(Kurumsal şirketlerin zafiyeti noktasına gelen personel davranışları ve bunların toplumsal iş ahlakı, iş etiği üzerine etkilerini irdeleyen bir yazı.)
Kurumsallaşma, kurum olmak, kurumsal bir
yapının parçası olmak. İş hayatına adım atan işveren veya çalışan herkesin
hedefi, hayali. Büyük bütçeli işler, ticari itibar, artan pazar payları ve ele
geçen gücün kötüye kullanımı. Bataklığa iyi niyet taşları döşeyerek yürünen
zorlu yolun sonunda unutulan, geçmişte kalan zorluklar, yaşanan bu zorlukların
artık diğerlerine yaşatılacağı zamanlar. Evet aşina olduğumuz, sürekli
tekrarlanan film senaryolarına benziyor ama şirketlerimizin gidişatı da aynen
böyle. İş hayatına ister işveren ister çalışan olarak yeni adım atan genç ve
tecrübesiz her girişimci muhatap olduğu çevrenin ne kadar tahammülsüz,
acımasız ve duygusuz olduğundan yakınır.
Öyledir de gerçekten. Ancak bu ortamda
kavrulurken kısa sürede aynı özelliklerin kendinde vücut bulduğunu fark etmez.
Ticaret hayatına kurumsal bir yapı içerisinde atılmamış bireyler bunu pek fazla
idrak edemezler ancak kurumsal yapıların bireylere yüklediği
sorumluluklarda etik hiç de öncelikli değildir. Önceliği kar olan sistemin insan
odaklı çalışmamasından dolayı ticaretin insani tarafı göz ardı edilir ve bu da
zamanla kurumsal yapıların zaafı haline gelir.
Kendisi gibi yüzlerce, hatta binlerce bireyin
çalıştığı kurumlarda insan, hatalarının göz ardı edilebileceğini düşünür. Göz
ardı edilmesine alışılan hatalar zamanla hata olarak algılanmaktan çıkar. Bir
süre sonra ise hatasından söz edilmesi dahi, insanı, muhatabını red veya
inkar psikolojisine götürür. Örneğin kurumsal yapının deyim yerindeyse çömez
personeli öncelikle muhataplarını elinden geldiğince dikkate almaya sorunlarını
çözmeye çalışır.
Bir süre sonra iş yoğunluğu bahanesini
kullanarak kendisine aksettirilen soru veya sorunların
sadece halledebilecekleri ile ilgilenmeyi yeterli görür. Bu sırada diğer
konular için muhataplarını yönlendirmeyi veya cevaplamayı gerekli görmez. Bir
süre sonra ilgilenilecek konular sadece acil olanlara indirgenir. Yine kendisi
için acil olmayan bir konunun muhatabı açısından acil veya en azından
gerekli olabileceğini düşünmez ve herhangi bir geri bildirim yapma gereği
de duymaz. Eğer bu noktada bir talep gelirse "ben size döneceğim" joker
hakkı kullanılır ancak dönüş yapmak elzem değildir. İş ahlakının yozlaşmaya,
insanlar arası güvenin azalmaya, işin keyfinin kaçmaya başladığı nokta tam da
burasıdır. Bundan sonra, bu yola başvuruldukça, aslında iş hayatının temel taşı
olan "sözün kıymeti"kaybolmaya, ahlaksızlık normalleşmeye başlar.
Eğer buna tahammül etmeyen bir muhatap çıkar da
kurumsal firmanın kendini sorgulanamaz hisseden personeline bu gerçekliği ifade
ederse, beklenmedik ve hiç de adil olmayan bir tepkiyle karşılaşır. Çünkü artık
onun için doğru olan ve normal olan, ahlaki olan, insani olan değil, ticari
olan, zoraki olandır. Bir kurumsal şirket, iş hacmi dolayısıyla,
tedarikçi olsun, müşteri olsun, binlerce kurumsal olmayan şirket veya
şahısla muhatap olduğundan ve aynı zamanda genellikle de bunlar için rol model
olduğundan, bu ahlaksızlık hızla yayılmaya, toplumun genel özelliği olmaya
başlar. Artık kimseden etik ve ahlak beklenemez hale gelir. Şu an kanunlarla
yoluna koyulamayacak, bu gelenek, görgü ve etik yoksunluğunu yaşamaktayız. "Size döneceğim" gibi
basit sözlerin tutulmaması ile iş yerlerinin güvensiz, çeklerin karşılıksız,
malların ayıplı çıkması arasında bir fark yoktur. Çünkü bunların tamamı başta
kendi sözünü, yani kendini olmak üzere, insanları önemsememekten kaynaklanır.
Tedarikçinizi önemsemez, müşterinizi
önemsemez, nihayetinde personelinizi önemsemezsiniz. Yapılan tüm işlerin,
sunulan tüm hizmet ve ürünlerin insan için olduğunu unutur, kar için olduğunu
düşünmeye başlar ve bu yolda herşeyi mübah görürsünüz. Bu sorunun çözümü;
kapitalist sistemin yarattığı insan kaynakları birimlerinin
sömürülecek insan akışını sağlamaktan ziyade elindeki en büyük hazine olan
kaynağı doğru kullanma, topluma faydalı hale getirme üzerine yoğunlaşmasından
geçer.
Eğitimler, süreçlerin nasıl hızlandırılacağı
üzerine değil, memnuniyetin nasıl artırılacağı üzerine eğilmelidir. Kolay ve
hileli yollardan sağlanabilecek müdür veya patron takdiri yerine, zor ama
hem şahıs hem de temsil ettiği şirket için kalıcı etkileri olan muhatap takdiri hedefleyen
bir iş ahlakı eğitimi verilmelidir.
Bu eğer şirketlerin benimsemeyeceği bir yöntem
ise o zaman aileler, okullar, üniversiteler bu işi üstlenmeli, kısır döngüye
mahkum düzenin değişmesi için gereken temelden yapılmalıdır. Şu sıralar Amerikan, Çin ve Türk
şirketlerinde bu etik yoksunluğu gözle görülür durumdayken, Çin'in hızla
iyileşme sürecinde olduğunu, Amerika'nın en azından tüketici odaklı
olduğunu, Avrupa genelinde ise iş etiği konusunda durumun çok daha iyi
olduğunu hissedebiliyoruz. Şirketlerimizin acilen personel davranışlarını
gözden geçirmeleri, ahlaki davranış prosedürleri ve kontrol mekanizmaları
oluşturmaları, insan ve memnuniyet odaklı hale gelmeleri
gerekmektedir. Aksi halde hepimiz, biri bize dönecek diye bekliyor
olacağız.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder