Motive olamıyorum Diyenlere 2. Yazı

Motivasyon günümüzde birçok insanın ortak sorunu. Özellikle anne babalar ve eğitimciler, çocuklarını motive edemediklerinden, çocuklar da derslerde başarılı olamamaktan şikâyetçi.

Durum böyle olunca çocuklarla yetişkinler arasında iletişim sorunları yaşanmaya başlıyor. Çocuklar ise bir türlü motive olamadıkları için istedikleri başarıyı gösteremiyor.

Ebeveynlerinden ve öğretmenlerinden çoğu zaman olumsuz mesajlar alıyorlar.

Peki, o halde ne yapmalı? Herkesin şikayet ettiği motivasyon sorunu nasıl çözülür?

Öncelikle sorunun kaynağına inmek gerekir. Yani sorunu kimler yaşıyor? Tabii ki çocuklarımız. O zaman çocuklarımız yani öğrenciler ne yapmalı ki büyük bir istekle çalışmaya başlasınlar. Şimdi de bu soruya cevap verelim.

Motivasyonu, bir işi yapmak için bireyin içinde duyduğu güçlü bir istek olarak tanımlıyoruz. Yani istek ne kadar güçlü ise o kadar motive olunmuş demektir. Örneğin, “sinemaya gitmek” için güçlü bir isteğiniz varsa mutlaka uygun bir zaman aralığı bulup gidersiniz. Aslında hayatımızdaki bütün işler için de durum böyle değil midir? Yani birinci adım, “istemek”tir. Bir Fransız atasözü: “Bir atı suya ütebilirsiniz; ama ona zorla su içiremezsiniz.” der. Biz de ise bunun karşılığı “Zorla güzellik olmaz.

İkinci adım ise, uzak ve yakın hedeflerin ne olduğunu belirlemektir. Şu da unutulmamalı ki uzak hedeflere ulaşmak, yakın hedeflerin gerçekleşmesine bağlıdır. Yani ders çalışmak, diploma almak, başarılı olmak, kariyer yapmak gibi bir sıralama çıkıyor karşımıza. Bu denklemde yakın hedef ders çalışmak, uzak hedef ise kariyer yapmak veya başarılı olmaktır.

Üçüncü adım, “başlamak”tır. En büyük sorunlardan birisidir ders çalışmaya başlamak. Çeşitli etkenler, çoğu zaman engel olur bize. Bazen televizyon, bazen bilgisayar veya internet, bazen arkadaşlarımız ve dostlarımızdır. Aslında asıl engel biziz; engel, kendimizi çalışmaya ve başarılı olmaya ikna edememiş olmamızdır. Uzak hedefimize yeterince kilitlenmeyişimiz ve bunun sonucunda da yakın hedefimize asılmayışımızdır.

“Ders çalışmaya başlayamamak” sorununu yakın hedefi küçülterek giderebiliriz. Örneğin, ÖSS veya OKS gibi milyonlarca öğrencinin hazırlandığı bir sınava hazırlanıyorsak ve günlük belirli süre ders çalışmamız ve soru çözmemiz gerekiyorsa hemen yapmamız gerekenleri küçük parçalara ayırmalıyız. Büyük lokmaları yutmaya çalıştığımızda sorunlar yaşadığımız gibi, ara vermeden ve bizi çokça yoracak bir tempoda çalışmak öğrendiklerimizi hazmedememe sorunu yaşatır bize. Yediklerimizden tat almak için küçük lokmalar halinde ve tane tane yememiz gerektiği gibi, çalıştığımız konuları öğrenmemiz içinde konuları parçaları ayırmalıyız.

Başlayamamak” sorununu gidermek diğer çözüm yolu da ders çalışmaya hemen başlamaktır. Yani şartlar ne olursa olsun hemencecik başlayalım. Gerekirse sonra mola verebiliriz. Unutmayın, “erken kalkan yol alır.”

Dördüncü adım da “beklememek”tir. Yani hemen yola koyulmaktır. Motive olamayanların çoğu kendilerine ilham gelmesini bekler. Bu kişiler “Bir ilham gelsin de o zaman aslanlar gibi çalışırım” der. Oysa ki ilham sanatçılara, yazarlara, şairlere ve ressamlara gelir. Onlara da her zaman gelmez “ilham” denilen sihirli değnek. İstenilen, sevilen, arzu edilen şeyler için ilham usulca ve sessizce gelir. Televizyonda güzel bir program, tam donanımlı bir bilgisayar, hemen dünyaya açılabileceğimiz bir internet ve cep telefonumuz kadar bize yakın ve mesajlarıyla sürekli yanımızda hissettiğimiz arkadaşlarımız olduğu sürece ilham yanımıza uğramaz olur.

