hipnoz yöntemleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hipnoz yöntemleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri



Hipnoz
Hipnoz, yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh halidir. Başlıca karakteri, sadece, bu hal sırasında arzu edilen herhangi bir telkinin yerine getirilmesidir. Bu fikir yavaş yavaş hazırlanıp ortaya çıkmıştır. Dupau, Durand (de Gros), Joly gibi araştırıcılar, deneklerin uykudaki görünen irade azlığını, taklit ve baş eğmeyi ve kendilerinde oluşturulmuş fikirlere göre hareket eden denekleri tanımladılar. Diğer taraftan, kelime anlamının uyku olması sebebiyle hipnoz, genelde uyku ile özdeşleştirilmiştir. Aslında uyku, şuurumuzun nasıl değişik bir hali ise hipnoz da şuurumuzun daha değişik başka bir halidir.


Uyanık halde, herkesin bildiği ve farkında olduğumuzu sandığımız bir şuur hali yaşamaktayız. Uykuda geçirdiğimiz zaman içinde ise pek farkına varmamakla beraber değişik şuur hali yaşadığımızı hissederiz. En azından rüyalarını hatırlayanlar, rüyaların, gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramlardan hiç de farklı olmadığını kolaylıkla kavrayabilirler. Uyanık yaşam ile rüya arasında gerçeklik açısından hiçbir fark yoktur. Hipnoz, uyku hali olmadığı gibi bir uyanıklık hali de değildir. Ancak, her iki hali de kapsayan komple bir kavramdır. 


Hipnozun Şartları 

1- Yetenek ve durum: Uyutulmak istenen kişinin sinir sistemi ve düşünme yetisinin özel bir haline, deneğin ani yetenek ve durumuna bağlıdır. Ani yetenek ve durumlara ters olan nevrastenikler, ruhsal çöküntüye uğramışlar, sararlılar, hipnotize edilemezler.

2- Yorgunluk: Ruhsal gerilimin düşmesi ile beliren bu hal, dikkatin devamlılığından doğar. Parlak noktalara baktırmak, derin dalma halleri, monoton sesler gibi uzun bir dinleme, dikkat çabasını sağlar. Dikkatin bir noktada toplanması ve devamlı oluşu ani zihin yorgunluklarını doğurur.

3- Heyecan: Heyecan çok defa büyük bir karışıklığı meydana getiren aksaklıklardan doğmuş doğal uyurgezer hallerinin çoğuna karışır. Başı şiddetle geriye çevirmek, enseye tokat atmak, başı sertçe sağa sola döndürmek suretiyle sersemletmek, bilinen heyecanlandırma ve zihinsel dengeyi bozma yollarıdır.

4- Eğilimlerin gelişmesi: Hipnozun meydana gelmesi için çökme anında, hipnotizmle terslik oluşturmayacak olan, her şeyi konuşmakta rahat bırakan ve kendisini hipnotize eden kişiyi dinleyen ve onunla konuşmaya izin veren eğilimlerin olması gereklidir. Önceden hipnotize edilmiş deneğin sonraki hipnozlarının kolay olması, bu durumun gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır.

5- Çökme: Hipnotik halin en gerçek nedeni çökmedir, bu ise normal kişisel şuurun, yani uyanıklıkta göz önüne aldığımız ama bu deneklerde kararsız dengeler halinde çökebilen ve heyecanla yorgunluğun etkisi altında kaybolan özel zihin halinin durması demektir.


Hipnozda önemli üç yöntem vardır: Bakış, Söz ve Düşünce

Bakış: Hipnotik etkilerin çok önemli bir yardımcısı ve birçok ünlü hipnozcunun deneklerinde uykuyu oluşturabilmek için kullandıkları bir yöntemdir. Bakışın gerçek amacı, gözlerden çıkan manyetik etkileri düzenli, sürekli ve uzun süre devam ettirmektir.

Söz: Hipnotizmde gerçekten bir güçtür. Hipnoz yapan kişi, bu yolla deneğin beynine sokmak istediği fikirleri yollar. Bu bir fikir ya da hareket olabilir. Telkinde göz önünde tutulacak iki şey vardır; "sözlerin seçilmesi ve konuşma tarzı".

Düşünce: Hipnotik deneylerde bakış, söz kadar önemli olan düşünce, arzu edilen bir olayın olması için o yöne doğru yönelmesi ve ısrarla o nokta üzerinde tutulması anlaşılmalıdır. İnsanın zihin gücünün devamlı olarak bir fikir ya da davranış üzerinde durması, yoğunlaşması ve bunu şiddetle arzu etmesi, diğer zihinlere etki ettiği, bugün deneylerle açıklanmış ve müspet sonuçlar elde edilmiştir.

Etkili bir düşünce gücü için ilk şart, konsantrasyondur. Konsantrasyon yoluyla meydana getirilen güç o kadar kuvvetli ve o kadar şaşılacak olaylar ve etkiler meydana getirir ki, bugün bile insanlık bunları keramet veya birtakım mucizeler diye adlandırır. Hint fakirleri, İslam aleminin derviş ve şeyhleri, Tibet'in lamaları güçlerini konsantrasyondan ve 
psişik güçlerin yardımlarından almaktadır. Telepati,psikokinezi gibi psişik fenomenlerin, kendi kendine telkin ve hipnoz gibi kişisel çalışmaların dayandığı temel, konsantrasyon olayıdır.

Kaynak: 
http://www.msxlabs.org/forum/parapsikoloji/14069-hipnoz-ve-hipnoz-yontemleri.html#ixzz2Zl6GLSuW

Hipnoz, yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh halidir. Başlıca karakteri, sadece, bu hal sırasında arzu edilen herhangi bir telkinin yerine getirilmesidir. Bu fikir yavaş yavaş hazırlanıp ortaya çıkmıştır. Dupau, Durand (de Gros), Joly gibi araştırıcılar, deneklerin uykudaki görünen irade azlığını, taklit ve baş eğmeyi ve kendilerinde oluşturulmuş fikirlere göre hareket eden denekleri tanımladılar. Diğer taraftan, kelime anlamının uyku olması sebebiyle hipnoz, genelde uyku ile özdeşleştirilmiştir. Aslında uyku, şuurumuzun nasıl değişik bir hali ise hipnoz da şuurumuzun daha değişik başka bir halidir.

Uyanık halde, herkesin bildiği ve farkında olduğumuzu sandığımız bir şuur hali yaşamaktayız. Uykuda geçirdiğimiz zaman içinde ise pek farkına varmamakla beraber değişik şuur hali yaşadığımızı hissederiz. En azından rüyalarını hatırlayanlar, rüyaların, gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramlardan hiç de farklı olmadığını kolaylıkla kavrayabilirler. Uyanık yaşam ile rüya arasında gerçeklik açısından hiçbir fark yoktur. Hipnoz, uyku hali olmadığı gibi bir uyanıklık hali de değildir. Ancak, her iki hali de kapsayan komple bir kavramdır.


Hipnozun Şartları

1- Yetenek ve Durum: Uyutulmak istenen kişinin sinir sistemi ve düşünme yetisinin özel bir haline, deneğin ani yetenek ve durumuna bağlıdır. Ani yetenek ve durumlara ters olan nevrastenikler, ruhsal çöküntüye uğramışlar, sararlılar, hipnotize edilemezler.

2- Yorgunluk: Ruhsal gerilimin düşmesi ile beliren bu hal, dikkatin devamlılığından doğar. Parlak noktalara baktırmak, derin dalma halleri, monoton sesler gibi uzun bir dinleme, dikkat çabasını sağlar. Dikkatin bir noktada toplanması ve devamlı oluşu ani zihin yorgunluklarını doğurur.

3- Heyecan: Heyecan çok defa büyük bir karışıklığı meydana getiren aksaklıklardan doğmuş doğal uyurgezer hallerinin çoğuna karışır. Başı şiddetle geriye çevirmek, enseye tokat atmak, başı sertçe sağa sola döndürmek suretiyle sersemletmek, bilinen heyecanlandırma ve zihinsel dengeyi bozma yollarıdır.

4- Eğilimlerin Gelişmesi: Hipnozun meydana gelmesi için çökme anında, hipnotizmle terslik oluşturmayacak olan, her şeyi konuşmakta rahat bırakan ve kendisini hipnotize eden kişiyi dinleyen ve onunla konuşmaya izin veren eğilimlerin olması gereklidir. Önceden hipnotize edilmiş deneğin sonraki hipnozlarının kolay olması, bu durumun gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır.

5- Çökme: Hipnotik halin en gerçek nedeni çökmedir, bu ise normal kişisel şuurun, yani uyanıklıkta göz önüne aldığımız ama bu deneklerde kararsız dengeler halinde çökebilen ve heyecanla yorgunluğun etkisi altında kaybolan özel zihin halinin durması demektir.

Hipnozda önemli üç yöntem vardır: Bakış, Söz ve Düşünce

Bakış: Hipnotik etkilerin çok önemli bir yardımcısı ve birçok ünlü hipnozcunun deneklerinde uykuyu oluşturabilmek için kullandıkları bir yöntemdir. Bakışın gerçek amacı, gözlerden çıkan manyetik etkileri düzenli, sürekli ve uzun süre devam ettirmektir.

Söz: Hipnotizmde gerçekten bir güçtür. Hipnoz yapan kişi, bu yolla deneğin beynine sokmak istediği fikirleri yollar. Bu bir fikir ya da hareket olabilir. Telkinde göz önünde tutulacak iki şey vardır; "sözlerin seçilmesi ve konuşma tarzı".

Düşünce: Hipnotik deneylerde bakış, söz kadar önemli olan düşünce, arzu edilen bir olayın olması için o yöne doğru yönelmesi ve ısrarla o nokta üzerinde tutulması anlaşılmalıdır. İnsanın zihin gücünün devamlı olarak bir fikir ya da davranış üzerinde durması, yoğunlaşması ve bunu şiddetle arzu etmesi, diğer zihinlere etki ettiği, bugün deneylerle açıklanmış ve müspet sonuçlar elde edilmiştir.

Etkili bir düşünce gücü için ilk şart, konsantrasyondur. Konsantrasyon yoluyla meydana getirilen güç o kadar kuvvetli ve o kadar şaşılacak olaylar ve etkiler meydana getirir ki, bugün bile insanlık bunları keramet veya birtakım mucizeler diye adlandırır. Hint fakirleri, İslam aleminin derviş ve şeyhleri, Tibet'in lamaları güçlerini konsantrasyondan ve psişik güçlerin yardımlarından almaktadır. Telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenlerin, kendi kendine telkin ve hipnoz gibi kişisel çalışmaların dayandığı temel, konsantrasyon olayıdır.


Hipnoz halinde yaşanan fenomenler ne kadar gerçektir ?

Hiçbir gerçek yoktur ki, tam karşıtı da en az onun kadar gerçek olmasın. Bu açıdan bakıldığında her şey gerçektir. Gerçekler arasındaki fark insanların bakış açılarıdır. Önemli olan hangi pencereden ve nasıl baktığınızdır. Görüntüler, duygular, hisler bakış açılarına göre değişikler arz eder. İnsanlar aynı ortamlarda, aynı şartlara sahip etkilerde bile algılarına göre değişik tepkiler verir. Mesela, aynı şiddette verilen bir acı her insanda aynı şiddette hissedildiği halde, kişinin algılama farklılığından dolayı tepkisi farklıdır. Kimi insan hiç sesini çıkarmaz, kimi sadece inler, kimi bağırır. İşte burada, acı aynı olmasına rağmen tepkiler farklı olduğundan izleyenler kendi algılarına göre farklı acılar yaşandığı ve hepsinin farklı şekilde acı çektiği kanısına varırlar.

Aslında, acıyı yaşayan kişiler de acının aynı olduğunu bilseler dahi kendi algıları çerçevesinde o acıyı daha az veya daha çok yaşadıkları kanısındadırlar. Her halükarda ortadaki acı herkes tarafından farklı algılanmaktadır. Ancak bu durum acının tek olduğu gerçeğini değiştirmez.

Hipnoz fenomenlerinin gerçekliğini daha iyi anlayabilmek için bu kavrama bir örnek: Karşımızda hipnoz olabilecek on kişi olduğunu varsayalım. 1. Kişiyi uyutuyoruz. Uyandıktan sonra sağ eline bir ateş değdireceğimizi söylüyoruz ve uyandırıyoruz. Denek tamamen uyandıktan, uyanıklık haline geçtikten sonra sağ eline herhangi bir şey değdiriyoruz.

O anda denek, gerçek bir ateş değmiş gibi acıyla kıvranacaktır. Deneğin yaşadıkları, hissettikleri gerçek bir ateşle sol elini yaktığımızda yaşayacakları ve hissedecekleri ile kesinlikle aynı olacaktır. Onun için sol elinin gerçek dediğimiz ateşle yakılması veya sağ elinin hayali olarak yakılması arasında gerçeklik bakımından hiçbir fark olmayacaktır. Seyreden 9 kişi için ise algılamaları farklı olduğundan durum daha farklı değerlendirilecek ve hayali olarak kabul edilecektir. Ancak 9 kişide uyutulup 1. kişinin yaşayacağı deney onlara da aynı şekilde telkin edilirse, hepsi birden 1. kişinin elinin yandığını görürler. Herkes elin yandığını gördüğüne göre el gerçekten yanmış mıdır, yoksa yanma olayı sadece bir hayal midir? Sözü geçen 10 kişi için olayın gerçek olduğundan kesinlikle emin olabilirsiniz. Hatta yanma olayı o derece etkili olabilir ki, yanan sol eldeki kızarıklık, yandığı düşünülen sağ elde de oluşabilir.

Bu durum için şöyle söyleyebiliriz; İlk gurup için gerçek olan algılar, ikinci gurup için sadece bir hayaldir. Ancak ikinci gurubun hayal kabul ettiği bütün o algılar, ilk gurup için tartışmaya bile mahal vermeyecek kadar gerçektir.

Bu aşamada son olarak bir Çin atasözünü yazalım; Rüyamda kendimi kelebek olarak gördüm. Acaba ben, rüyasında, kendini kelebek olarak gören bir insan mıyım, yoksa insan olarak gören bir kelebek miyim ?


Kaynak: 
http://www.msxlabs.org/forum/parapsikoloji/14069-hipnoz-ve-hipnoz-yontemleri.html#ixzz2Zl6Nihny

HİPNOTİK SEANSIN ÖZELLİKLERİ
Hastanın ilk kez hipnoz için etkilenmesi hemen hemen onun kendisini etkilemesi kadar önemlidir. Hatta bu esas olmamasına rağmen çevredeki uyarıcılar minumum derecede olmalıdır. Şahsı hipnotik transa teşvik için hipnozun doğasını rahatça açıklayabilirim. Kişinin hipnoz hakkındaki her yanlış bilgisinden kişiyi arındırmak gereklidir. Hastaların çoğu hipnoz seansı esnasında şuurlarının kaybolacağını sanırlar. Bu yanlış bir düşüncedir. Onlar açıkça şaşkınlık, dalgınlık, ofis gürültüsü veya buna benzer şeylerin dışında olacaklar, bunları algılamayacaklar fakat onlar trans anında neler olduğunu şiddetli bir şekilde bileceklerdir.
Hastalığın başlangıcına neden olan belli başlı problemlerin ve hastanın hastalığının tartışılması esnasında; sahısa karşı müşfik ve sempatik bir yaklaşım tarzı kullanmak gerekli bir hususdur. Hastanın gözlerine direk bir şekilde bakmaya muktedir olmak; muhtemel problemleri aşmada doktora yardım edecektir.
Kullanılan konuşma dili hastanın idrak alanı içerisinde olmalıdır. Eğer hastaya yararlı olacaksa, onu rahat ettirecekse veya hastalığın sebebini öğrenmede yardımcı olacaksa kullandığımız dil şaşmaz bir tarzda olmalıdır. Kişinin psikolojik yapısını, kişisel kalıbını, fiziksel ve zihin istidadını anlamak çok önemlidir. Bazı hastalara mantıksız öneriler onların ahlaki davranışlarına zıt düşmemek şartıyla telkin edilip onların güvenlerini yeniden kazanılması sağlanmalıdır. Düşüncelililik, nezaket ve itibar zorunludur. Aynı zamanda ona onunla birlikte çalışmadan ne beklediğim hakkında bilgi veririm.
Herhangi bir eğilime karşı kaçınmasını ve uzak durmasını, ne dediğini veya niçin dediğini; ona analiz ettirme, öğretme, sonuca varmak için gereklidir. Doktor trans esnasında sadece bir yol göstericidir; bu nedenle hastanın arzu ettiği herhangi bir zamanda, transın sonuçlandırılması arzu ediliyorsa hasta üzerindeki baskıdan vazgeçilmelidir.
Hipnoz ona katılan kişinin, katılmayı kabul etmediği müddetçe mümkün olmayan ve oluşmayan bir fenomendir. Hipnoz, hasta ile doktor arasında olan ortak bir çalışmadır.

Hipnozun amacı; kişinin kendisini kişisel olarak kontrol etme kapasitesinin yükselmek ve hastayı daha fazla hipnoterapiste bağlamamaktır. Hipnozun derinliğini artırarak ilerlemeyi temin etmek için belirli bir dereceye kadar anksiyete gereklidir; bu nedenle tüm hastalardaki anksiyeteyi dağıtmaya hipnoz esnasında teşebbüs etmeyerek, bu durumun normal ve gerekli olduğunu kabul ederiz. Kişi kendi sorunlarını çözmeyi öğrendiği zaman ve buna bağlı olarak duygusu açısından kişiliği geliştiği zaman en iyi sonuç elde edilir. Hergünkü yaşadığı hayatın çatışmalarından habersiz olabilen normal dışı şahıslar sonuçta; anksiyete, depresyon, saldırganlık ve hayal kırıklığı gibi tabloları beklemelidirler. Ona problemelerden kaçınması tavsiye edilmemeli fakat çözmesi için cesaret verilmeli ve hergünkü yaşamında karşılaştığı sorunlarla kavga etme rolü öğretilmelidir.
Hastaların çoğu, özellikle hipnoterapiyi talep ederek ona başvururlar. Bazıları hipnoza kendisine yardım eden bir arkadaş gibi kabul ederek onu uygular. Diğer bir grup ta değişik ve yeni şeylere olan ilgilerinden dolayı hipnoza başvururlar. Bunların son ümidi olarak başarısız da olsa bir kaç kez hipnoz görüşmesi denenir. Hipnoz için herkes uygun bir aday değildir. Bunların çoğu çok yararlı bir şekilde hipnotik tedaviden fayda görecek kişiler değillerdir.
Tecrübeyle birlikte hastanın geçmişinde, fiziksel muayenesinde ve davranışı gibi etmenlerde bilgi alırken zorlanabilirsiniz ki bunun hipnoza faydalı olacağı veya olmayacağı kesin değildir. İyi bir rahatlama durumu için hastanın hipnozu gerçekten isteyip istememesi durumlarında azimkar olarak zor problemlerle karşılaşabilirsiniz ki hasta bundan bahseder ya da gerçekten hasta bir nedenle bahsetmeyebilir ki hastaya kabul ettirmek veya ettirmemek bu görüşme esnasında olur.
Genellikle ilk görüşme esnasında hastanın hipnoterapiyi istemesinin spesifik nedenini; hasta bilinçli ve kasdi olarak gizli tutmuş olsa bile siz gerçek nedeni belirleyebilirsiniz. Hasta o esnada kurtulmayı umduğu psikolojik problemlere sahiptir; fakat hasta bu problemleri tartışmayı gönülsüz kabul eder. Bu durumda kendisi için daha az önemli bazı durumlar için hipnoterapiyi ister.
Hastanın tedavi metodlarını araştırmasındaki doğru motivasyonları, hipnoz hakkında anlaya gelebileceği detaylı bir araştırma aracılığı ile kazanır. Sonuçta inandığı hipnoz yöntemi ona göre onun olmasına inandığı tedavi değişikliklerini gerçekleştirebilir ve böylece kendi alışkanlıkları ile ilgili olarak değişeceğini umduğu şeyler bir kere de başarılacaktır. Hastanın anlattığı dertler ve problemler ile, hastanın tedaviden beklentileri arasındaki insicamsızlık ve uyumsuzluk, hastanın sakladığı ve gizli tuttuğu önemli bilgiler için bir ipucudur. Siz özel olarak tutarlı bir şekilde bir durumu not etmelisiniz. Fakat ilk seansta problemlerin tamamını çözmek ve soruları açıklamak gereksizdir.
Hipnoz kişiler arası ilişkinin bir sonucudur. Hipnoz yapabilme yeteneği ve derin hipnoza ulaşmak hipnotizörün yeteneğiyle doğrudan orantılıdır. Eğer hasta başarılmasını istiyorsa genellikle bu durumlarda hipnoz daha başarılıdır.
Hipnoz hakkındaki sorular hastadan istenmeli veya rica edip sormasını sağlamalı. Ön hazırlık sohbetine her açık gerginlik ya da rahatsızlıklarında her gayret ya da mücadele için girişim, hastanın psikolojisinde olumlu gelişmeler sağlamalı ya da hastanın durumunu düzeltmeli.
Yanlış anlamayı ortadan kaldırmak çok önemlidir ve bu tedavinin başlangıcında başarıya ulaşmak için çok yararlıdır. Bir seansta tam bir tedavinin başarılabileceğine inanmak çok önemli bir kriterdir. Ancak bu nadiren mümkün olur. Hastaların çoğu hipnoz esnasında derin bir şekilde bilinçsiz bir durumda kalacağını zanneder. Bu şekilde yanlış anlamalar bir liste halinde uzatılabilir.
Ben hastalarıma ilk seansı uygulamadan önce hazırladığım bu kitapçığı okumalarını tavsiye ederim. Bu kitabın içindeki bilgilerin bir kısmı direk olarak hastalarıma hitap ederken , bir kısmıda uygulayıcılara hitap etmektedir. Ancak bu bölümlerin tamamından da hastalarımın alacağı çok şey vardır.Aşağıda soru cevap olarak verdiğim bilgiler genellikle hastalarımın kafalarında oluşan şeylerdir.

2. SEANSIN SONA ERDİRİLMESİ
Bu noktanın özenli olmamasına rağmen transdan çıkmanın tamamen sizin kontrolünüzde olmadığının, (önemli olan) hatırlanması gereken unsur olduğuna inanırım. Birçok test kitabı kişilerin hipnozun normal seyrinde derhal hipnozdan çıkması gerektiğini vurgular ki bu her olay için gerçekleştirilemez. Eğer hipnozdan çıktıktan sonra sorulsa birçok kişi canlı bir şekilde hipnozun trans durumunu detaylı bir şekilde hatırlayabilir. Eğer onlara soru sormaya 15-20 dakika gecikirseniz muhtemelen onların hatırlamalarında daha çok bir karışıklık ve çarpaşıklık olacaktır. İlk sorulardaki meydana çıkarılacak olan şeyler hasta hipnozda iken yaşamış olduğu şeylerdir ve trans durumu birden bire sona ermez. Benzer olaylarda hatırlanmaya çalışılan şeyler genellikle geceye ait olaylardır.
Hastanın başarılı bir şekilde hipnozdan çıkması genellikle hipnozun derinliği tarafından tayin edilir ki; daha derin durumlarda hastanın uyandırılması daha uzun olacaktır.
Hastanın evvelki uyandırılışında yine de tedavi edici olmayan sınırlı önerilerin önceden kaldırılmış olmasından emin olun. Bunları kapsayan kurallar hipnotik indüksiyon dersinde verilmelidir. Uyandırılan hasta; ancak bir elini veya ayağını haraket ettirebilecektir. Örneğin bu olmuştur. Hasta uyanacak ve ellerini ayıramayacaktır. Hastanın uyandırılmasında tedavi boyunca telkinlerinizden faydalanacaksınız. Uyandırma şu şekilde yapılmalıdır. "10'dan 1'e doğru geriye sayacağım. Benim her saymamla birlikte etrafında olanların daha çok farkında olmaya başlayacaksın. Bir sayısında gözlerini açacaksın ve tamamen uyanacaksın, zihnen çok rahat ve zinde olacaksın, kendini çok rahat hissedeceksin ve hoşa gider bir şekilde dinlenmiş olacaksın. Şimdi saymaya başlıyorum ve son derece rahat hipnotik durumdan çıkacaksın. 10-9-8-(On-dokuz-sekiz) uyanmaya başlıyorsun. 7-6-5- daha, daha çok uyanıyorsun, 4,3 oldukça daha fazla uyanıyorsun. 2 Tamamen kendine geleceksin. 1 gözler açık ve tamamen uyandın.
Eğer hasta hafif transta (Light State) ise doktor saymaya beşten (5) başlayabilir.
Hipnozdan uyandırılmaya mukavemet eden hastayla pek nadir olarak karşılaşacaksınız ve genellikle telkinlerin tekrarlanmasıyla hastayı yeniden tedavi etme ihtiyacı duyacaksınız. Bazen hasta ilk transı herhangi bir zorluk olmaksızın tamamlar fakat ikinci transından sonra önemli zorluklarla karşılaşacaksınız. Bu hastalar önemli olan şeyleri ve transdaki hoşnutluğu öğrenmişlerdir. Transdaki tatmin oluş hazzı bilinçli ya da bilinç altındaki kişiliğe ihtiyaç duyar. Bu kişiler trans halinden çıkmaya mukavemet gösterirler. Karşı koyarlar. çünkü bu durum çok hoşlarına gider ve bu durumdan ayrılmak istemezler.
Bazı hastalar bilinçli olarak şunu öteden beri söylerler. "Problemlerim hipnoz esnasında o kadar az miktardaydı ki, buna bağlı olarak transda kalmayı tercih ederim." "Uyanmak istemedim. Bu hipnozda başka bir kişi olmak gibi birşey" "O kadar rahat ve huzur içindeydim ki hipnozda kalmaya çalışdım" vb.
Bazı hastalar yıllardır sahip oldukları tahammül edilmez şikayetleri olan moral çötüntüsü, sancı ya da şiddetli kaşıntılarının trans halinde kaybolduğunu görürler. Hastalar bilerek ya da bilmeyerek trans halini yapılarının müsade ettiği sürece sürdürmeye çalışırlar. Bazıları ise gerçekten çekinirler.
Hastanın uyanmamasında hiçbir tehlike yoktur. Hatta bu çok az bir ihtimaldir ki; doktor seansı idare ederken umulmadık bir şekilde ayrıldığında oluşur. Bu durumda hasta ya transı kendiliğinden sona erdirecektir, ya da uyanacağı normal bir uykuya dalacaktır. Hastanın işbirliği olmadan hasta makul olmayan periyotda trans halinde tutulamaz ve bu nedenle hasta kesin olmayan bir sürenin sonunda trans halinden çıkarılır. Hipnotik transın sonucunda hastanın bir veya iki dakika rahatsız edilmeden sakin bir şekilde uyanmasına müsade edilmelidir.
3.Sonraki Seanslar
Sonraki gelişmelerin ilk başında önceki seanslarda ne gibi ilerlemeler olduğu öğrenilir ve hastanın yararına olan değişiklikler kabul edilebilir. Hastanın evvelki transda farkında olmadığı bazı durumlar açığa çıkabilir. Bu davranışdaki önceden sahip olmadığı hareketlerinin amacındaki değişiklik, onun davranışlarını doğrudan değiştirir. Bu bilgiyle birlikte seans akımı için öneriler kararlaştırılabilir. Fakat hastanın kabiliyetine bağlı olarak ilerlemez. Bazan ilk seansdan sonra direk hipnotik telkinler (tedavi amacıyla verilen) birkaç saat sonra yok olabilir ya da ihtimalen 24 ile 48 saat arasında yok olabilir. Fakat her tekrar seansdan sonraki süre ve tesir oldukça uzun sürer ve hastayı hipnotize etmek gittikçe kolaylaşır.
Genellikle hastanın hali belli bir kapsam içerisinde gelişecektir. Bu kapsam; hasta hipnoterapinin etkisi kaybolacağı düşüncesine önceden sahip olmuş olabilir. Bazen kişinin karışık duygularını hesaba katmama daha çok ilerlemeyi engelleyecektir ve belki de sonuç bu durumun kötüleşmesidir ve hasta tavsiye edilen tedavinin tavsiyeye uygunluğu hakkında bir şüpheye mağlup olabilir.
Hasta bazen ilk bilinç altının öğrenilişinde mükemmel dürtülere sahiptir ve sonradan etkili bir şekilde (bilinçaltı olarak) her derin transa girişinde direnç gösterir. Bu direnci genellikle hastanın sahip olduğu önemli semptomların savunma değerlerinin kaybedeceği zaman ve onu kaybetmenin etkisinden kendisini korumak için karşı koyacağı zaman oluşur. Hasta himaye ettiği şeyin kendisinden, kendisi istemediği halde alınmasından korkuya düşer. Bu durumda hekim çok dikkatli olmalıdır. Hastanın direnç mekanizmalarını analitiik metodlarla iyi keşfetmelidir. Uzun vadeli bir plan yaparak; bilinç-blinçaltı uyumsuzluklarını gidermeye çalışmalıdır. Semptomun lkişiye verdiği marjinal doyumu göz önüne alarak; geçici bir semptom değiştirme metodunu kullanabilir.
III. ve IV. seansdaki hastalar bilinçli olarak veya bilinçsiz olarak hipnoterapi için bahsedecekleri şeyleri kendilerinin kişisel amaçlarından daha faydalı olan objektif gerçekleri, kendilerinin gerçek nedenlerinden dolayı baskı altında tutabilirler. Bu olgular tartışıldığı zaman gerçek faydalı nedenlerin ne olacağı konusu yanlış anlamlardan uzak tutulacaktır.
Hastanın durumundaki değişiklik tavırlar ya da faydalı sonuçlar; indüksiyon tekniğinde de bir değişikliği gerektirebilir, ya da psikoterapideki diğer şekillerin birini gerektirebilir. Bu tür bir bakış için gerekli olan uyumluluk, her seansta en küçük bir etkiyle başarmak için gereklidir.


Hipnoz nedir? Ne işe yarar? 
Hipnoz nedir? Ne işe yarar? 



Hipnotizma, bilinenin aksine aslında düşünceyle beden arasında ilişkinin gevşemesi, düşüncenin pozitif bir düzeye yönelmesi veya negatif enerjinin temizlenmesi olarak düşünülmelidir. Trans bütün bir etkidir, o anda yalan söylenemez; yardım edilmeden uyanamayacağınız bir haldir hatta umutlarınız, hayalleriniz gerçekmişçesine sizi mutlu ederler. Hipnotizma, kişinin kendisine yardım etmesine yararlı olabilir. 

