değiştirmemişsinizdir. Paterni kesmeniz şarttır.
EKOLOJİ İŞARET LİSTESİ
1. Acıyı eski alışkanlığa iyice
bağladığınızdan emin olun. Eski duygu ya da alışkanlığınızı düşündükçe zevk
yerine acı duygular mı hissediyorsunuz?
2. Yeni paterne zevki iyice bağladığınızdan
emin olun. Yeni duygu ya da davranışınızı düşününce artık acı yerine zevkli
duygular mı geliyor?
3. Kendi değer inanç ve kurallarınızla
uyumlandırın. Yeni davranış ya da duygu hayatınızdaki değer inanç ve kurallarla
tutarlı mı? (Bunları daha sonraki bölümlerde ele alacağız.)
4. Eski paternin yararlarının ortadan
kalkmadığından emin olun. Yeni duyguya davranışların eski paternden aldığınız
zevk ya da yararları yine de sağladığından emin olun.
5. Geleceği yaşama - kendinizi gelecekte bu
yeni biçimde davranırken canlandırın. Eski davranışınızın tetiğini çeken şeyi
hayalinizde canlandırın. Eskisinin yerine yeni paterni kullanabileceğinizden
emin olun.
Bütün bu
adımların yerli yerinde olduğunu görürseniz Adım 4'e geçin. Çabalarınız yine de
değişikliği sağlayamamışsa demek ki bu adımı atlamışsınız. Sizi acıdan
uzaklaştırıp zevke götürecek eski yaklaşımınız kadar güçlü ve rahat ama
güçlendirici bir alternatif bulun. Bunun anlamı biraz daha yaratıcı olmanız
gerek demektir. Kendinize bir rol modeli bulun. Aynı alışkanlığı yok etmeyi
başarmış ya da o olumsuz duyguları yenmiş birini. Bir değişiklik yapmaya
kalkıştınızsa ama başaramadınızsa demek ki paterninizi yeterli zevkle takviye
etmemişsiniz. Adım 5'i kullanın kendinizi şartlayın. Hem değişken hem de sabit
takviye programlarını kullanarak yeni ve güçlendirici paterninizin kalıcı
olmasını sağlayın.
"Hey ahbap... ben artık
dilenmeyi kestim."
NAC'nin bu
altı adımı her şey için kullanılabilir. İnsan ilişkileri için de iş sorunları
için de çocuklarınıza bağırma paterniniz için de. Diyelim ki kendi
kontrolünüzde olmayan şeyler için fazla kaygılanıyorsunuz. Bu güçsüzleştirici
paterni kırmakta altı adımı nasıl kullanabilirsiniz? Kendinize kaygılanmanın
yerine ne yapmak istiyorum? diye sorun. Kaldıraç bulun ve kaygının hayatınızı
nasıl bozduğunu anlayın. Bunu eşik noktasına getirin. Sonunda hayatınızda
nelere mal olacağını görün o bedeli ödemek istemediğinizi anlayın. Bu sorundan
kurtulup yeniden özgür olmanın zevkini düşünün!
Paterni kırın! Her kaygılanışınızda paterni
zalimlikle kırın. Parmağınızı burnunuza sokun ya da avazınız çıktığı kadar
"Ah ne güzel bir sabah!" diye haykırın. Güçlendirici bir alternatif
yaratın. Kaygılanmak yerine ne yapacaksınız? Günlüğünüzü önünüze çekip bir plan yazın. O anda başka ne
yapabileceğinizi yazın oraya. Belki koşu yapar koşarken yeni çözümler
düşünebilirsiniz. Yeni paterninizi şartlandırın. Bu paterni hayalinizde
capcanlı görün bolca duygusal yoğunluk ekleyin defalarca tekrarlayın tâ ki yeni
düşünce davranış ya da duygusal patern otomatikleşinceye kadar! İlk adımı
atarak kendinizi takviye edin. Kendinizi başarı sağlarken tekrar tekrar görün.
Sonucu önceden görmek size istediğiniz zevki getirebilir. Yeni paterni
tekrarlayıp duygusal yoğunluk kullanarak onu kalıcı oluncaya kadar şartlayın.