Bu nedenlerle başarı denklemi öğrencilerin düşündüğü: 
1 - "Ders çalışma isteğinin uyanması"
2 - "Ders çalışmaya başlamak ve sürdürmek"
3- "Başarı” gibi değildir

Bu denklemde küçük bir yer değişikliği yapmamız gerekir. 

Yani başarılı olmak için
1 - "Ders çalışmaya başlamak ve sürdürmek"
2 - "Çalışma isteğinin uyanması"
3 - "Başarı” şeklinde bir denklem oluşturmalı.

Bu denklemin çalışması için ders çalışmaya başarılı olunan ve sevilen dersle başlamalı. Böylece sıkılıp çalışma odasını terk etmek gibi bir sorunla karşılaşma ihtimali azalır.

Beşinci adımda ise “hayır” demeyi bilmektir. Her şeyden önce kendimize hayır demeliyiz. Yani tembelliğimize ve bizi tembelliğe iten, çalışmaktan alı koyan, dostlarımız gibi görünün ama bizi başarıdan ve öğrenmeden uzaklaştıran yersiz arkadaş davetlerine, zamansız televizyon programlarına, saatlerimizi alan bilgisayarımıza “hayır” demeyi öğrenmeliyiz. Bunlarla ders konusunda tercih yapmalıyız. Bu tercihlerimizde önceliğimiz derslerimiz olmalı. Yani kendimize temel bir başarı ilkesi belirlemeyiz. Önce ders, sonra televizyon gibi.

Başarılı olmak çalışmayı sevmekle mümkündür. Çalışmayı sevmek içinde başarılı olmayı gerçekten ve yürekten istemek gerekir. Yaşadıklarımıza yer yer geri dönüp baktığımızda “keşkeler” yerine “iyi ki yaptımlar” olsun istiyorsak sevdiklerimize ve kendimize karşı sorumluluklarımızı zamanında ve yapılması gerektiği gibi yapmamız gerekir.

Unutmayın, motivasyonsuzluk problemini oluşturan biziz, bunu çözmek için sihirli bir değneğe ihtiyacımız yok. Öncelikle bunu sorun olarak kabul etmemiz ve kurtulmak için niyetlenmemiz gerekir. Sonrasında ise yukarıda sıraladığımız adımları sırasıyla uygulamak kalıyor.

Sevgiyle kalın ...

ÖSS birincisi Mücahit Erdoğan ile başarısının SIRLARI

Büyük başarılar, kolay kazanılmıyor. Fedakârlık, emek, sabır ve inanç gerekiyor.

Bir de doğru çalışmak.

Doğru bir strateji ile çalışmak; başarının birinci kuralı.

Elbette ki zorluklar, engeller, sıkıntılar olacak.

Ama hepsini aşabileceğinizi görmek, başarabileceğinize yürekten inanmak; düştüğünüz yerden azimle kalkabilmek, hedefinize kilitlenmek, umuda sarılmak; sonuçta “Her şeye değdi” diyebilme mutluluğunu ve huzurunu getiriyor.

Bu
mutluluk ve huzur; elinden gelenin en iyisini yapma duygusu, yaşanmaya değer.