Daha öteye gitmeden evvel, hatırlatmakta yarar var; yukarda hipnotizmayı gevşeme yöntemi olarak düşünün demiştik ama sakın orada kalmayın. Hipnoz altında inanılmaz bir gücün size temas ettiğini hissedeceksiniz, ister inanın ister inanmayın ama bu güç sizin bilinçaltı gücünüzdür. Bilinçaltınız bedeninizin her parçasında nelerin olduğunu, neyin gerektiğini bilmektedir, günün her anında sizi negatif etkilerden olabildiğince korur. Örneğin yüksek gerilim anlarında, kalp atışlarınızı yavaşlatır, ayrıca egonuz hakkında bilmeniz gereken herşeyle ilgili bilgiyi depolar, işte bu bilgiyi hipnoz altında öğrenmeniz mümkündür ama eğer hipnoz seansı uzman bir psikolog tarafından yapılıyorsa; spiritüel amaçlarla veya önceki yaşam merakıyla yapılan hipnoz gösterilerinin ise, sözünü ettiğimiz yararla hiç ilgisi yoktur. Örneğin, "Qujira Board" denen ruh çağırma tahtalarında ya da fincan celselerinde yaşananların yani alınan doğru cevapların ardında bir ruh değil, sadece bilinçaltınız vardır, şaşıracaksınız ama sarkaç etkisini dahi bilinçaltının yönettiği belirlenmiştir. Şimdi bir deney yapalım; 

* Bir rondela veya küçük bir halka alın (Bu alyansınız da olasilir.) bir ipe ya da kuşağa bağlayın ve dirseğinizle bileğinizin arasına bağlayın. 

* Sonra bir sayfa kağıt alın, ortasına büyük bir daire çizin ve merkezine bir (+) yaptıktan sonra kağıdı masaya koyun. 

* Kolunuzu kağıdın üstüne getirin ve ipe bağlı halka veya yüzüğün tam (+) işaretinin üzerine gelmesine dikkat edin ve kolunuzu hafifçe oynatarak halkayı sağa sola sallamaya başlayın. 

* Size doğru sallanmasını "evet" olarak, sağa sola sallanmasını "hayır", saat yönünde dönmesini "bilmiyorum", saat yönünün tersine dönmesini ise "Söylemek istemiyorum" olarak kabul edin. 

* Şimd yine ipe bağlı halkanın (+) işaretinin üzerinde olmasına dikkat edin ve kendinize bir soru sorun ve halkanın sallanmasını bekleyin. İnanmayacaksınız ama kolunuzdaki ipe bağlı halkanın yukarda ettiğiniz kabuller doğrultusunda sallanmaya başlayacağını göreceksiniz. 

* Ama dikkat! Sakın çaba göstermeyin ve zorlanmayın, halkayı tamamiyle serbest bırakın ve olabildiğince gevşeyin... Eğer siz çabalamazsanız, halka size cevap verecektir. 

Hipnoza özenmeli miyiz?

Bilinçaltının sizinle nasıl konuştuğu hakkında sanırız fikriniz oldu. Şimdi hipnoza doğru giderken size rehber olalım ama dikkat edin çünkü sizlere birisini hipnoz etmeyi asla önermiyoruz, bu yasaktır ve ancak tıp öğrenimi görmüş uzmanlar için geçerlidir zira çok tehlikeli olabilir. Şimdi devam edebiliriz; önce hipnoz edilecek kişi oturur veya yatar durumda rahat olmalıdır sonra iyice gevşemelidir. Bu durumu asla bozmamalı yani ara vermemelidir. Aynı anda hipnozcu, yakın mesafeden yumuşak ve monoton bir sesle sakinleştirici, gevşetici sözcükler söyler ama bu ses asla emredici olmamalıdır. Eğer bunu yakın bir yerde yanan bir mum ışığında yaparsanız daha etkili olabilir. Şimdi hipnoz edilenin ne yapması gerekeceğini belirtelim; 

"Gözleriniz kapanıyor..."

Burnunuzdan derin bir nefes alın ve sekize kadar sayıncaya kadar tutun. Ağzınızdan verin ama yavaşça ve tüm ciğerlerinizdeki havayı boşaltmak kaydıyla. Gerilmiş bütün kaslarınızı gevşetmeye başlayın ve bunu yaparken ondan bire doğru sayın. Sayarken kaslarınızın gevşediğini hissetmeye gayret edin, artık kendinizi çok daha gevşemiş hissedeceksiniz. Mum ışığından gözlerinizi ayırmayın ve her nefesinizle dakikalar geçerken gevşediğinizi daha çok hissetmeye devam edin. Huzur ve boşalmanın fittikçe arttığını hissederken, mumun ışığının gittikçe daha parlak ve barış dolu olduğunu göreceksiniz. Bakmaya devam ederken, 100´den geriye doğru saymaya başlayın, her sayıda daha gevşeyecek, iyice dalgınlaşacaksınız. Her on sayıyı aştığınızda, hipnozcunun yine o yumuşak ve barış dolu sesle size; "Gözleriniz yavaş yavaş kapanıyor." dediğini duyacaksınız, bunun hissedin asla gözlerinizi kendiniz kapatmaya kalkışmayın ve de direnmeyin, tamamen kendiliğinden kapanmasına izin verin. Eğer sayma bittiğinde gözleriniz hala açıksa, hipnozcunuz yeniden ama bu kez 50´den başlayarak geriye saymaya başlayacak ve sürekli "Gözleriniz kapanıyor" diyecektir. Gözleriniz kapandıktan sonra geçen her anda daha derin, huzur dolu ve çok sakin olacaksınız ve hatta kendinizi ağırlıksız hissedeceksiniz. Hafiflik ve hoşluk duygusu sizi öylesine sarmalı ki, kendinizi çok mutlu hissetmelisiniz. 

"Siz bir bulutsunuz..."

Şimdi kendinizi bir bulut olarak tasavvur edin, barış içindesiniz, çok hafif bir meltem sizi okşuyor, ayak parmaklarınızın ucunda minicik bir kıpırtı hissediyor, bu küçücük kıpırtı yukarıya doğru yayılırken ısınıyor ve ılık bir dalganın içinde daha çok gevşiyorsunuz. Yumuşacık bulut bedeninizi sarıyor ve bütünleşiyorsunuz artık siz de bir bulut yapısındasınız. Sonsuz bir barış efektini hücrelerinizde hissediyorsunuz, o minicik kıpırtı artık bacaklarınızdan yukarıya yayılıyor. Isı artarken, etki gücü de artıyor. Nefesiniz iyice yavaşladı, kıpırtı ve ısının artık kollarınızdan omuzlarınıza yayıldığını hissediyorsunuz. Şimdi yüzünüzde ve başınızı sarıyor; çeneniz, boynunuz, yüz kaslarınız o muhteşem ılıklığın ve etkinin altında. Sıkıntılarınız ve sizi üzen şeyler bir şamandıra gibi sizden yüzerek mavi göğe doğru uzaklaşıyorlar, artık sorumluluk duymuyor ve uyumaya başlıyorsunuz. Ve sizi izleyen yumuşacık sesten hiç ayrılmıyor, konsantrasyonunuzu hiç yitirmiyor, başka bir ses duymuyorsunuz. Duyduğunuz sesleri dahi rahatlatıcı olarak kabul ediyorsunuz, onları birer iç çekmesi gibi kabul ediyor ve özelliksiz kabulleniyorsunuz. Şimdi izleyin; 

"Yarın daha iyi, daha mutlu olacağım."

Konuşma sürüyor; "Bir koridordasınız, koridor çok hoş ve barış dolu, ondan bire doğru sayıyorum ve koridorun içine doğru ilerliyorsunuz. Nerede olmak istiyorsanız, oradasınız. Artık bilincin ve düşüncelerinizin üst katmanlarındasınız. Üç veya dört defa daha ondan bire doğru sayıyorum, yolculuk devam ediyor..." Artık hipnoz altındasınız veya değilsiniz yani başaramadınız. Güçlü bir duygu ve ışık parmaklarınızın ucundan başlayarak kolunuza yayılıyor ve kolunuz hafifliyor, her anda, her nefes alışınızda daha çok hafifliyor, parmaklarınız seğiriyor ve kıpırdıyor, bunu kolunuz izliyor ve kolunuz uçuyor. Artık hipnoz altındasınız, Bunu ilk kez yapıyorsanız, şunu düşünün; "Yarın çok daha iyi olacağım, hergün, ne olursa olsun kendimi daha bulacağım, çok iyiyim..." 

Evet, bir hipnoz yaşadınız ama bu hipnoz sizin geçmiş yaşamınızda Kleopatra veya Nefertiti olduğunuz saçmalığı için değil. Bu bir meditatif-hipnoz yani sizi yaşamın negatif unsurlarına karşı güçlendirmek ve arındırmak için yapılabilir. Daha ötede, bilinçaltınız sizi daha çok koruyacak ve sizinle daha çok bütünleşecektir... Bunu size kim mi uygulayacak? Tabii ki bir uzman olmalı, çevrenizde bunu yapabilecek bir dostunuz, yakınınız olabilir, bir araştırın. Neden olmasın? 

Kaynak: 
http://www.msxlabs.org/forum/parapsikoloji/14069-hipnoz-ve-hipnoz-yontemleri.html#ixzz2Zl6X9zcV

HİPNOZ NEDİR?



Hipnoz, kendiliğinden oluşan doğal bir zihin durumudur. 



İnsan ırkı var olduğu sürece , hipnoz vardı ve var olacak.. Hepimiz, bu kendiliğinden oluşan zihin durumunu, bilmeden, farkında olmadan sürekli kullanırız. 
Örneğin, eğer bir TV programı ya da sinema filmi izlerken, tamamen seyrettiğinize dalmışsanız, büyük olasılıkla hipnoza girmişsinizdir. Bu hipnoz ya da hipnoz benzeri durum annenizin ya da eşinizin sizi akşam yemeğine çağırmasını, size bağırana kadar, duyamamanıza neden olur.. 
( Reklamcılar bunu çok iyi kullanır.TV programlarını sizi hipnoza sokmak için kullanıp, siz hipnoza girdikten sonra bilinçaltınıza telkinlerde bulunarak, sattıkları malı almanızı sağlarlar.) Hipnoz, kendiliğinden oluşan doğal bir zihin durumudur. Herkes bir çok kez hipnozu yaşamıştır. Bilerek ya da bilmeden. Bu doğal oluşan zihin durumunun tipik bir örneği otoyol hipnozu olarak adlandırdığımız, araba sürerken, sürücüde oluşan oluşan dalma halidir. Bilinçaltı yola odaklıyken bilinciniz farklı düşünceler arasında gezer, ve sapacağınız kavşağı geçtikten sonra uyanırsınız.

Amerikan Tıp Biriliği hipnozun iki bölümü olduğunu belirtiyor



1.    Kritik faktörün (bilincin yargılayan özelliğinin) bypass edilmesi
2.    Kabul edilebilir seçici bir düşüncenin kurulması ve kalıcı hale getirilmesi
Bu tanım, hipnozun anlaşılır ve kabul edilen bir tanımıdır. 

Kritik edici etkenin atlanması, basitçe, sizi sınırlayan inanışların gevşetilmesi demektir. Örneğin hipnozun anestezi (ağrısız durum) oluşturmak için kullanılması 1958 den beri(AMA) tarafından kabul edilmiştir. Hipnozun ağrı duyulmayan bir durum yarattığı, kabul edilen bir gerçektir. Ama, zihnin, düşüncenin, güçlü bir ağrısız ortam yaratabileceğine inanamazsa, bunu başaramaz. Ama hipnozdayken, bu sınırlayıcı yanlış inanç aşılır ve çok kısa sürede ağrı duyulmayan bir ortam oluşur.

Kritikal faktörün bir anda aşılarak nasıl hızla hipnoz olduğunu merak edenler ( Ben de genellikle bu tip hipnoz indüksiyonu uyguluyorum..) 

Tanımın ikinci kısmı olan, seçici kabul edilebilir bir düşüncenin kurulması, hipnotik indüksiyon dediğimiz yöntemle bir kişiyi hipnoza yönlendirmeyi anlatır. Seçici düşüncenin oluşturulması sizin sınırlayan yanlış inançlarınızı ( çocukluğunuzdan bu yana toplum veya büyükleriniz tarafından beyninize enjekte edilmiş alışkanlık ve inanışlar) reddetmenizi sağlayacak zihinsel ortamı yaratır ve böylece yeni güçlendirici inanışları kabul edersiniz. 

Hipnotik durum yaşamınızda uygun değişikleri yapmanız için en uygun ortamdır. Çünkü, sizi daha sağlıklı ve mutlu yaşama götürecek değişiklikleri yapmanızı engelleyen düşünce ve inançları bir kenara itersiniz.

Herkes hipnoz olabilir

O halde şu anda artık siz de isterseniz hipnoz olabileceğinizi biliyorsunuz. Bunu aslında binlerce kez yaşadınız.. Gündüz ayakta rüya görürken yaşadınız, sevdiğiniz bir programı seyrederken yaşadınız, ve reklamlarda duyduğunuz yeni bir markayı alırken başkasının size verdiği hipnotik telkinleri kabul ettiniz. 

Sonuç: Herkes hipnoz olabilir. Hipnoz hali zaten hep orada, zihinin bir işlevi olarak mevcuttur. Amaç sadece zihnin o halini aktif hale getirmektir. Aynı uyumak gibi.. Zihin nereye odaklanırsa o kısım aktif hale gelir. Hipnoz olmak isteyen herkes hipnoz olabilir 

BİLİNÇ VE BİLİNÇALTI


İnsan zihnini bilinç, bilinçaltı ve bilinç dışı olarak değişik bölümlere bölerek inceliyoruz.. Tabii beynimizde böyle, şurası bilinç şurası bilinçdışı diye sınırları belli alanlar yok..
Aslında zihin olayı sadece beyinle sınırlı değil. Zihin sade bir yönetim merkezi. Zihin tüm beden ve insan varlığını kaplayan bir kavram.
Bu bir kavram.. ama gerçek bir kavram.. 

Bilinç dediğimiz zaman

Bilinç dediğimiz zaman şu anda farkında olduğunuz her şeyi anlatıyorum demektir.. Şu anda beni dinliyorsanız ancak benim sesimi duyarsınız.. Sokakta çalan kornayı duymazsınız.. Ama bilinç dışınız onu duyar ve işler..
Bilinciniz bir anda en fazla yedi ile dokuz arası bilgi parçasını işleyebilir..
Yani şu anda size aklınızda tutmanızı söyleyeceğim 11 rakamı bir ilişkilendirme yapmadan aklınızda tutamazsınız ya da bir an tutarsınız ama o anda size başka bir soru sorsam ve siz onu yanıtlasanız tekrar numarayı sorduğumda büyük olasılıkla unutmuş olursunuz. Ama bilinçaltınız onu beyninizde bir yerlere geçici olarak yazar.. Bilinciniz olayları analiz eder, mantık dediğimiz o süzgeçten geçirir.. Bilinçaltımız ise geniş bir bilgi bankasıdır.. Bir bilgisayarın hard diskidir. 