Sınayın bakalım sonuç veriyor mu! Sizi
eskiden kaygılandıran bir durum düşünün artık ona kaygı duymadığınızı görün.
Aynı altı adımı bir iş anlaşması için pazarlık yaparken bile kullanabilirsiniz.
İlk adım hazırlık işlerini yapmaktır. Ne istediğinizi bunu elde etmenize neyin
engel olduğunu net biçimde bulgulayın. Öbür kişi ne istiyor? İkinizin de
çıkarlarınız nedir? Başarılı bir anlaşma olduğunu nereden anlayacaksınız? Öbür
kişinin acıyı anlaşmayı yapmamaya zevki de yapmaya bağlamasını sağlayarak
kaldıraç oluşturun. Anlaşmanın oluşmasını engelleyen inanç ya da fikirlerin
paternini kırın. İkinizin de daha önce düşünmediği ama ikinizin de
ihtiyaçlarına cevap verecek bir alternatif yaratın. Bu alternatifi takviye
etmek için sürekli olarak zevkini ve olumlu etkilerini güçlendirin. Herkes için
iyi sonuç. Verip vermeyeceğine bakın. İki tarafın da kazanacağı bir durum
sağlayın. Bu sağlanmışsa Başarılı sonuca bağlayın. Aynı ilkeler çocuklara
odalarını toplatmak için de kullanılabilir evliliğinizin kalitesini
iyileştirmek için de şirketinizin kalite düzeyini yükseltmek için de işinizden
daha çok zevk almak için de ülkenizi yaşanacak daha güzel bir yer haline
getirmek için de. Bu arada söyleyeyim bazen çocuklarımız da bu altı adımı bize
karşı özet halde kullanmaktadırlar. Söylediğim şeyi unutmayın; eğer yeterince
güçlü bir kaldıraç bulur kişinin paternini yeterince güçlü biçimde kırarsanız
yeni bir patern bulur ona şartlanırlar. Benim bir dostum sigarayı bırakmak için
hemen hemen her yolu denedi. Sonunda paterni kırıldı. Nasıl mı? Bir gün tam
sigarasını yakarken altı yaşındaki kızı odaya girdi. Ne istediğini biliyordu
kaldıracı sağlamdı babasının paternini kırmak için olanca gücüyle "Baba
kendini öldürmekten vazgeç!" diye bağırdı. "Tatlım" dedi babası.
"Sen neden söz ediyorsun? Ne oldu?" Kız yine aynı çığlığı kopardı.
Adam bu sefer "Ben kendimi öldürmüyorum tatlım" dedi. Kız başını
sallarken parmağıyla sigarayı gösterdi hıçkırarak ağlamaya başladı. "Baba
ne olur kendini öldürmekten vazgeç! Ben evlenirken de yanımda olmanı
istiyorum!" Bu adam sigarayı düzinelerce kere bırakıp yeniden başlamış bir
adamdı. Ama o ana kadar. O gün sigaralar fırlatılıp atıldı bir daha da eline
almadı. Küçük kız babasının kalbinin dizginlerini eline geçirmiş istediğini bir
anda sağlamıştı. Adam o günden bu yana sigaraya alternatif olarak pek çok şey
buldu. Hepsi ona zevkli duygular veriyor. Eğer NAC'nin yalnızca ilk üç adımını
uygularsanız o da çok büyük değişiklikler yaratmaya yeterli olabilir. Ne
istediğinize bir kere karar verip kaldıracı bulup paterni kırınca hayat
genellikle size yeni bir bakış açısı getirir. Eğer kaldıraç yeterince güçlüyse
yeni bir patern bulup onu şartlamaya kendinizi mecbur hissedersiniz. Sınama
işini de dünya size uygulayacaktır ondan emin olabilirsiniz. Şimdi değişim
NAC'si elinizde! İşin anahtarı onu kullanmaktır. Ama ne için kullanmakta
olduğunuzu bilmedikçe tabii ki kullanacağınız yoktur. Esas istediğinizin ne
olduğunu bilmek için de...