ÖSS Eşit Ağırlık (EA) 2 birincisi Mücahit Erdoğan’la başarılarının sırlarını konuştuk.
O, bu işi bir numara olarak nasıl tamamladı?
Bir şampiyon olarak nasıl çalıştı, nelere dikkat etti?
Ne zaman hazırlanmaya başladı?
Kendini nasıl motive etti?
Sınavı nasıl yönetti?
Bütün bunları detaylarıyla, ÖSS’ye hazırlanan dostlarıma başarılı bir model olması ümidiyle, bir eğitimci gözüyle öğrenmeye çalıştım.
Mücahit’le mezun olduğu Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi’nde konuştuk.
Okul, köklü ve çok başarılı bir lise. Geçtiğimiz yıl, kuruluşunun 160. yılını kutlamış. Bu yıl da, ÖSS’ye damgasını vurmuş İstanbul’un first class liselerinden. Sayısal 1 Türkiye ikincisi Emrah Doğan ve Sözel 2 Türkiye birincisi Ömer Faruk Topal da bu liseden.
Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi’nin başarıları kadar mimarisi de çok etkileyici. Çok estetik bir tarihi mimarinin içerisinde, yüksek tavanlı rahat sınıflar, akıllı tahtalar, her sınıfta projeksiyon cihazları, laboratuarları ve başarılı kadrosuyla İstanbul’un Top Ten okullarından.
Okul müdürü Mücahit Yentürk’le de sohbet etme fırsatı buldum. Mücahit bey, işini severek yaptığı her halinden belli, pozitif enerji veren, dinamik, heyecanlı, coşku dolu sempatik birisi. Kayıt için gelen, pırıl pırıl, gözlerinden zekâ fışkıran çocuklarla ilgilenişine tanık oldum. Orada, çocukların gözlerindeki pırıltıyı hissettim. Heyecan duydum. Müdür beyin, onlara değer verişi, yüreklendirmesi beni çok etkiledi.
Elbette, bu başarılar kolay elde edilmiyor. Ülkemizde başarı çabuk harcanan bir değer, ne yazık ki. Böyle başarılı okullara, böyle başarılı öğrencilere neler yapılıyor bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var; (biraz karamsar olacak, ancak yine de söylemeliyim) ülkemizde en az takdir edilen şey; başarıdır, desem yanlış olmaz, herhalde.
Başarılı insanların önlerine engeller çıkarmada; herhalde, dünyada bizden daha ileri bir ülke yoktur. Sözle, “Marifet iltifata tabiidir” diye de sağda solda söyler dururuz. Ama icraatta, marifetli insanı, bin pişman etmede üstümüze yoktur.
Sonra da, bu insanlar neden başka ülkelere gidiyor diye ağıtlar yakarız.
Böyle muhteşem gençlerimizi görünce ben yine coştum. Oysa konumuz bu değil. (Bu arada; öğrenilmiş çaresizliklerin kırılması ile ilgili yazımı unutmuş değilim.)
Bu muhteşem başarısı için başta Mücahit’i, emeği geçen ailesini, İstanbul Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi öğretmenlerini, FEM Dershanesi Fatih Sultan şubesi öğretmenlerini tebrik ederim. Başarılarını yürekten kutluyor ve alkışlıyorum.


Haydi, şimdi arkanıza yaslanın ve bu beyin harikası arkadaşımızın söylediklerine kulak verin.


180 sorunun hepsini doğru yapma niyetim vardı.

Çok büyük fedakârlıklarda bulundun. Büyük zorluklar aştın ve hayallerine ulaştın. Sonucu öğrenince neler hissettin? Mesela, öğrenir öğrenmez kendi kendine ne dedin? Neler düşündün? Böyle bir başarı hedefliyor muydun ve bekliyor muydun?


Böyle bir başarıyı hedef olarak kendime koymuştum, çalışmaya başladığım zamanlar. 180 sorunun hepsini doğru yapmak gibi bir niyetim vardı. Ama sınav sonrası sonuçlara bakınca pek bir ümidim kalmamıştı. Sonucu öğrenince ilk anda şok oldum. Çünkü böyle bir sonuç beklemiyorduk. “Belki ilk on olabilir” demişti rehberlikçimiz de. Şoku atlatınca çok sevindim tabi. Arkadaşlarım ve hocalar da yanımdaydı, beraber paylaştık bu mutluluğu.


Kaç puan ve hangi derslerden kaçar net yaptın?


SAY-2: 373, EA-2: 379 puan
Türkçe; 1 yanlış, Sos-1; 1yanlış, Mat1; 0 yanlış, Fen-1; 2yanlış, Ed-Sos; 2yanlış, Mat-2; 0 yanlış, Fen-2; 3 yanlış.


Nereyi tercih ediyorsun?
Cerrahpaşa İngilizce Tıp ilk tercihim.
Hayırlı olsun. Cerrahpaşa İngilizce Tıp’ı ne zamandan beri hedefliyordun?
Çalışmaya başladım zamandan beri aşağı yukarı böyle bir hedefim vardı. Hatta 11. sınıfta rehberlik dersinde geleceğe yazdığımız mektupta Cerrahpaşa İngilizce tıptan mezun olduğumu yazmıştım.


İyi bir hedefin varsa iyi bir başlangıç yap!


ÖSS’ye hazırlanmaya kaçıncı sınıfta başladın?

9. sınıftan beri dershaneye gidiyorum ama asıl çalışmaya 11. Sınıfta başladım, demek daha doğru olur.
Başarında en çok etkisi olan şeyler neler?

Çalışmaya erken başlayıp yapılacak şeyleri önceden bitirmek, konularda eksik olduğumuz noktaları tespit edip bunları gidermeye çalışmak.