Bilinçaltı 

Bilinçaltı değerlerimizi, inançlarımızı depolar, beden fonksiyonlarımız kontrol eder

. Bilinçaltı geniş bir bilgi bankasıdır.. Tüm yaşantımızdaki yaşadıklarımızı, acılarımızı, mutluluklarımızı, duygularımızı saklar..
İnançlarımız orada şekillenir.. Davranışlarımız, tepkilerimiz orada biçimlenir…
Bir olay karşısındaki duygusal tepkimiz burada birikmiş bilgilerin eseridir.. Gelecekle ilgili kaygılarımız buradan köken alır. 


Bilinç yargılar! Bilinçaltı uygular!

Bilincimiz bilinçaltında birikenleri yargılar, eleştirir, kabul eder, etmez.. Bilinç işine yaramadığına inandığı bilgileri bilinçaltına geri gönderir. Bu kötü birikmiş bilgi yaşamımızı yönlendiren bir parça olur.. Sigara, kötü yeme alışkanlığı, stresler, endişeler. Bizi biz yaparlar. Bilinçdışımız ise bedenimizde otomatik, istem dışında seyreden tüm olayları idare eder… Nefes almak, kalbin çalışması, barsakların çalışması gibi… Bilinçaltında oluşan duygular kendini bilinç dışında karşılık bulur..

Heyecanlandığınız zaman kalbiniz çarpar, utandığınız zaman yüzünüz kızarır. Stres karşısında mideniz kasılır.. Ya da sıkıldığınız zaman başınız ağrır.. İşte aslında bilinçaltı ile bilinç-dışının bu sıkı-fıkılığı bir çok hastalığın ve psikolojik sorunun nedenidir. Ülserler, barsak hastalıkları, ruhsal sorunların yol açtığı bir çok fiziksel bozukluk bu ilişkinin eseridir..

Yani bilinç-altındaki bir duygusal değişiklik ya da sürekli olumsuz uyarılar bedende kendini fiziksel bir rahatsızlık şeklinde ortaya çıkarır.. Ya da bir olumsuz alışkanlık şeklinde.. Örneğin tırnak yeme şeklinde… ya da bir tik şeklinde.. 


Hipnozla iyileştirme yaparken esas olarak duygularla çalışırız. Bu nedenle hipnotik açıdan duyguların ne anlama geldiğini hem terapistin, hem de tedavi olacak kişinin anlaması, tedavinin etkinliğini ve alacağımız sonucun olumluluğunu arttırır. Duyguların ne işe yaradığını anlarsak, o duyguları yaratan olayları açığa çıkarıp, bilinçaltında yeni bir anlayış ve bakış geliştirirsek o duyguların yol açtığı fiziksel rahatsızlıktan, kötü huylarımızdan, beğenmediğimiz davranışlarımızdan ve hatta iyileşmeyen hastalıklarımızdan kurtuluruz. 

Tüm duygular iyidir

İnsanlar bilinmeyenden korkma eğilimindedir. Kişinin kendini kötü hissetmesine neden olan duyguları kişi kötü olarak algılar. Ama çoğu zaman o içindeki kötü duygunun ne olduğunu bilmez. Bu nedenle içindeki hissi kötü olarak algılar. Halbuki tüm duygular iyidir. Tüm duygular bir amaca yöneliktir. Sadece tanımadığımız, adını koyamadığımız, yanlış anlaşılan hisler kötü duygu olarak algılanır. Duyguların adını bilirsek, bize ne söylemek istediğini bilirsek, duygulara duygusal olmayan bir yolla yaklaşmasını öğrenirsek… Tüm duygular iyidir.
Duyguların lisanını öğrendikçe, bize ne söylemek istediğini öğrendikçe içimizdeki sıkıntı ve endişe azalır. Anlamak, kendimize olan güveni arttırır, bize yeni bir yol gösterir. Kendi kontrolümüzü elimize alırız. 


Duygularımız ne içindir? 

Amaçları bize bilgi vermektir. Bizi yönlendirmektir.. Daha doyurucu bir yaşam için…
Duygular bizim iç zekamızın, anlayışımızın ürünleridir… İhtiyaç arzu ve isteklerimize bağlı olarak gelişirler.
Doyurulmayan arzu ve ihtiyaçlar… yarattıkları huzursuzluk bizim bunları tatmin etmek için uğraşımıza bağlıdır.
Eğer onları doyurmak için bir çaba göstermezsek, ya da gösterdiğimiz çaba esas nedene yönelik değilse huzursuzluk gittikçe artar.


Emosyonel resonans; Duygusal Titreşim

Duygularla ilgili tüm fiziksel değişiklikleri yaratan bilinçaltıdır. Duygularımızın kaynağı da bilinçaltıdır.
Yaşanmış olaylar bilinçaltında duyguların oluşmasına neden olur. Ama her deneyim bir duygu kaynağı değildir. Kişinin o deneyime bağladığı anlamın şiddeti, algılaması duygunun tipini ve şiddetini belirler.
Duygu saf bir motivasyondur. Harekete geçirici psikolojik bir baskıdır. Eğer bu his bastırılırsa o duygunun içindeki enerji de bastırılmış olur. Özellikle kızgınlık, korku gibi duyguları birikmiş kişilerde küçük bir olayda aşırı tepki gösterme riski vardır. Basit bir olay o hisle resonansa girer ve kişide olayla ilgisiz şiddette tepkiye neden olur. 
Belli bir ruhsal durum, o anda yaşanan fiziksel değişikliklerle beraber bilinçaltında kodlanarak kaydedilir. Aynı hissi durumda aynı fiziksel olaylar tekrar edilir.
- Eski bir olayla aynı frekansı gösteren bir olay olduğunda emosyonel sistem resonans yapar.. ( aynı frekansta ses verir..)


Stresten hastalığa Giden Yol

- İç ve dış stres fiziksel yapımızı belirleyen genetik zincirlerimizi gerer. Her bir organ için farklı zincir vardır. Herkesin organının dayanıklılığı farklıdır. Stres bu özel zayıf yerleri açığa çıkarır. 
- Kronik stres ise : bağışıklık sistem bozuklukları, tansiyon, kalp, mide barsak sorunlarına neden olur. Stres azalınca zincir tamir olur.
- Geçmişten gelen ve karşılanmamış ihtiyaçları temsil eden duygular kişinin içinde sürekli bir kazanın kaynamasına neden olur. Şu anda kişiyi sıkan hiçbir olay olmasa da geçmişten gelen sorunlarını çözememişse kazan kaynamaya devam eder. Eğer gelecekle ilgili endişeleri de varsa bu da kazana ayrı bir yakıt olur. Kişi sürekli bir huzursuzluk duyar. Şimdisini rahat yaşayamaz. - Gelecekle ilgili endişelerimiz geçmişle ilgili benzer hissi olaylarla resonans yapar. Gelecekle ilgili endişelerimiz varsa aslında geçmişte yaşıyoruz demektir. 
- Geçmişi temizlemek geleceği düzeltmek demektir.Bu olunca sadece şimdiyi yaşamaya başlarız. 

Depresyona ve kötü alışkanlıklara giden yol

Duyguları bir otomobilin kontrol paneline benzetebiliriz. Birçok durum için farklı ışıklı göstergeler vardır. Yağ için, benzin için, motor ısısı için, elektrik sistemi için. Yanan her farklı ışık farklı bir olayı işaret eder. Örneğin benzin azalmışsa benzin göstergesinin ışığı yanar. İşte duygular bu yanan ışıklardır. Benzinin kendisi değildir. Duyguyu bastırmak o yanan benzin göstergesinin üzerine siyah bir bant yapıştırmakla eşdeğerdir. Eğer yanan ışığın benzin ihtiyacını gösterdiğini biliyorsak benzin alırız. O işaretin ne anlama geldiğini bilmiyorsak ama bir şeyleri işaret ettiğini biliyorsak o zaman bildiğini düşündüğümüz bir kişiden yardım isteyebiliriz. Ama ne olduğu hakkında hiçbir bilgimiz yoksa önemsemeyiz ve arabayı sürmeye devam ederiz. (sonucu malum!)
Şimdi benzin lambasının ne anlama geldiğini bilmezsem.. Orada bir ışık yanıyor ama..bu endişe verici bir durum.. bunu hissediyorum… Bu endişemi gidermek için… Çeldirici, unutturucu bir davranışa yönelirim.. 
Alkol, şeker, aşırı yeme, sigara, kokain, haplar, kumar.. alışveriş.. kuaför..
Kötü hisset – unutturucu davranışa yönel..Ama bu davranış sadece kullanıldığı an iyidir.. Sonra giderilmeyen sorun…tekrar çeldirici davranış ve kötü alışkanlık oluşur.. Ama tekrar başarısız olunca..
Kapana kısılmış.. Çaresiz.. Hüsran.. Hayal kırıklığı.. İhtiyaçları karşılanmadıkça yeni çareler aramaya başlar.. Yalnız kişi, bara gider, ama arkadaş yerine içki bulur..Halbuki yalnızlık arkadaş aramayı gerektirir.
Davranış devam ettikçe hüsran artar. Daha fazla hayal kırıklığı, ümitsizlik, acı, stres artar.. 


Depresyon vücudun çare bulmak için verdiği bir moladır

Doğa burada bir emniyet sübapı koymuştur.. Depresyon.. Bazı insanlar bunu çalıştıramadan patlar.. ( cinnet, intihar gibi..) Artık depresyonda çözüm arama çabaları iflas etmiştir.. Depresyon karşılanamamış temel duyguların son varış noktasıdır.
Depresyona gidiş karlı havada lastikleri çevirmeye benzer.. Gaza bas.. Gaza bas.. Tekerlekler döner ama daha çok kara gömülür.. En sonunda yeter deyip başka çare ararsınız.. Motoru yakmadan, gaza basmayı bırakırsınız.. İşte depresyon budur.. başka çare aramak için vücudun verdiği bir moladır. Sigara, alkol, aşırı yeme, tırnak yeme gibi kişilerin kendilerinin de hoşlanmadığı kötü alışkanlıkların kaynağının tatmin edilememiş ihtiyaçları işaret eden duygular olduğunu anlamamız gerekir. İşte burada artık hipnoterapist olarak devreye girebiliriz. Öncelikle çoğu zaman duygunun ne olduğunu kişi belirleyemez. O zaman açığa çıkarıcı teknikleri kullanarak duygunun ve bu duyguya neden olan olayların ortaya çıkarılması gerekir.. 



İYİLEŞMENİN KAYNAĞI NEDİR?


Regresyon yaptığımızda, orada derinlikte sıkışmış olumsuzluğu yakalarız. 

İyileşmenin kaynağı geçmişi temizlemektir. Geçmiş içimizde canlı. Aslında onlar geçmiş değil. Şu anı etkiliyorsa geçmiş değil şimdidir. 

Bilinçaltının saati bilincin saatiyle pek uyuşmuyor. Yaşamımızda da buna benzer olayları yaşarız ya da şahit oluruz.

Eski medeniyetlerden kalmış, topraktan yapılmış bir bardağa rast geldiniz mi? Eski medeniyetlerin yaşamış olduğu topraklarda gezerken, ayağınız bir cisme takılıyor. Bakıyorsunuz toprağa gömülmüş, topraktan yapılmış bir çanak. Toprağı kazıp çanağı çıkarıyorsunuz. 
İçi çamur dolu. Çamuru şöyle bir boşaltıyorsunuz, içine temiz su koyuyorsunuz. Suya ne olur? Çamurlu su. 
Suyu boşaltıyorsunuz. Çanağın dibindeki çamuru iyice kazıyorsunuz. Tekrar su. Yine bulanık. Dibindeki aşınmayı kazıyorsunuz. Su koyuyorsunuz yine bulanık. Ne yapacağız? O bozuk yüzeyi parlatmamız gerekir. Vernikle boşlukları kapatırız. Boyarız, cilalarız. Bardak artık temiz suyun temizliğini koruyacak hale gelmiştir.
İşte iyileşme amaçlı regresyon çalışmaları da benzer bir temizleme yapıyor. Olumsuzlukla, kötü ve bozuk düşünce ve inançlarla dolu bir ruha temiz düşünceler boşaltmaya çalışın. Ne alacaksınız? Çamur. Zihinsel bir çamur bulamacı. 

Nedene doğru regresyon yaptığımızda, orada derinlikte sıkışmış olumsuzluğu yakalarız.
Buradaki olumsuzluğu salmak çanağın dibindeki çamuru kazımaktır. 
O olumsuzluk o kadar uzun süre orada yerleşmiştir ki, büyük olasılıkla zihinde ve kalpte aşınmalar yapmıştır. Bu aşınmaları temizleyeceğiz. 

Tamam da temizlik malzememiz nedir? 

Temizlik malzememiz sevgi ve aftır.

En güçlü iyileştirici gücümüz evrensel iyilik araçlarıdır. Sevgi ve af. Ancak sevgi ve afla temizlenmiş o zihin ve kalbe sağlıklı, olumlu düşünceleri yerleştirebiliriz. 
Sağlıklı ve temiz kalmasını sağlayabiliriz. 

Olay her neyse. Ne kadar iyi bir olaysa da, ya da ne kadar kötü bir olaysa da. 
Mutlak olan şudur. 
Mükemmel kötü bir olay değildir. Yani kusursuz bir olay değildir. 
Kusursuz bir iyilik hali yoktur. Ve nasıl kusursuz iyilik yoksa, iyiliğin eksik olduğu yerlerde mutsuzluk vardır. 

Peki bir olay her yönüyle kusursuz kötülükle dolu olabilir mi? Kusursuz kötü olay yoktur. Bu ne demektir? 

Eğer bir şeyin içinde iyiliği aramaya başlarsanız onu bulursunuz. Eğer aradığınız kötülükse, tamam onu da bulursunuz. 



Önce çamurları akmalı

Önce çamurları akmalı. Çocuk nasıl hissetmesi gerekiyorsa öyle hissetmeli, acıtan olumsuz duyguları salıp göndermeli.

Mutsuzluğunu, kızgınlığını akıtmalı. 
Göndersin ki olaylara daha sakin ve yeni bir açıdan baksın. 
İşte burada çocuğu sevgiyle doyurma zamanıdır. 

Bunu çocuğu yeniden bilgilendirerek, yeni bir anlayış sağlayarak, hiç kimsenin sevgisini bulamazsa, kendisinin ve Tanrının sevgisini bulmasını sağlarım. 

O halde zihnin bunu eleştirmeden, yargılamadan ve henüz olumsuzlukla tanışmadığı bir durumunda yapmalıyım. 
Bu an ilk olayın öncesidir. Saf zihnin olduğu yerdir. Oraya aldığımız çocuğa her türlü olumlu bilgiyi verebiliriz. 
Yani yeni bir bilinç oluşturabiliriz. Çocuğun kendi değerinin olduğu, yaşamında başına gelecek her olayın, onun gelişmesine ve hayatı öğrenmesine yönelik olduğu telkinlerini veririm.

Kaynak: 
http://www.msxlabs.org/forum/parapsikoloji/14069-hipnoz-ve-hipnoz-yontemleri.html#ixzz2Zl6bYinZ

Ericksonian Hipnoz



1.BÖLÜM 



DR. ERİCKSON’UN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Dr.Erickson 'un en sıra dışı özelliklerini söyleyerek iyi bir başlangıç yapabiliriz.

1. Bulunduğu her türlü ortamdaki kişilere konuşmalarıyla hipnoz uygulayabilirdi.
2. Toplu halde gözler açık vaziyette hipnoz yapabilir ve telkin verebilirdi.
3. Yukarıdaki özelliklerinden dolayı bir çok insan Erickson tarafından hipnoza alındığını yıllar sonra tesadüfen öğrendi.

Erickson çocuk felci geçirmiş, uzun yıllar boyunca yataktan kalkamamıştı. Ancak bu olumsuz durumu en iyi şekilde kendi yararına kullanmayı bildi. Hastalığı süresince sadece gözlerini hareket ettirebildi. Bu durumda yaşamdan zevk almanın yollarını düşünmeye başladı. Yapılabildiği ona zevk veren tek şey, yeni şeyler keşfetmek için insanları gözlemlemekti. Kız kardeşlerini gözlemlemeye başladı. Kız kardeşinden öğrendiği ilk şey birinin, "Evet" dediğinde, bunun hayır demek anlamına gelebildiğiydi...Aynı şekilde kardeşleri "Hayır" dediklerinde bunun anlamı “Evet” olabiliyordu. Erickson bu şekilde yıllarca insanları gözlemleyerek gözlemin gücünü keşfetti. Sözsüz iletişim ve beden dili konusunda keşifler yapmaya başladı. Öğrenme süreçlerinde bilinçaltının gücünü keşfetti. Yokuş inerken yer çekiminin aşağı doğru uyguladığı kuvvet gibi insanların öğrenmesi sırasında da bilinçaltının da etken bir kuvvet olduğunu savundu.

En küçük kardeşini emekleme aşamasından yürümeyi öğrenme aşamasına kadar gözlemledi. Yürümeyi öğrenmek için çocuk bilinçli hiçbir caba sarf etmiyordu. Yürümeyi öğrendikten sonra da yürümeye özen göstermek için bilinçli bir çaba göstermiyordu. Yürümeyi nasıl öğrendiğimizi hatırlıyor muyuz? Hayır değil mi? Ama yürüyoruz? Buna göre her şey başlangıçta bilinç düzeyinde öğrenilebilse de sonradan öğrenilen her şey " farkında olmadan bilinçaltına inmektedir .

Erickson, kız kardeşinin yürümeyi öğrenme hikayesini çok ayrıntılı şekilde terapinin başında bazı hastalarına anlatırdı. Bir bebeğin yürümeyi öğrenmesini hastasına anlatarak danışanına aşağıdaki indirekt telkinleri vermiş olurdu.

1. Öğrenmenin aslında ne kadar basit olduğu. 
2. Danışanın bilinçaltı problemlerinin ve başarısızlıklarının başlangıç zamanlarına, zihinsel küçük bir seyahat yapalım.
3. Öğrenme bazen zor olsa da, azmedilirse her şeyi öğrenilebilir. 
4. İnsanların farkında olmadıkları güçleri vardır.

AYAKLAR HAREKET EDİN
Erickson, ilk felci 17 yaşında geçirdi.Yatağa düştüğünde doktorların annesine sabaha çıkamayacağı sözünü duyduğunda içi öfkeyle dolmuş, annesinden dışarının manzarasını engelleyen pencerenin önündeki büyük dolabı yana çekmesini istemişti.. sabahı göremeyecekse, günbatımını mutlaka görmeliydi. Böylece hem annesine yaşama arzusunu ilan edip ümit vermiş, hem de bu kısa vadeli hedefe odaklanarak kendini bekleyen ölüm tehdidine karşı korkusunu bastırmıştı. Gün batımının ancak yarısını seyredebilen Erickson, üç günlük bir koma halinden tamamen felçli olarak çıktı. Bu halde geçirdiği uzun zaman boyunca, insanların kelimeleri nasıl kullandığını, jest ve mimiklerin iletişimdeki rolünü gözlemleriyle anlayacaktır. Ona en çok acı veren şey yalnız kalmaktır. Dışarıyı göremeden sandalyesinde yalnız oturduğu bir gün, aralık pencereden gelen oyun sesleri, aklını çeldi. Büyük bir istekle pencereden bakmayı, diğerlerinin arasına katılmayı istedi. Tam o anda sandalyesinin hafifçe kıpırdadığını fark etti. Büyük bir heyecanla kendisine emirler yağdırmaya başladı: "Ayaklar hareket edin! Sandalyeyi sallayın!" Ancak bir şey değişmedi. Neden sonra yorulup bundan vazgeçti. Sonraki denemesinde yine gündüz düşlerine kapıldığı anda, sandalyeyi hareket ettirebildi. Erickson'un "indirekt telkin" yöntemini keşfi böyle oldu. Öneriyi bilinç değil, bilinçaltı deşifre etmekte, böylece uyarılan hayal gücü vücuda, bilincin verebileceğinden daha güçlü bir şekilde telkin vermekteydi. Bu olayı takip eden iki yıl süresince Erickson, kendine yürümeyi öğretti ve bunu o günlerde emekleyen kız kardeşini izleyerek yaptı. Erickson çocuk felci hastalığına “ insan davranışı konusundaki en iyi öğretmenim” derdi ( Zeig, 1980 a).

SÖZLÜKLERİ EZBERLİYORDU
O diğer çocuklardan farklı bir çocuk olarak biliniyordu. Derslerinde çok başarılıydı. İçinde doymak bilmez bir okuma isteği vardı. Ama okuyacak kitap bulamadığı için sözlükleri tekrar tekrar okuyordu. Böylece kendini de eğlendiriyordu. Çocukken sözlükleri ezberlemesinden dolayı “bay sözlük” olarak anıldı.”16 yaşlarında bir dergide gençliğin sorunları hakkında yazdığı bir makalesi yayınlandı.
KANO GEZİSİ
Kısmen iyileştiğinde tamamen iyileşmesini sağlamak amacıyla bir seyahate çıkmayı planlamıştı. Wisconsin ırmağı boyunca kano ile gezmeyi ve kamp yapmayı düşünüyordu. Ancak beraber yola çıkmayı düşündüğü arkadaşı son anda geziden vazgeçti. Erickson seyahati yalnız yapacağını ailesine söylemeden, cebinde sadece 5 dolarla, yola koyuldu. Kanoya kadar yardım alarak yürüdü. Bu gezinin amacı kaslarını güçlendirmek ve hastalığını yenmekti. Bu geziyi yalnız bile olsa başaracağından emindi. 
Altı hafta sonra eve cebinde beş dolarla ve kasları güçlenmiş olarak dönmüştü. Bu seyahat sonunda yürümeyi yeniden öğrenmişti. Yürümeyi öğrenmesi gerekiyordu çünkü üniversiteye gitmek istiyordu. Bu gezi sayesinde kaslarını güçlendirmişti. Kano gezisi sırasında karşılaştığı balıkçılara hikayeler anlatmış, ödül olarak da onlardan akşam yemeği kazanmıştı. Sonrasında ne zaman acıksa balıkçıların yanına gitmiş, onlara hikayeler anlatarak altı hafta boyunca karnını böyle doyurmuştu. O anda hikayelerin insanları çok etkilediğini keşfetti. Sonraki yıllarda insanları etkileme de ve terapide hikaye öğesini sıkça kullandı.

Erickson’un hipnoza olan ilgisi psikoloji bölümünde öğrenci iken Clark L. Hull‘un bir hipnoz demonstrasyonu sırasında başladı. Erickson Hull‘dan oldukça etkilenmişti. Hemen o yaz tatilinde birkaç yüz kişiyi hipnoz uygulayarak bu tekniği kullanmaya başladı.

İNEK AHIRA GİRMEYİNCE
Erickson'un çocukluğu bir çiftlik evinde geçmişti. Bir gün babasının, inekleri ahıra sokmak için büyük bir uğraş verdiğini gördü. Babası, boynuna bağlı ipten çekerek tüm gücü ile hayvanı ahıra çekmeye çalışıyor ama başarılı olmuyordu. Ailenin diğer fertleri babalarına yardım için ipe asılıyor yine bir yararı olmuyordu. Küçük Erickson fark ettirmeden hayvanın arkasına geçerek kuyruğundan tuttu ve onu ahırdan uzaklaştırmak için var gücüyle çekti. İnek panik içinde Erickson'u da arkasından sürükleyerek ahıra girdi (CP,p. 412).

ERİCKSON NASIL KİTAP SATARDI ?
Erickson daha genç bir öğrenciyken kitap satarak harçlığını çıkarmaya çalışırdı. Lynn Hoffman'ın naklettiğine göre kitaplarını hipnoz yöntemini kullanarak satmaktadır. Bir gün yaşlı bir domuz çiftliği sahibine kitap satmaya çalıştığında "Ben kitap okumam, sadece domuzlarımı beslemekle meşgulüm, git işine be evlat!"gibi bir tepki görür. Hemen hiç düşünmeden yerden aldığı taşın üzerine domuzların kıçlarının resimlerini çizmeye başlar. Nasıl olduysa adam fikrini değiştirip kitaplardan satın alır ve o akşam çiftlikte kalmasını bile rica eder. Bununla da kalmaz sohbet esnasında Ericksona çok güzel domuz resimleri çizdiğini söylemeyi ihmal etmez.

BUZLARIN ÜZERİNDE YÜRÜMEK
Erickson bir gün işe giderken yolda bir ayağını kaybetmiş bir gazi ile karşılaşır. Adam buz tutmuş yolda, düşmeden yürüyüp yürüyemeyeceğini düşünerek adımlarını tereddütle atmaktadır. Adama biraz beklerse buzların üzerinde düşmeden nasıl rahatlıkla yürünebileceğini göstereceğini söyleyerek buzlu yoldan yürüyerek yolun karşısına geçer. Şaşıran adam bunu nasıl yaptığını sorar.”Gözlerinizi kapatırsanız size de buzların üzerinde yürümesini öğretebilirim" der. Gözlerini kapattıktan sonra etrafında daire çizerek dönmesini, biraz ileri-geri sağa ve sola yürümesini ister. Adamın kafasının karıştığını fark edince de dosdoğru yürümesini ister. Adam gözlerini açtığında buzlu, kaygan yolun arkasında kaldığını görür. Adamın “Buraya nasıl geçtim?” sorusuna Erickson,”Gördüğünüz gibi normal yolda yürüyormuş gibi karşıya geçtiniz. Çünkü buz üzerinde yürümeye hazırlandığınızda, kaslarınız düşmeye doğru sizi hazırlar. Bu bir " zihinsel settir." Bu zihinsel setten dolayı insanlar düşerler. Oysa insanlar ayaklarını kaygan olmayan normal bir yere basar gibi düşünerek yürürlerse düşmezler" der.
TUZU BANA UZATIR MISINIZ ?
Erickson yemek yerken, tuz gerektiğinde bunu kimseye söylemeden de onların bile farkına varamayacağı şekilde tuzu birilerinin elinden almayı başarırdı. Sofrada bulunanlardan biri ne olduğunu anlamadan ve bunu niye yaptığını anlamadan birden bire kendini Erickson’a tuzu uzatırken bulurdu. O, büyük bir ustalıkla konuşmalarının içine "tuzu bana uzatır mısın" telkinini gizlice yerleştirirdi. Bu gizli telkini, tuzu uzatan kişinin bilinçaltı algılamaktadır.
DANIŞANLARI İLE İLİŞKİLERİ
Erickson hastaları ile evinde ilgilenirdi. Danışanları için hazırladığı bekleme salonu, aynı zamanda evin oturma odasıydı. Gelen hastalar terapistin aile yaşantısını da gözlemlerdi. Sekiz çocuğu hastalarla yeterince ilgileniyordu. Yani evde sekiz tane asistanı vardı. Psikoterapi konusundaki dünya çapındaki ününe rağmen mütevazı bir seans odası bulunmaktaydı. Ev ortamının psikoterapi için daha uygun ve sıcak olduğunu düşünüyordu. O’na Göre ofisler ev ortamına göre insanlara daha soğuk gelmekte daha ticari bir görüntü vermekteydi. 
Yaşamının son dönemlerinde 1 saatlik seans ücreti 40 dolardı. Öğrencilerine seans ücretini seansın sonunda almalarını önerirdi. Ona göre bilimsel bilgi satılamaz paylaşılırdı. 
Terapi için ödeyecek parası olmayan hastaları da kabul eder, onlara rahatlıkla yapabilecekleri örneğin bahçenin bakımını yapmak gibi işler verirdi. Hasta bahçe işlerine yardımcı olurken sekiz çocuğunu da yardıma gönderirdi. Böylece hem hastasına hem de çocuklarına bir terapi ortamı sağlar, ayrıca fiziksel özründen dolayı yapmakta zorlanabileceği işleri de halledilmiş olurdu. 
Erickson her zaman danışanları ile samimi idi. Onlarla sık sık akşam yemeğine giderdi. Kendisi gidemediği durumlarda kızı Betty danışanlara eşlik ederdi. Danışanları ile markete gider, onlarla yaz aylarında bahçede çimlerin üzerinde uyurdu. Arizona'daki evinin arkasındaki Squaw tepesine danışanları ile tırmanırdı. 
Onun bu davranışı her zaman aklımdadır ve gerektiğinde ben de seanslarımda bu yaklaşımı kullanırım. Bir gün 18 yaşlarında ve terapi için verecek parası olmayan genç bir kız gelmişti. Seanstan sonra. Bana borçlu kalmak istemediğini söylediğinde genç kızın el işleriyle uğraştığını hatırladım ve ondan eşim için oya yapmasını istedim. Böylece bana borçlu kalacağını düşünmeyecek minnet duygusu altında ezilmeyecekti. Eşim de oyayı çok sever ama yapmasını bilmez. Biri oya hediye etse çok sevinir. Böylece hem eşimi hem de genç kızı memnun etmiş oldum.

PARDON SAATİNİZ KAÇ?
Erickson ile ilgili her zaman anlatılan ve herkesin bildiği bir olay vardır. Yolda giderken kazayla çarptığı kişiye aniden "Pardon saatiniz kaç?" diye sorar. Adam saati söylemeye vakit bulamadan başka bir soru daha sorar: "Bu gün günlerden ne?" sonra adama "Oturup bir şeyler içelim mi?" der. Adam oturduktan biraz sonra irkilerek kalkar ve "Yahu benim burada ne işim var? demeye başlar. Adam hipnotize olmuş çarpma olayını da çoktan unutmuştur.
1950’li yılların öncesinde Erickson hipnozun "özel bir durum" olduğunu söylemektedir. Hipnoz hali günlük yaşantımızda sürekli kendiliğinden biz farkında olmadan bile meydana geldiği için yukarıdaki örnekte olduğu gibi "doğal ve özel bir durum" idi. Ancak klinikte kullanılmaya elverişli hipnoz, ayaküstü daha nadir meydana gelmektedir. Bu tür hipnoz bir dakika sürebileceği gibi saatlerce de sürebilmektedir.
PEMBE KRAVAT
Bir psikolog Erickson’un evine davet edilmiştir. Psikolog hediye olarak Erickson’a pembe bir kravat hediye eder. Erickson pembeyi çok severdi. Erickson kravat bağlama konusunda yaklaşık yarım saat konuşur. Psikolog çok sonradan anlar ki aslında Erickson kravat bağlama hakkında değil aile bağları ve sosyal ilişkiler hakkında konuşma yapmaktadır.

ERİCKSON'UN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
Erickson'un en önemli takipçileri ve bir anlamda dava arkadaşları Psikolog Jeffrey Zeig, Psikolog Ernest Rossi, Robert Pearson ve Kay Thompson’dır. Erickson’un ve Ernest Rossi’nin birlikte kaleme aldıkları kitapların ve daha bir çok kitabın Amerika’da şu anda yok sattığını hatırlatmak gerekir. Tartışmasız Ericksonian yaklaşım dünyada hipnoterapi ve psikoterapinin son parlayın yıldızıdır. Dr.Erickson Amerika’da "great" (fevkalade) hipnoterapist olarak anılan tek isim olmuştur.
Erickson yaygın olarak dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı teorisyeni ve öğretmeni olarak bilinir. Modern medikal hipnozun babası olarak anılan tek isimdir. Amerikalılar onu "Bay hipnoz" (Mr.Hypnosis) olarak tanıdı (Secter, 1982). Hipnozun saygı duyulan klinik bir araç haline gelmesinde en önemli katkılarda bulunmuştur.Yalnızca Phonix’teki ofisinde 30.000 civarında hasta ile çalıştığı tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında sadece Amerika’da 100 den fazla kitap yazılmıştır. Dünya çapında adını taşıyan 50 adet enstitü bulunmaktadır. 
Aynı anda hem psikoloji okurken hem de tıp fakültesini bitirdi. Bu sayede hem American Psychological Association (Bizdeki Psikologlar Derneği’nin karşılığı) hem de American Psychiatric Association (Amerikan Psikiyatri Derneği) üyesi olabildi. Yani hem psikiyatrist hem psikolog olan nadir bulunan özellikleri sahip bir bilim adamıydı.
Günümüzde Ericksonian hipnoz konusunda dünyada her ay en az bir kitap yayınlanmaktadır. Erickson 150 Makale ve 6 kitap yayınlamıştır. Türkiye'de ise konu hakkında ki en geniş ve ilk Türkçe kaynak şu anda okuduğunuz sayfalardır. İşte size dünya ve Türkiye'nin karşılaştırması. 
Ondan önce hipnotistler hipnozun "Hipnotistin otoritesini kabul eden pasif durumdaki danışanın telkin alma kabiliyetini arttırarak ona telkinler yağdırmak “olduğunu düşünüyorlardı. Onun metodu ise içsel kaynakları (inner resources) öne çıkararak terapide kullanmaktı (Hammond, 1984). Erickson psikoterapi ve hipnozun bu içsel kaynakların yeniden organize edilerek daha iyi kullanılması gerektiğini savunmuştur (Zeig, 1985 s.6). Erickson, hipnozu danışanın problemini çözmede danışanla işbirliğini sağlamak amacı ile kullanmıştır. 
Erickson Jay Haley'in (1973) Sıradışı Terapi isimli kitabının basılmasından sonra kısa dönem stratejik psikoterapinin babası olarak anılmıştır (Zeig, 1985 s.5). Öğrencisi ve yakın arkadaşı olan Haley (1980) terapinin çözüm değil, problem olduğunu savunmaktadır. Problem danışanların terapide olmasıdır. Çözüm danışanların bir an önce terapiden yararlanmalarını sağlamaktır. Erickson, meslektaşının bu görüşünü benimsemektedir. 
O, hipnoz, öğretme, psikoterapi arasındaki sınırları bulanıklaştırmıştır. Çünkü o öğretirken aynı zamanda hipnoz yapmaktadır. Erickson'un konferanslarının bant kayıtlarını inceleyen Zeig, onun konuşmalarının hipnoz yapıcı özelliğini (zamana yayılmış hipnotik indüksiyon içerdiğini) fark etmiştir. Bu durumu Zeig Erickson’a söylediğinde o, "İzleyicileri motive ediyordum" cevabını vermiştir (Zeig, 1985 s.6).
1980 yılındaki uluslararası Ericksonian hipnoz ve psikoterapi kongresine 2000’in üzerinde psikoterapist katılmıştır. Psikoterapi tarihinde bu sayı bir rekordur. Erickson’un paradox, metaforlardan yararlanma ve semptomu önerme gibi tekniklerini psikoterapistler artık yaygın olarak kullanmaktadır. Semptom değiştirme tekniğini de ilk defa Milton Erickson kullanmıştır.
Erickson kendisini bir hareket veya kültün lideri olarak tanıtmamıştır. Psikoterapi ekolü kurmak gibi bir niyeti olmadığı gibi aksine psikoterapistlere özgün olmayı telkin ederdi (Zeig,1985). Erickson’un en küçük kızı olan Dr.Kristina Erickson babasının yaklaşımını “That which Works ( İşe yarayan ne varsa)” olarak tanımlamıştır. Erickson işe yarayan her şeyi denerdi.
Şurası tüm dünyada tartışmasız bir gerçeklik olarak kabul edilmektedir ki, Erickson nadir bulunabilecek en yenilikçi hipnoz ustasıdır. Hipnoterapi ile ilgili bir çok fenomen keşfetmiştir.

YAŞAMININ SON DÖNEMLERİ
Erickson yaşamının son döneminde sesinin tonunu ayarlayamaz hale gelmişti. Hayatını sinema filmi yapma tekliflerini sağlık sorunları nedeniyle kabul etmedi. Erickson yaşamının son günlerini çizgi filmler izleyerek ve komik kitaplar okuyarak geçirdi. Hastalıkları iyice ilerlemişti ve yataktan kalkamıyordu. Erickson “Beklediğimden çok daha fazla yaşadım zaten” diyerek öldü. Özellikle yaşamının son dönemlerinde sabah kalktığında “Ben hala yaşıyor muyum yahu? Diye yataktan kalkardı. Gerçekten de o bedende o yaşa kadar yaşayacak insan bulmak zordur. 
O’na gelen hastalar kendi problemlerinin o’nunkinden daha büyük olmadığını anlarlardı. O’nun mücadele ettiği hastalıkların listesini öğrenen hastaları umutla dolardı ve otomatik olarak üretici bir hayata yönlenirlerdi. Çünkü hastalar Erickson’un evine gittiklerinden Erickson’un yaşamdan maksimum zevki alarak yaşadığını kendi gözleri ile görürlerdi.
İlerlemiş yaşına rağmen hayatının son 6 yılında kendisini ziyaret eden terapist guruplarıyla hemen hemen her gün 4-5 seans yaptı. Onlara beden dilini okuma, alışkanlıkların yönünü değiştirme, telkin ve bilinçaltı zihinlerindeki güçleri meydana çıkarmak için insanlara yardım etme metotlarını öğretti. 
Erickson ‘un bir çok hastalığı olmasına rağmen her zaman “ölmek en son yapacağım iş olacak” derdi. Erickson 1980’ de 79 yaşında son işini de yaptı. Ölümünden sonra cenaze töreni yapılmamasını, cesedinin yakılarak küllerinin Squaw Tepesi’ne savrulmasını istedi. 
Hipnoterapinin ve psikoterapinin pratiğini ve teoriğini Milton H.Erickson' dan daha fazla etkileyebilen bir kişi bulmak gerçekten zordur. Bir psikiyatrist ve aynı zamanda psikolog olan Profesör Erickson, dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı, teorisyeni ve öğretmeni olarak bilinir. Modern medikal hipnozun babası olarak anılan tek isimdir. Amerikalılar onu "bay hipnoz" olarak tanıdı. Hipnozun saygı duyulan klinik bir araç haline gelmesinde çok önemli katkılarda bulunmuştur. Yalnızca Phonix’teki ofisinde 30.000 civarında hasta ile çalıştığı tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında sadece Amerika’da 100 den fazla kitap yazılmıştır. Günümüzde Ericksonian hipnoz ve psikoterapi konusunda dünyada her ay en az bir kitap yayınlanmaktadır. Erickson 6 kitap ve 150 makale yayınlamıştır. Dünya çapında adını taşıyan 50 adet enstitü, yüzlerce dernek ve vakıf bulunmaktadır. Amerikan Klinik Hipnoz Birliği'nin (ASCH) kurucu başkanlığını yapmıştır. 1980 yılındaki Uluslararası Ericksonian Hipnoz ve Psikoterapi Kongresi’ne 2000’in üzerinde psikoterapist katılmıştır. Psikoterapi tarihinde bu sayı bir rekordur. 
O hipnoz, öğretme ve psikoterapi arasındaki sınırları bulanıklaştırmıştır. Çünkü o öğretirken aynı zamanda hipnoz yapmaktadır. Erickson'un konferanslarının bant kayıtlarını inceleyen Zeig, onun konuşmalarının hipnoz yapıcı özelliğini (zamana yayılmış hipnotik indüksiyon içerdiğini) fark etmiştir. Bu durumu Zeig Erickson’a söylediğinde o, "İzleyicileri motive ediyordum" cevabını vermiştir (Zeig, 1985 s.6). 
Erickson çok zor hastalarla çalışırken çok başarılı sonuçlar alarak haklı bir ün sahibi olmuştur. Günümüzde tüm dünyanın sahiplendiği ve saygı duyduğu ender bulunur bir bilim insanıdır.

Kaynak:Hipnoterapi.com

İNDİREKT YAKLAŞIM

Lisede bir öğretmenimiz yaramazlık nedeniyle dışarı atmak istediği öğrencilere şöyle davranırdı: İlk önce öğrencinin yüzüne güler ve öğretmen kibar bir şekilde
-“Ayağa kalkabilir misiniz?” derdi. Öğrenci ayağa kalktığında öğretmen:
”Bu gün çok neşelisiniz, kapıya doğru yürüyebilir misiniz ?” derdi. Öğrenci kapının yanına geldiğinde öğretmen: “Lütfen kapıyı açıp dışarıdan örtebilir misiniz?” derdi. Az sonra sınıftakiler kahkaha ile gülerken dışarı atılan bu öğrenci öğretmenin bu kibar konuşmaları ile dışarı atıldığını çok sonradan öğrenirdi. İşte Ericksonian yaklaşım bizim öğretmenimizin bu yaklaşımına çok benzemektedir. Benim lise öğretmenim ve Milton Erickson indirekt yolla amaçlarına ulaşmaktadır.
İndirekt telkinler danışanın öğrenilmiş çaresizliklerini (işe yaramamış problemi çözme girişimi bir öğrenilmiş çaresizliktir) bypass eder. 
Direkt telkin hipnozda ne gelişirse gelişsin, telkinden kaynaklandığı savı üzerine kurulmuştur. Direkt yaklaşım terapistin bir gücü olduğunu ve danışanda değişimi meydana getirenin bu güç olduğunu varsayar. Bu klasik yaklaşım terapideki sonuçların içsel bir yeniden sentezlemeden dolayı danışanın kendisi tarafından elde edildiği düşüncesini hiçe sayar. Direkt telkinler danışanın davranışlarında değişime yol açabilirler ve semptomatik bir şifa sağlayabilirler. Ancak bu “şifa” sadece telkine bir yanıttır.
Direkt telkin gerçek bir şifa için gerekli olan fikirlerin yeniden sentezlenmesini, yeniden organize olmasını ve yaşam deneyimlerini anlamayı sağlamaz (Erickson & Rossi, 1979 s.9). Direkt telkin danışanın hipnoterapiden gerçekten yararlanması için gerekli olan fikirsel değişiklikleri sağlamaz. Direkt telkinlerin hedefi semptomlardır. Oysa indirekt telkinlerin hedefi içsel deneyim ve fikirleri değiştirmektir (Erickson & Rossi, 1979 s.16).
Biri bize pencereyi kapatır mısınız dediğinde bu işi yapacak fiziksel kapasitemiz varsa ve bu telkini kabul ediyorsak camı kapatırız. Eğer bilinçli zihin benzer bir kapasiteye sahip olsaydı ve bu şekilde verilen her direkt telkini yerine getirseydik, psikoterapi çok önemsiz bir iş olurdu. O zaman terapistler tıpkı “camı kapatır mısınız?” der gibi ”fobinizden artık vazgeçer misiniz” derdi ve kimsenin fobisi olmazdı. Veya depresyondaki insana “artık mutlu olmalısınız” derdik ve tüm mesele çözülürdü. Ama böyle bir şeyin meydana gelmediği kesin. 
Psikolojik problemin varlığını devam ettirmesinin nedeni bilinçli zihnin psikolojik deneyimi (davranış değişimine neden olan) nasıl başlatacağını bilmemesidir (Erickson, Rossi, 1979). Oysa insanda psikolojik sorunlarını aşmaya yetecek bir çok kapasite mevcuttur. Bu kapasiteler bilinçaltı süreçlerin yardımı ile daha kolay harekete geçirilebilir.
Örneğin bazen bir isim dilim ucunda deriz. Ama bir türlü hatırlamak kolay olmaz. Biraz hatırlama girişiminden sonra vazgeçip hatırlama girişimini bırakabiliriz. Genellikle beş dakika sonra isim aklımıza geliverir. Burada sizce ne olmuştur? Açıkça belli ki bilinçli düzeyde bir araştırma başlatılmıştır. Bu araştırma ancak bilinçaltı süreçlerin yardımıyla tamamlanabilmiştir. Ve aradan beş dakika geçtikten sonra bilinçaltı zihin ulaştığı bilgiyi bilince gönderdiği için hatırlamışızdır.
İndirekt telkin yaklaşımı buna benzer araştırmaları bilinçdışı düzeyde başlatan ve kolaylaştıran bir yaklaşımdır. Bilinçli zihin direkt telkinleri yerine getiremediğinde, indirekt telkinlerle çözüme ulaşmak ve bilinçdışı araştırmayı başlatmak için töropatik bir gayrete girebiliriz. Bizim bakış açımıza göre telkin edilmiş davranışlar danışan tarafından sentezlenmiş subjektif cevaplardır. Bu subjektif cevaplar danışanın eşsiz yaşam deneyimleri ve öğrenmelerini (repertuarını) kullanırlar.
Telkinin esas önemi terapistin ne söylediğinde değil, danışanın ne yaptığındadır. İndirekt telkin danışana ne yapacağını söylemez. Bunun yerine indirekt telkin danışanın yanıt sistemlerinin (response system) özerk olarak neler yapabileceğini (bilinçli çaba olmadan) açıklar.
İndirekt telkinler bilinçaltı araştırmaları ve süreçleri bilinçli zihnin isteminden bağımsız olarak başlatırlar (Erickson & Rossi, 1979 S. 18-19). Bilinçaltı araştırmalar konusu 3.bölümde detaylı olarak açıklanacaktır. Kanıma göre Milton H.Erickson’u indirekt olmaya yönelten şey psikolojik sorunların doğasıydı.
Erickson’un yaklaşımını tek bir prensiple özetlemek gerekseydi bu prensip dolaylı yönlendirme (indirection) tekniği olurdu. Erickson’a göre iletişimin etkili olabilmesi için mantıklı, somut, direkt olması gerekmez. Aksine büyük değişmeleri meydana getiren iletişim paradoksal, metaforik ve indirekt olabilir ancak mantıklı olması şart değildir. Erickson’un indirekt iletişimi kullanma şekli efsaneleşmiştir ve bu teknik aynı zamanda her insana samimi ve tanıdık gelir. Bu teknikler hakkında en iyi kaynak Haley’in (1973) kitabıdır (Zeig & Lankton, 1985).
Bir insan açıkça sizin tutum ve davranışlarınızı kontrol etmeye kalktığında bunu kolaylıkla kabul edebilir misiniz? Hem de hiçbir direnç göstermeden.
Danışanlar Ericksonian psikoterapide değişime iştirak etmezler, onlar değişimin hedefidirler. Erickson’un yaklaşımın kökeni hipnoz olmakla birlikte Erickson etkili değişimi ve iletişimi sağlayabilmek için her türlü aracı vasıta yapmasını bilmiştir (Zeig & Lankton, 1985). 
İnderekt yaklaşımı bir hikaye ile daha iyi açıklayabilirim:
Bir gün hırsızlık yaparken yakalanan genç birini namuslu, bilge adamın önüne getirirler. Fakat halk, hırsızı gençliğinden dolayı yasaların gerekli gördüğü ağır cezayla cezalandırmak istemez. Halk, bilge adamdan, gence yaptığının kötü sonuçlarını göstererek bu davranışından vazgeçirmesini beklemektedir. Onların bu beklentisinin aksine bilge adam hırsızlık hakkında vaaz vermek yerine gençle konuşarak onun güvenini kazanır. Bilge adamın genç adamdan tek isteği daima doğru sözlü olacağına söz vermesidir. Genç adam çalmak fikrinden vazgeçip bunu yapacağına söz vererek rahatlamış bir şekilde evine döner. Fakat gece boyunca çalmakla ilgili düşünceler ayı gölgeleyen bulutlar gibi aklına gelir. Yeni bir hırsızlık için evin kapısından gizlice girerken bir düşünceyle sarsılır "Eğer yolda birisi beni durdurur ve ne yaptığımı sorarsa ne cevap vereceğim? Yarın ne söyleyeceğim? Doğru sözlü olmak için verdiğim sözü tutarsam her şeyi itiraf etmem gerekir. Bunun sonucu olarak hak ettiğim cezadan kurtulamam." Genç adam doğru sözlü olmaya çalıştıkça kötü alışkanlığını yavaş yavaş terk etmeye başlamıştır. Doğru sözlülüğü onun dürüst ve adil olmasını sağlamıştır (Nossrat, 1998). 
Bu kitabın Milton, Erickson'un vakaları bölümünde akşam yemeği isimli çalışması dolaylı yönlendirme tekniğine verilebilecek iyi bir örnektir. Telkin hipnozdan ve psikoterapiden soyutlanamaz ama telkin ne hipnoz demektir ne de psikoterapi. İndirekt telkin (indirect suggestion) kavramı Erickson’un çalışmalarından sonra hipnoz terminolojide önemli bir yer almıştır. Bernheim’e kadar hipnoz telkinle aynı anlamda kullanılmıştır. O zamana kadar direkt telkinler emir verme şeklinde yapılmaktaydı. Omniponent (her şeye gücü yeten) hipnoterapiste bu imkanı veren yapının transferans veya psikolojik regresyon olduğu düşünülmüştür. 
Erickson’a göre telkin: var olan bilinçaltı olasılıkları, potansiyelleri ortaya çıkarmak ve değiştirmek için bir araçtır. Erickson danışanında daha önceden olmayan bir fikrin ortaya çıkarılamayacağını varsayarak telkinin bir itaat değil, iyileşmek için bir “anımsatma”olması gerektiğini savunmuştur.Şöyle bir düşünürsek iyileşmek istemeyen hastayı hangi vasıta, hangi telkin iyileştirebilir? Danışanda olumlu telkini ve şifayı isteyip istemediğimizi bilincin düzeyinde göremeyiz. Bu tür düşüncelerin adresi bilinçaltıdır.
Bu bakımdan Rossi, hipnozun sadece hastanın kendine verdiği telkinleri kuvvetlendirme süreci olduğunu savunmuştur (Erickson M.H.,& Rossi E.L.,& Rossi,S.I.1976). Bundan dolayı telkin körü körüne kabullenme ya da itaat değil, hipnoterapist tarafından etki edilen içsel düşüncelere danışanın kendi tepkisini vermesidir. En derin hipnozda bile telkinin kabul edileceği garantisinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak şurası kesindir ki danışanın zihinsel süreçleri hipnoterapistle etkileşim içindedir. Asıl telkin işte bu etkileşimdir. Bu etkileşim bazen danışandan ve hipnoterapistten bağımsız olarak da gerçekleşebilir. 
Erickson’un yaklaşımı, direkt telkinler verme yerine olumlu düşünceleri bilinçaltına “anımsatma “yoluyla temellendirilmiştir. Böyle bir telkin anlayışının aslında klasik hipnozdaki telkin ile pek bir bağlantısı olmadığından bunu başka bir terimle adlandırmak gerekir (Zeig & Lankton,1988,S.7-8 ). İndirekt telkinlerin başlıca özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. 
İNDİREKT TELKİNLERİN ÖZELLİKLERİ

¤ İndirekt telkinler sağlığı ve şifayı hastaya çağrıştırıcıdırlar (evocative). İndirect telkinler hastanın sahip olmadığı düşüncelere ona empoze etmezler. Aksine hastada iyileşmek için zaten var olan potansiyelleri harekete geçirirler. 
¤ İndirekt telkinler görünmezler (invisible) ve algılanmazlar. Hasta ilacın (telkinin) ne olduğunu bilmediği zaman ona direnemez. Direkt telkinlerin “telkin” olduğunu danışan algılayabilir. 
Bir danışanım bana ne zaman telkin vereceksiniz diye sormuştu ve elinde kendisine vermemi istediği bir telkin listesiyle geldi. Durumunun iyiye gitmesinin nedeninin hipnoz olduğunu, kendisine telkin de verirsem daha hızlı yararlanacağını söylemişti. Oysa o zamana kadar birçok telkin almış ve telkinleri zaten uygulamıştı. Sorunları da büyük oranda çözümlenmişti. Ancak danışanın telkinden anladığı “iyileşeceksin, yapacaksın, edeceksin” şeklinde ki sözlerim idi.”
¤ İndirekt telkinler hoşgörülüdür (permissive). Direkt telkinler otoriterdir. Halk arsında körü körüne itaat klasik hipnozla eşleştirilmiştir. 
¤ Telkin danışanın zihinsel süreçlerini, onun genel kullanımından farklı olarak kullanmaktır (Erickson & Rossi, 1979).
¤ İndirekt telkinleri hasta direkt telkinlerin aksine farkında olmadan yerine getirir. 
¤ Danışan direkt telkinleri yerine getirirken bir zorunluluk (obligation) hissederken indirekt telkinlerde böyle bir zorunluluk hissetmez. Telkinleri içinden gelerek yerine getirir.
¤ İndirekt telkinlerin etkisi zamana yayılabilir. Oysa direkt telkin seanstan hemen sonra ya yerine getirilir ya da getirilmez:
Bulumia nevroza hastalığı olan bir danışanıma hipnozda iken zevkle yemek yiyeceğini ve yediklerini dışarı çıkarmayacağını telkin ettim. İki dakika sonra karnının acıktığını söyledi. Direkt telkinler genellikle işte böyle anında yerine getirilir veya getirilmez. Oysa indirekt telkin verdiğim aynı rahatsızlığa sahip başka bir danışanım seanstan 3 gün sonra yolda yürürken bir lokanta gördüğünü, yemekleri görür görmez acıktığını hissettiğini ve lokantaya girerek yemek yemesine rağmen yemekleri dışarı çıkarmadığını söyledi. İndirekt telkinlerin etkisi üç gün sonra ortaya çıkarak davranış değişikliği meydana getiriyordu. Her iki danışana da telkinleri verirken herhangi bir zaman söylememiştim. İkinci danışanım verdiğim indirekt telkinleri 3 gün boyunca iç dünyasında değerlendirdi. 3 gün sonra yemenin ve yedikten sonra da dışarı çıkarmamanın uygun olacağına karar verdi ve gerekeni yaptı. 
İNDİREKT TELKİNLERDEN ÖRNEKLER

Şimdi klasik hipnoz ve Ericksonian hipnozun telkin anlayışı arasındaki farkı örneklerle anlamaya çalışalım.
Klasik Hipnoz:Gözlerin kapanıyor; ben 5’ten geriye sayarken uyu. 
Ericksonian Hipnoz:Belki şimdi, belki sonra gözleriniz kapanabilir ve kendinizi çok gevşemiş ve rahatlamış olarak bulabilirsiniz. 
Erickson bel ağrılarından (psikolojik nedenli) şikayetçi olan Archie’ye şöyle söyler: “Archie uzun yıllar mutlu yaşadın. Why not happy feelings back? (neden bu mutlu duyguları geri getirmiyorsun?)” Back İngilizce’de aynı zamanda sırt ve arka anlamına gelmektedir. Erickson “Happy feeling back” derken bu cümlenin iki anlamı olduğuna dikkat edelim. Bu cümlenin gizli anlamı indirekt telkini oluşturmaktadır. Gizli anlam şudur: “Happy feeling back” yani: “acı değil mutluluk hisseden sırtınız.”
Erickson birinin oturmadığını görürse "İnsanların daha rahat edebileceği duruşlar vardır." şeklinde indirekt telkin verirdi. Veya "sandalyeler rahatlık içindir ve bir fonksiyonu vardır." derdi. Aşağıda Erickson'un bazı indirekt telkinlerinden örnekler bulacaksınız. 

Ericksonian TelkinSiz mi konuşmayı tercih edersiniz yoksa konuşmaya ben mi başlayayım?
Saklı olan anlam: Fazla sesiz kaldınız.
Ericksonian Telkin:Hipnoza hemen veya derece derece girebilirsiniz.Saklı olan anlam :Eninde sonunda hipnoza gireceksiniz.
Ericksonian Telkin:Her insan hipnoza farklı şekilde gider.Saklı olan anlam:Siz de hipnoza gideceksiniz. Nasıl olduğunun bir önemi yok.
Ericksonian Telkin:Burada öğrendiğiniz şeyleri ne zaman kullanacağınıza karar verdiniz mi?
Saklı olan anlam: Verdiğim telkinleri benimsediniz ve kullanacaksınız.
Ericksonian Telkin:Bilinçaltı zihin çözümü bulmak için çalışmaya başladığında bilinçli zihnin bundan haberi bile olmaz.
Saklı olan anlam:Çözümü bilinçaltı zihnininiz üretecek.
Ericksonian Telkin:Probleminizin anlamını bilip bilmediğinizi bilmiyorum.Saklı olan anlam probleminin anlamını bilinçaltın bal gibi biliyor. 
Ericksonian Telkin: Eğer ayak ayak üstüne atarsanız ve ellerinizi rahatça dizlerinizin üzerine koyarsanız hipnoza girmeye hazırsınız demektir.
Saklı olan anlam: Danışan bu sözleri duymadan önce zaten ayak ayak üstüne atmış vaziyetteydi ve elerlide dizlerinin üzerindeydi. Burada Erickson’un ima ederek telkin ettiği şey “hipnoza başlıyoruzdur.”
Ericksonian Telkin: Ne zaman olduğunu şimdilik bilemiyorum fakat çok yakın bir zamanda bilinçaltının halihazırda yapmış olduğu öğrenmeleri fark edersiniz çünkü gevşeme ve rahatlama sürecine rahat bir şekilde devam etmeden ve içsel zihnindeki diğer sizin hoşunuza gidecek yararlı bir şeyi öğrenmesini sağlamadan önce öğrendiğinin farkında olmanız önemli değildir.
Saklı olan anlamlar: Bilinçaltının yapmış olduğu öğrenmeleri fark edersiniz. Öğrendiğinizin farkında olmanız önemli değildir.
Ericksonian Telkin:Bilinçaltı zihniniz bu olayı açıklarken gözleriniz bir süre kapandığını hissedebilir(Erickson,M. & Rossi, E. 1979-1980 s.83).
Saklı olan anlam: Bilinçaltı zihniniz bu olayı az sonra açıklayacak.
Ericksonian Telkin:Bir süre sessiz olmanızı istiyorum. Bu süre içinde bakalım bilinçaltınız bu konu hakkında bize ne tür bilgiler getirecek (Erickson,M. & Rossi, E. 1979-1980 s.83).
Saklı olan anlam: Bilinçaltı zihniniz şimdi bize bazı önemli bilgiler getirecek.
İNDİREKT OLMANIN NEDENLERİ
1. Danışan terapinin bir çok noktasında zaten indirekt bir iletişime geçmek ister. Aslında indirekt telkinler danışanlara terapistin verdiği bir yanıttır.
2. İndirekt telkinler danışanların öğrenilmiş sınırlılıklarını bypass ederek, kullanılmamış potansiyelleri açık hale getirir (Rossi, 1980 s.97).
3. Direkt telkinlerin etkisi sınırlıdır.
4. Direkt telkinler şifa ve gelişim için çok gerekli olan fikirlerin yeniden organizasyonlarını tetiklemedikleri gibi, yeni çağrışımlara da yol açmazlar. Hipnoterapide etkili sonuçlara sadece danışanın aktivitesi sonucunda ulaşılır. Terapist sadece danışanı hareket için stimule eder (harekete geçirir) ve genellikle danışanlar bu aktivasyonun ne olduğunu bilmezler (Erickson, 1948).
5. Direkt telkinlerin kendisi ve direk telkin vermekte kullandığımız kelimeler danışanı gereksiz bir gerginlik içine sokabilir.
Örnek:
Ders çalışma ve öğrenme ile ilgili sorunları olan bir gence hipnoz uygulamıştım. Danışanım her ne zaman “ders, öğrenme, okul” gibi kelimeleri duysa gözbebekleri büyüyor mimikleri değişiyordu. Bu kelimeleri direkt bir şekilde kullandığımda danışanımın beyninde bu kelimelerle ilgili ne kadar olumsuz çağrışım varsa hepsini gündeme getiriyordu. Bu kelimeleri kullanmadan da telkin verebilirdim. Danışanım Bilgisayar Mühendisliği öğrencisiydi. Bende şöyle telkin verdim: Bundan sonra konuları daha iyi capture (yakalama) yapacaksın. Gördüğün her türlü yeni bilgiyi “save (kaydet)” yapacaksın. Ve bilgiler sana gerektiğinde “search (ara)” mekanizmanı kullanarak bilgilere rahatlıkla ulaşacaksın. Danışanım benim kullandığım indirekt telkinleri duyunca gülümsedi ve gevşemesi arttı. Bir kaç gün sonra çalışmak için odasına giderken balık yakalamaya gider gibi rahat olduğunu söyledi. 
6. Hani bir söz vardır “en büyük komutan emretmeden yöneten komutandır” diye. İşte Ericksonian yaklaşım bu felsefeyi benimsemiştir. Erickson danışanından bazı çocukluk anılarını hatırlamasını istediğinde ofisindeki bazı eşyalarla çocuk gibi oynamaya başlardı. Burada danışanına verdiği gizli telkin: “ Hadi şimdi çocukluğa dönelim.” 
7. İndirekt yaklaşımla verilen telkinler problemi çözmede danışanın yaratıcılığını harekete geçirir. Tabi indirekt yaklaşımı benimsemiş bir terapistin de kendi yaratıcılığını kullanması gerekir.
PORTAKAL (Telkinlerde hastanıza acı ilaç gibi gelebilir)Bir hasta ilaçlarını almak üzere eczaneye gitmişti. Ancak alacağı ilacın kastor yağı (3) içerdiğini görünce sıkıntıya düştü. Çünkü bu madde hastanın midesini bulandırmaktaydı. Eczacı “Ben ilacınızı hazırlarken bir portakal suyu içer misiniz ? dedi. Hasta portakal suyunu içtikten biraz sonra ezacıdan ilacını istedi. Eczacı “İlacınızı portakal suyunun içinde verdim ya zaten “dedi. 
Portakal örneğinde olduğu gibi bazı telkinler danışanlara ne kadar yumuşatılarak verilirse verilsin yine zor gelebilir. Bu bakımdan direkt telkinlerden mümkün olduğu kadar uzak durarak indirekt bir yaklaşımla telkinleri yumuşatmaya çalışmak yerinde olur.
Direkt telkinler ancak danışanın amaçları çok belirgin olduğunda indirekt telkinlerden daha yararlı olabilir. İndirekt telkinlerin kullanılması danışanların önyargılarını, öğrenilmiş sınırlılıklarını, olumsuz setlerini (beklenen olumsuz inançlar) bypass eder (Lanakton, 1983.S 159). İndirekt telkinler danışanların telkinlerini sorgulamasını bypass eder, bu yüzden de direkt telkinlere göre daha başarılı olurlar (Erickson & Rossi, CP, p.455).
Bazılarında indirekt telkinlerin manipulatif (manipulative) olduğu korkusu vardır ki bunlar indirekt telkinlerin birilerine bilinçli zihnin haberi olmadan bir şeyler "yaptırıldığını" düşündürmektedir. Bu yanlış anlaşılmanın merkezinde "yaptırmak" kelimesi bulunmaktadır. İndirekt telkinler sadece danışana sunulan önerilerdir ki bu öneriler, danışanlar tarafından kişiselleştirilebilen anlamlar yaratmaktır. Bu sayede danışanın aslında terapistin talimatlarına bağlılığı azalmakta indirekt telkinleri istediği gibi yorumlayabilmektedir. Bu açıdan indirekt telkinler direkt telkinlere göre daha az manipulatiftir. Çünkü danışana kendi istediği gibi anlama seçeneği verilmektedir (Lankton, 1983 S.160). Oysa klasik hipnozda danışanların telkini seçme veya istediği gibi yorumlama özgürlükleri olmamaktadır. Yani klasik hipnozda "Ya bu deveyi güdersin ya bu hipnoterapiden gidersin" anlayışı hakimdir. 
Erickson'un en yakın arkadaşlarından olan Dr.Ernest Rossi "Hypnotic Realities and Hypnotherapy" adlı eserinde Erickson'un hipnotik indüksiyon ve indirekt telkin verme metotlarını beş basamakta incelemiştir. 
¤Dikkatin bir şeye toplanması (fiksasyon). 
¤Danışanın inanç sistemlerini ve alışkanlıklarını kesintiye uğratmak. 
¤Bilinçaltı araştırma. 
¤Bilinçaltı süreçlendirme. 
¤ Hipnotik cevap 
Bu basamaklardan her biri hipnotisti bir sonraki aşamaya götürüyordu. Ayrıca bu kitapta Erickson'un sağ beyinle iletişime geçtiği konusu tartışılmaktadır. Sağ beynin arkaik dil, duygular, yer, şekil ve imajdan sorumlu olduğunu hatırlatmak gerekir. 
AÇIK UÇLU TELKİNLER