Doğru ve etkili bir program


Nasıl bir programla çalıştın? Mesela, Matematiği ve Türkçeyi nasıl çalıştın?

Matematik soru çözmekle ilerleyen bir ders. Erken başladık demiştim, bu çalışma biraz da matematikle başladı doğrusu. Konuları hızlı bir şekilde işledik. Daha sonra bu konular üzerine gerek okulda gerek dershanede bolca soru çözüp konuları ayrıntılarıyla öğrendik.
Sözel konuları 11. Sınıf bitince yaz tatilinde çalıştık. Dershanenin verdiği program buydu. Sözel konusunda eşit ağırlıkçı arkadaşlarımdan çok büyük fayda gördüm. Ben onlara sözel sorularımı sorardım, onlar da bana sayısal sorularını. Okuldaki sınıf arkadaşlarım da çok yardımcı oldular. Mesela, edebiyat sınavlarında önce oturup hep beraber ders çalışırdık. Önceki gün evde çalışmış olanlar bildiklerini bize anlatırdı genelde. Biz de not tutardık.
Başarının Yüzde 99’u ter.


Günlük çalışma programın nasıldı?
Okul olduğu zamanlar; okul çıkışında dershaneye giderdik. Hafta içi derslerin olduğu günler de vardı. Dersler bitiği zaman genelde bir buçuk saat etüt, yarım saat mola şeklinde çalıştık. Okula gitmediğimiz zamanlar, sabah deneme sınavı olurduk, sonra program yine aynı olurdu.


Herkes düşer ama kalkanlar kazanır.


Senin de motivasyonun düştüğü inancının kırıldığı zamanlar oldu mu? Böyle zamanlarda kendini nasıl motive ediyordun?

Bu kadar yoğun bir tempo olunca insan ister istemez yoruluyor, çoğu zaman bırakıp gitmek istiyor. Böyle zamanlarda hocalarım ve arkadaşlarım sayesinde toparlandım diyebilirim. Sonuçta yapmanız gereken bir iş var; bu bir gerçek. Tabi çalıştıkça azalıyor her şey.
Bu yüzden hocalar da arkadaşlarım da hep biraz daha gayret etmem gerektiğini söylediler. Gerektiğinde rehberlikçi hocam bana dinlenmem için fırsat verdi. Arkadaşlarım da moralimi düzeltmek için ellerinden geleni yaptılar, sağ olsunlar.


Annen ve babanın meslekleri nedir?


Babam öğretmen, şu anda müdür yardımcısı; annem ev hanımı.


Bu süreçte ailenle ilişkilerin, iletişimin nasıldı; yani onlarla aran nasıldı?

Ailemle aram hep iyi oldu bugüne kadar. Onlar da benim bu işi yapabileceğimi düşündüler. Gereksiz yere stres yapmadılar. Çalışmam gerektiğini, ama asla hırs yapıp da kendimi gereksiz yere yormamam gerektiğini söylediler. Benim için her türlü fedakârlığı da göze aldılar. Ne kadar teşekkür etsem azdır.



Şöyle geriye dönüp baktığında “İyi ki yaptım” diyeceğin en önemli şey nedir?
Çalışmaya erken başlamış olmak. Bunun gerçekten çok büyük faydasını gördüm. Biz 12. Sınıfa geçtiğimizde konuların çoğunu daha önce işlemiştik. O yüzden çok rahattım. Konuları ilk defa gören arkadaşlarımı da görünce yapacak işlerin gerçekten çok azalmış olduğunu gördüm.


Peki, “Keşke yapmasaydım” diyeceğin ne var?

Bazen çalışmayı uzun süre bıraktığım olmuştu. O vakitleri de çok daha iyi değerlendirebilirdim. Bir de derslerle ilgili tuttuğum notları düzenli bir şekilde saklamış olmayı çok isterdim. Özellikle sene sonuna doğru tekrar yapmak gerektiğinde bunun çok sıkıntısını yaşadım.


Son vuruş!


Son bir ayda nasıl bir programla çalıştın?
Her sabah bir deneme oluyorduk. Daha sonra çözemediğimiz soruları birbirimize sorup bilmediğimiz şeyler varsa öğrenmeye çalışıyorduk. Konu tekrarı yapıyorduk. Çeşitli soysal aktiviteler de yaptığımız olmuştu.

Bu süreçte, televizyonla ve internetle aran nasıldı?
Televizyonla aram hiçbir zaman iyi olmadı. Arada sırada dizi izlemişimdir. Ama bilgisayarla olan bağımı pek koparmadım, desem yalan olmaz. Özellikle arkadaşlarla beraber çok fazla oyun oynadık. Okuldan çıkıp dershaneye gidene kadarki vakitleri hiç heba etmedik anlayacağınız. Haftada dört gün belki de böyle etkinliklerimiz oldu.


Sınavı nasıl buldun? Değerlendirir misin?
2008 ÖSS gerçekten çok farklı bir sınavdı. Bu sene de öyle olmasını bekliyordum. Ama beklediğimden çok daha farklı bir sınav oldu. Ben Matematikte öncüllü bir soru ilk kez 2009 ÖSS de gördüm. Türkçe’de tam 8 tane “hangisi çıkarılamaz” şeklinde soru vardı. Edebiyatta ezbere dayalı çok fazla soru yoktu. Daha önce böyle bir sınava giren olmamıştır sanırım.


Panikledim ama üstesinden geldim.


Nasıl bir sınav yaşadın? Sınavdaki psikolojik yönetimin nasıldı?

Türkçe ve sosyal çok değişikti malum. Mat-1 ve Fen-1 biraz daha kolay geldi o yüzden rahatladım. Ama Mat-2 de daha ilk sorum öncüllü olunca, hemen birkaç soru arkasından yine öncüllü bir soru daha olunca şaşırdım kaldım tabi. Çok panik yaptım o anda. Ama bunun bir işe yaramayacağı belliydi; o yüzden kendimi toplamaya çalıştım. Süre sıkıntısı da çok yaşamadığımı fark edince sorular bittiğinde içim biraz daha rahatladı. Ama çok fazla emin olmadığım soru vardı. Elimden geldiğince bir şeyler yaptım ama yine de bir kısmı öylece kaldı. Bu da sınav sonrası moralimin biraz bozuk olmasına neden oldu.


Hangi sırayla soruları çözdün?

Önce Türkçe, Sos-1 ve Mat-1 sorularını çözdüm. Daha sonra on tane Ed-Sos sorusu çözdüm sonra Fen-1’in tamamını. Sonra yine on tane Ed-Sos sonra Mat-2. Mat-2 de bitince kalan Ed-Sos sorularını çözüp Fen-2 yi bitirdim. Sonra kontrol ettim emin olmadıklarımı.


Kodlama stratejin nasıldı? Soruları nasıl kodladın?

Her sayfayı bitirdiğimde o sayfadaki soruları kodladım. Nerdeyse bugüne kadar hep böyle çözdüm sınavları.


Sınavda yanında neler vardı?

Dört tane kalem, iki silgi, yeterince uç, saat, ilaç, su ve biraz da kuru üzüm. Kalem ve silgi olayını biraz abartmış olabilirim tabi.


Sınava girmeden önceki cumartesi günü ve akşamı neler yaptın?

Sabah arkadaşlar ve hocalarla kahvaltı yaptık ve vedalaştık. Daha sonra anneannemlere gittim. Küçük kardeşim de SBS ye girmişti. Akşam eve döndük annem, babam ve ben. Ders çalışmadım. Daha çok dinlenmekle geçti vaktim.


Sınava girmeden hemen önce neler yaptın?

Aslında hiçbir şey. Her sabahki gibi bir kahvaltı yaptım ve evden çıktık. Sınav yerine gittik.
Büyük insanların büyük hedefleri vardır!


Üniversite sonrası hedeflerin nelerdir?

Akademik kariyer yapmayı düşünüyorum. İlerde belki bir hastalığa çare buluruz ya da yeni bir şey keşfedip insanlığa faydalı bir iş yaparız.


Ne gibi hobilerin var?

Yabancı dili çok seviyorum. Birçok insan hiç sevmez ama benim gerçekten eğlendiğim bir iş bu. İlerde en az dört yabancı dil konuşabilmek istiyorum. Bu hedef için tatillerde, boş vakitlerde kitapları karıştırdığım çok oluyor. Onun dışında kitap okumak da yaptığım şeyler arasında sayılabilir. Çeşitli hamur işi yiyecekleri yapmak da çok hoşuma gidiyor ayrıca.


Erken kalkan yol alır.


ÖSS’ye hazırlanan arkadaşlarımıza neler önerirsin?

Dediğim gibi erken başlamak çok önemli bence. Çünkü yapılacak çok iş var. Ne kadar erken başlarlarsa o kadar iyi. Eksiklerini kapatmaları da çok önemli onları tespit etmek için uğraşsınlar. Morallerini yüksek tutsunlar. Çalışma isteklerini kaybettikleri zaman küçük molalar versinler. Kendilerine zaman ayırsınlar, arkadaşlarıyla ya da aileleriyle zaman zaman başka yerlere gitsinler, gezsinler.