Terapistler hangi telkinin danışan için en iyi olacağını her zaman bilemeyebilirler. Bu durumla karşılaşıldığında Ericksonian yaklaşımda açık uçlu telkinler (open ended suggestion) kullanılır. Açık uçlu telkinler danışan için en uygun sonuçları ortaya çıkarırlar. Danışanlar hipnozda olduklarından, açık uçlu telkinler bilinçaltının en uygun seçeneğe yönlenmesini sağlar.

Örnek:
”Şu anda mücadele ettiğiniz problemler hakkında aklınıza daha fazla his, anı ve düşünce gelebilir. Fakat henüz hangisinin problemi çözmede etkili olacağını bilmiyorsunuz? (Erickson & Rossi, 1979 s.26)”
KAÇINILMAZ VEYA DEVAM EDEN DAVRANIŞA BAĞLI TELKİNLER


Ericksonian Yaklaşımda telkinler, kaçınılmaz veya halihazırda devam eden davranışlara (danışana yabancı olmayan) bağlanarak danışanlar için telkinin yerine getirilmesi kolaylaştırılır. 

Örnek: “Orada oturmaya devam ettikçe kendinizi daha rahatlamış ve gevşemiş olarak bulursunuz.” (Erickson & Rossi, 1979 s.). Bu teknikte rahatlama telkine oturmaya bağlanarak telkinin yerine getirilmesi kolaylaştırılmaktadır.
DİĞER İNDİREKT HİPNOZ TEKNİKLERİ (5)



RATİFİKASYON (ONAYLAMA) 
Ratifikasyon Erickson tarafından indüksiyonun erken aşamasında uygulanırdı. Örneğin: Alfabenin harflerini bir yere yazarak danışanın dikkatini çeker. (Çünkü hasta Erickson’un niye alfabeyi yazdığını düşünmektedir). Sonra Erickson ” Beni seyrederken göz kırpmanız, nabız atışınız, hareketleriniz ve tüm refleksleriniz azaldı” telkinini verir. Burada danışana verilen gizli telkin hipnoza başlıyoruzdur. Ratifikasyon meydana gelen değişikliklerin hastaya geri bildirimini kapsar. 

İNKORPERASYON (İŞBİRLİĞİNİN KAPSAMINI GENİŞLETMEK) 
Çevrede, hastanın davranışlarında ve hareketlerinde meydana gelen değişikliklerin indüksiyonu kuvvetlendirmek için kullanımını kapsar. Çevrede ve hastanın davranışlarında meydana gelen her türlü değişiklik hipnoterapinin amacı doğrultusunda kullanılmasına denilir. 
Örneğin seans odasındaki telefon çaldığı zaman “Şimdi aklınıza zil çalmışçasına önemli bir fikir gelebilir” diyebilirsiniz. Başka bir örnek : Danışanın el veya parmakları kendiliğinden hareket ettiği zaman “Şimdi bilinçaltınız önemli ve güzel bir fikre işaret edebilir” diyebilirsiniz.. Seans odasında olan her şey olumlu olarak kullanılabilir.. 
Seans odama hipnoz esnasında musluktan “floşşşşş, blop blob, tıssss,furrrrrrrr” diye sesler gelmişti. Hemen danışanıma şöyle dedim. 
“ Musluğum size bazı şifreli mesajlar gönderdi. Bu seslerin bir anlamı vardır. Bu anlamları çözebildiniz mi ? dedim. Danışanım şöyle cevap verdi: Musluğunuz sanırım artık iyileşmem gerektiğini söyledi. “ 
POZİTİF ATRİBÜSYON (OLUMLU ATIFLARDA BULUNMA)
Bu süreç ratifikasyona benzemekle birlikte ondan daha açık bir süreçtir. Örneğin danışan başını, hipnoterapiste doğru çevirdiğinde hipnoterapist şöyle diyebilir: “Başınızı bana çevirdiniz çünkü bilinçaltınız ne söyleyeceğimle oldukça fazla ilgilendi ve dikkat ve konsantrasyonunuz arttı.” 
Ataköy’de eski çalıştığım yerin yakınlarındaki bir otelden (Crowne Plaza) bir hipnoz seansı sırasında havai fişekler atılıyordu. Oldukça fazla gürültü vardı. Gürültüyü danışanımın yararına nasıl kullanacağımı düşündükten sonra danışanıma şöyle dedim: Bak hipnoterapinin güzel sonuçlarını daha şimdiden havai fişekle kutlamaya başladın. Danışanım güldü ve hipnozdaki gevşemesi arttı.
Yine başka bir seans sırasında yola yakın olan seans odamın penceresinin önündeki çöpleri almaya gelen çöp kamyonunun çıkardığı gürültüyü duyduğumda danışanıma şöyle dedim: “Bak hazır çöp kamyonu gelmişken problemlerini çöpe at ve bir an önce onlardan kurtul”
YENİDEN TANIMLAMA (REDEFİNİNG) Psikoterapistin problem veya şartlar hakkında yeni tanımlamalarda bulunmasına yardımcı olarak danışanın tutumlarında değişikliğe yol açmasıdır. Örneğin psikoterapist danışanına “ Fobilere sahip olmanız oldukça iyi bir şey çünkü kocanız problemleri ile başa çıkmak zorunda ancak bu güce sahip değil.” Bu sözden sonra probleme yeni bir değer atfedilmiştir (redifining). Redifiye etmek probleme yeni anlamlar kazandırmanın yanında, sembolik olarak kullanışlı bir duyum yaratır. Redifiye etmek, yeniden çerçevelemeden (reframing) daha etkilidir. 
SEEDİNG (DÜŞÜNCELERİN TOHUMLARINI ÖNCEDEN EKMEK)
Sizce az önce düşündüğünüz şeyler az önce kullandığınız kelimeler şu anda nasıl düşüneceğiniz konusunda etkili olabilir mi? Araştırmalar göstermektedir ki bir olayla karşılaştığımızda yaptığımız yorumlar daha önce üzerinde düşündüğümüz konularla, olaylarla ve olgularla ilintilidir. Bu etkinin boyutunu aşağıdaki deneysel araştırma daha iyi gözler önüne serebilir: Psikolog Nisbett ve Wilson (1977) başlangıçta iki grubun deneklerine ezberlemeleri için kelime çiftleri verirler. Bunlar at-araba, sinema-oyuncu gibi kelime çiftleridir. Gruplardan birinde okyanus-ay kelime çifti bulunmaktadır. Diğer grupta ise bu kelime çifti bulunmamaktadır. Deneklere kelime çiftlerini ezberlettikten sonra şu soru yöneltilir :” Aklınıza gelen ilk çamaşır yıkama deterjanı nedir?” Daha önce okyanus-ay kelime çiftini ezberleyenler deterjan markası olarak Tide (gelgit) ismini verirler. Yani az önce düşündükleri okyanus-ay kelime çifti deneklere “Tide” ismini hatırlatmıştır. Okyanus-ay kelime çiftini ezberlemeyen grup ise başka deterjan isimleri vermişlerdir.
Erickson yukarıdaki deneyde bahsedilen insan beyninin “çağrışım” özelliğinden yararlanır. Çünkü daha önce üzerinde kafa yorduğumuz kelimeler sonradan hiç farkına varmadığımız bir anda dilimizin ucuna gelebilir. Örneğin Erickson çiçekçilik yapan bir hastasına bitkiler hakkında konuşurken gelişim, değişim, rahatlık, güzellik, renk gibi kelimeleri bol bol kullanırdı ki gelişim ve değişim için hastanın beyni önceden hazır olsun ve değişimi meydana getirecek düşünce tohumları (kelimeler ve kavramlar) hastanın zihnine daha kolay atılsın. 
Seeding Erickson’un en önemli ve etkili telkin tekniklerindendir. Seeding edebiyattaki “foreshadowing” (önceden sezdirme) kavramına benzer. Yazar bir fikri açıklamadan önce bu fikri ima eder. Üstü kapalı olarak anlatır. Burada olduğu gibi insanlar seeding mekanizmasını günlük yaşamda da farkında olmadan kullanırlar. Duygulanan ve içinden ağlama isteği geçen birisi daha hiç gözyaşı gelmeden önce elleri ile gözlerine dokunabilir, gözlerini işaret edebilir. Seeding bize bir sonraki hareketin ne ya da nerede olacağı hakkında gizli bilgi verir (Zeig & Lankton 1985). 
SONUÇLAR
1.İndirekt yaklaşım bir kimsede değişimi meydana getirmenin en direkt yoludur (Zeig, 1985 S.56)
2. Hipnoz hemen hemen her insana manipülasyonu çağrıştırır. Bir Ericksonian 
paradox. Manipülatörlerin en ustası en fazla özgürlük verendir. (Erickson,M. &
Rossi, E. 1979-1980 s.13) 

Kaynak:hipnoterapi.com


DİREKT VE İNDİREKT YAKLAŞIMI KARŞILAŞTIRIN



FİLOZOF DİYOJEN
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayışı ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin bir şekilde şu karşılığı verir:
- Ben çekilirim!!
Diyojen “Sensin salak” diyerek yanıt verseydi direkt yaklaşımı kullanırdı. “Ben çekilirim” diyerek indirekt yaklaşımı kullanmıştır.
AKIL VERGİSİ
İşte indirekt yaklaşıma başka bir örnek daha:Dostlarından biri, Fransız kralı 15. Lui' ye:
- Majesteleri, akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü?
Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder. Kral, alaylı alaylı gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
BÜYÜK KULAKLAR
İşte sevdiğim bir indirekt yaklaşım örneği daha:
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:
- Efendim, kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi? Galile:
- Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler de bir eşşeğe göre fazla küçük sayılmaz mı?

EL KALDIRMA İNDÜKSİYONU
Milton Erickson’un çok bilinen ve bir çok kaynakta yer alan el kaldırma indüksiyonu (Hipnozu başlatma tekniği) aşağıdadır:
Sandalyenizin arkasına yaslanabilir ve dizlerinizin üzerine koyduğunuz ellerinize dikkatinizi vererek gevşeyebilirsiniz (Hipnoterapist pozisyonu gösterir. Her iki el bacakların üzerine konulmalıdır ve eller birbirine değmemelidir.) Şimdi parmak uçlarınızdaki gevşemeyi hissederseniz bu durum size daha önce yaşadığınız benzer duyguları çağrıştırabilir.)
Bu noktada ilave edilebilecek opsiyonel telkinler: Şimdi elleriniz dizlerinizin üzerinde dinlenirken 3-4 derin nefes alabilirsiniz. Bunu yaptıkça ne olduğuna dikkat ediniz. (Danışan derin nefesler aldıkça terapist konuşmasına ara verir. Nefes aldığınız sırada ellerinizin kendiliğinden hafifçe yükseldiğini ve tüy gibi hafiflediğini fark ediniz. Ellerinizi izlemeye devam ettiğinizde (Bu cümle nefes almayla eş zamanlı söylenir) hangi elinizin daha fazla hafifleyeceğini merak edebilirsiniz. Elinizdeki ilginç algılamaya dikkat ederken ellerinizden biri hafifleyecek. (Nefes almayla eş zamanlı olarak söylenir).
Elbisenizin kumaşının dokusunu parmaklarınızla hissetmeye devam ettiğinizde sanki elinizin daha da hafiflediğini hissedeceksiniz. Gerçekten hangi elinizin daha önce hafiflemeye başlayacağını bilmiyorum. (Hipnoterapiste açıklama: Sorduğunuz soru eğer eliniz hareket ederse sorusu değildir. Sorduğunuz soru hangi parmak hareket edecek sorusudur).
Belki baş parmağınız belki işaret parmağınız belki de diğer parmaklar hareket etmeye başladıkça bileğiniz yukarıya kalkmaya başlayacaktır. Bileğiniz kalktığı sırada dirseğiniz de bükülebilir. Dirseğiniz bükülürken bileğiniz yükseliyor………….ve daha da yükseliyor. (Bu cümle nefes alış ile eş zamanlı olarak söylenir. Ve eliniz yükselirken göz kapaklarınız elinizin yükselişiyle bağlantılı olarak düşmeye başlar. Ve eliniz gittikçe yükselirken muhtemelen dirseğiniz yükselecek bu yüzden eliniz yüzünüze yaklaşır. Eliniz yüzünüze yakınlaştığında siz derin bir nefes alıp gözlerinizi kapatıp transa geçinceye kadar elinizin hareketi yavaşlıyor.
Eliniz yavaşça yüzünüze doğru hareket edebilir ancak eliniz yüzünüze dokunana kadar transa girmeyeceksiniz.
 Kaynak:hipnoterapi.com

Sayfalar

Popüler Yayınlar