Son olarak neler söylersin?

Bugüne kadar bana tek bir harf dahi öğreten herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu sene sınava girecek arkadaşlara da başarılar diliyorum.


Bir türlü MOTİVE olamıyorum DİYENLER BURAYA!

Bir türlü motive olamıyorum! Motivasyonum kırıldı!

Bir türlü motive olamıyorum!
Motivasyonum kırıldı!
Ah bir motive olabilsem çalışmaya başlayacağım!
Bazen, enerjimizin tükendiği; yaptığımız işe karşı isteğimizin dibe vurduğu, bir bıkkınlığın kara bir bulut gibi üzerimize çöktüğü zamanlar olur.
Belki, bazılarınız içinden: “Keşke bazen olsa!” diye söyleniyor olabilir.
Motivasyon; çağımızın sihirli kelimelerinden biridir.
Başarılı insanların, bitmez tükenmez enerji kaynağı; güçlü motivasyonlarıdır.
İster okul sıralarında öğrenci olun, ister bir iş yerinde yönetici ya da çalışan olun, motivasyonunuz yoksa; başarınız da yoktur.
Çünkü motivasyon, sizi harekete geçiren duygudur.
O sihirli duyguyu yakaladığınızda; sizde sihirli şeyler olmaya başlar.
Hidayet Türkoğlu, o muhteşem üçlüklerini ancak iyi motive olduğunda atabilir.
Arda, o harika şutlarını iyi motive olduğunda çekebilir.
Başarılı öğrenciler, sınavlarda; beyin güçlerini, iyi motive olduklarında kullanabilirler.
Bunları istedikleri gibi yapamadıklarında yine; Hido, Hidodur; Arda, Ardadır. Ama sadece bir şey değişmiştir; motivasyonları.
Çünkü motive olamadıklarında, gerçek performanslarını kullanamazlar.
Bu sporda da böyledir, iş yerinde de, okulda da…
Beynimizin Limbik (duygu ile ilgili bölüm) sistemini kullanmadan, doruk performansa ulaşmamız mümkün değildir.
Sporda, bunun önemini belli oranda anlamış bulunuyoruz.
Bu nedenle, son yıllarda bazı kulüpler, sporcuların motivasyonları ile ilgilenen uzmanlar çalıştırmaktadırlar.
Ama bir türlü eğitimde motivasyonun önemini anlamış değiliz. Bu konuda eğitim politikalarını oluşturanların çok ilkel düşünceleri olduğunu düşünüyorum.
Öğrencilerimiz motive değil; çünkü öğretmenlerimiz motive değil.
Okullarımızın çoşku ve öğrenme damarları kesilmiş gibi; herkes de bir bıkkınlık ve yılgınlık var.
Bu durumu, değerli Felsefecimiz Ahmet İnam, yazılarında çok etkili bir şekilde anlatıyor.
Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’nun bu konulara eğilmesini bekliyoruz.
Enerjisi tükenmiş bir öğretmenden ve öğrenciden ne bekleyebilirsiniz?
Mesela çok merak ediyorum; Milli Eğitimde bu konuyla ilgilenen bir danışman veya bir uzman var mıdır?
Neyse, biz konumuza dönelim.
Peki, nasıl motive olabiliriz?

1- Hedefini belirle

Birçok kimse; neredeyse, hayatta hiçbir hedefi olmadan yaşar.
Okula giden öğrenci hedefsiz gider. İşe giden işçi hedefsiz çalışır.
Bunda; hedef belirleme bilincimizin düşüklüğü yanında tabii, hayal kırıklıklarımızın da etkisi büyük.
Beynimiz, bir hedef belirlediğimizde; neler yapmamız gerektiğini de sıralıyor. Böylelikle, o hedefe nasıl ulaşacağımızı belirlemeye başlarız.
Şu bir gerçektir ki; hedefimiz yoksa başarımız da yoktur.

2- Niçin buradasın?

Niçin okula gidiyorsun?
Niçin çalışıyorsun?
Niçin Üniversiteye hazırlanıyorsun?
Motivasyonun temel kaynağı; bir işi niçin yaptığınızı belirlemektir.
Bu sebepleri yazmak ve sık sık düşünmek, hedefimizle bağımızı hep canlı tutar?
Hedeflerinden uzaklaşan insanlar, niçin o işi yaptıklarını unutan insanlardır.

3- Başarırsan ne olacak?

Özellikle, ödüllerden motive olan kişiler, hedeflerine ulaştıklarının senaryolarını zihinlerinde canlandırırlarsa, hedeflerini doğru güçlü bir çekim gücü yaşarlar.

4- Başaramazsam ne olacak?

Bu da, acıdan uzaklaşarak motive olan kişilerin zihinlerinde oluşturmaları gereken bir senaryodur.
Ve tolum olarak çoğunlukla bu tür motivasyon özelliğimiz vardır.
Öğrencilerimizin çoğu; düşük not almamak için çalışır. İşyerinde çoğu işçi; sorun çıkmasın diye işini yapar.
En iyi motive olan kişiler ise hem olumlu hem olumsuz senaryoları düşünerek çalışan kişilerdir.

5- Önceliklerini belirle

Bir hedefiniz varsa artık; önceliklerinizde bir ayarlama yapmalısınız.
Bundan sonra; ne sizin için daha önde ve önemli?
İnternetten artan zamanda mı ders çalacaksınız yoksa dersten artan zamanda mı internete takılacaksınız?
Hangisi senin için önde ve önemli? Bunu çözemeyen kişinin, başarılı olması mümkün mü?

6- Hayal et.

Hayaller, yaptığınız işin enerji kaynağıdır.
Hedefinizi hayal ettiğinizde (buna biz hedef ziyareti deriz); çalışma azminiz de, konsantrasyonunuz da artar.
Ne kadar büyük ve güçlü hayalleriniz varsa, o kadar güçlü ve büyük işler başarırsınız.
Büyük düşünün!
Unutmayın her şey, önce hayalle başlar.
Hayaller, umutlarımızın can damarıdır.

Bakış Açısı ve Şükretmek

Kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç tel saç görmüş.

" Hım, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım. "
Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş.

Ertesi gün kalkmış, aynaya bakmış, kafasında iki tel saç kalmış.

" Hım. " demiş, " bugün saçımı ikiye ayıracağım."
Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş.


Bir ertesi gün yine kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var.

" Tamam, tamam. “ demiş. “ artık bugün atkuyruğu yaparım."
Öyle de yapmış ve çok çok güzel bir gün geçirmiş.


Daha bir ertesi gün aynaya baktığında, kafasında bir tek tel bile kalmamış.
" Wow! " diye bağırmış. " Bugün saç derdim yok. "


Bakış açısı her şeydir. Gerektiğinden kibar ol. Tanıdığın herkes kendi savaşını yaşamakta zaten.

Basit yaşa: Cömertçe sev, yürekten düşün sevdiklerini.


"Ayağın taşa takıldığında "Allah kahretsin" bile dememelisin, Dua etmelisin ki taşa takılan bi ayağın var.."

‎"Belki hiç birşey yolunda gitmedi; ama hiçbir şeyde beni yolumdan etmedi!"
[Che Guevara]

YAPILIRKEN HEYECAN DUYULMAYAN İŞLER BAŞARILAMAZ

Kendi başına  Secret kadar anlamlı Çekim Yasası kadar güçlü bir söz. Heyecan duyulan işler çalışmalar durmaz. Dursa da kaldığı yerden devam eder. Çünkü heyecan çekici bir güçtür ve bize kuvvet verir. 


Yani bakmak ile görmek arasındaki fark gibi. Bakan bakar ama detayları kaçırır. Gören fark eder ve bundan haz alır. Yani doğaya görürse mutlu olur. Ders çalışırken devamındaki geleceğini görürse mutlu olur. 


O zaman yapamadığımız şeyleri heyecan duyacak bir hedef bulana kadar düşünelim. Düşünüp bulduğumuzda durmadan devam edelim.

Mutluluğun 50 Şifresi

Çıkmaz Sokaklara Girmeyin: Mutluluk bizlere çeşitli yollarla ve şekillerle gelir. Ama en doyurucu olanı, emeğimiz ve yüreğimizle elde ettiklerimizden duyduğumuz hazlardır. Elbette en göze batanı da, o başarılı çalışmalar sonucu elde ettiğimiz güzelliklerdir. Ve işte çıkmaz sokaklarda dolaşmanın hüzünlü sonucu: Çalışmak, başarmak ama göze gelir korkusuyla yeterince tadına varamamak. Asılsız inançlar ve anlamsız saplantılar yüzünden mutluluğa uzak durmak...

Önce Sağlığınızı Düşünün:  Sağlığınızı yitirdiğinizde, bir gün önce tadına doyamadığınız bir yemeği, ertesi gün hastalandığınızda tatmak bile istemiyorsunuz. Değer ölçüleriniz değişiyor. Geçmişe bakarken garipleşiyorsunuz. Hele bir de, ümitsiz bir hastalıksa sizi sağlığınızdan  eden, çaresizleri, mutsuzları oynuyorsunuz. 

İçinize Kapanmayın: İnsan, yaratılışından beri her geçen gün, artan bir şekilde sosyalleşmekte ve diğer insanlara daha bağımlı hâle gelmektedir. Bütün mesele, bireysellik ile toplumsallık arasında iyi ve makul bir denge kurmaktır. Tatlı hülyalara dalmamıza, hayaller kurmamıza elbette kimseler karışamaz, ama o hayaller ve o hülyalar, düştüğümüzde yara alabileceğimiz yükseklere de çıkarmamalı bizleri. 

Aklınızı Kurtarın: Mutluluk, güzel yönü yakalama sanatıdır. Her şeyi iyi yönüyle görmek, kötüye prim vermeden, bazı şeyleri görmezden gelerek, bazı şeyleri duymazdan gelerek, bazılarını da unutarak gönül doygunluğuna ulaşmak; bir anlamda üç maymunları oynamaktır.

Alışkanlıkların Kölesi Olmayın: İnsan denen varlık yaratılırken, mayasına merak da konmuş olsa gerek. Çünkü, ilk   olarak karşılaştığı şey ne olursa olsun, bütün teferruatıyla tanımak, öğrenmek istiyor. Bu önüne geçilemez merak, insanı bazen iyiliklere ulaştırabildiği gibi, dönüşü olmayan kötü alışkanlıklara da götürebiliyor. 

Zirveye Özenmeyin: Zirve denilen yer dağ olsa; kar, tipi, fırtına çıkar, uçar gidersiniz, dal olsa kırılır düşer gidersiniz. En iyisi, göze batmayacak kadar aşağılarda, tatmin olacak kadar yukarılarda bulunmaktır. Yarınlardan emin olarak çalışmak, iyiye ve güzele ulaşmanın huzuru  içinde, mutluluğun tadına varmaktır.

Zamanı Doğru Kullanın: İnsan doğar, büyür, gelişir, yaşar ve ölür. Bu bizim kaçınılmaz gerçeğimiz. Sadece, doğumla ölüm arasında geçen zaman kişiye göre değişkendir ve bizler onun ne kadar süreceğini bilemeyiz. Mevlâna, Mesnevi'sinde, insan ömrünü bir duvarın arkasında duran yumağa benzetmiş. Bizlere sadece o ipin ucunu çekmek düşüyor. Üstelik, o yumağın ne zaman boşalacağını bilmeden...

Doğa ve Yeşille Kucaklaşın: Tabiatta bulunan hiçbir renkte, yeşildeki kadar fazla ton yok. Daha doğrusu; varsa bile o farkları böylesine büyüleyici olarak hissedemiyoruz. Yılın hangi mevsiminde olursa olsun, etrafımıza alıcı gözle baktığımızda yeşilin, sarıdan maviye uzanan o muhteşem ve büyüleyici tonlarıyla karşılaşıyoruz.

Güzel Sanatlara Yönelin: İnsan, duygu ve düşünceleriyle birlikte, özellikle, heyecanlarıyla yaşar. Güzellikler karşısında heyecan duymak, hayattaki lezzetlerin en yükseğidir. İlham denilen olay, bediî (estetik) bir heyecandır. Ruhun güzelle karşılaşması, bir anlamda güzel sanatlara atılan ilk adımdır. Çünkü o heyecanla birlikte sanat eseri ortaya çıkar. 

Yaşlanmaktan Korkmayın: Ölümün, er veya geç herkesin başına gelecek bir gerçek olduğunu kabul ettiğimizde ve ecelin ne olduğunu anladığımızda, hayata daha başka gözlerle bakabiliriz. Yaşadığımız her saniyenin değerini bilerek, her nefesten ayrı tatlar alarak mutluluğa ulaşabiliriz. Gençler ümitle, ihtiyarlar hatıralarla yaşar…

Tecrübeye Saygılı Olun: Tecrübelerden ibret almayan, başarıya ulaşamaz. İnsanın, gelişmesini tamamlaması ve sürekli mutlu olabilmesi için, kendisinden önce yaşanan acı ve tatlı olayların özümsenmesiyle günümüze kadar gelen deneyimlere ihtiyacı var.

 Sorumluluk Almaktan Kaçınmayın: Tabiatta her şey bir denge içindedir. Başarı ve mutluluk, bir tahterevallinin aşağıda kalan koluna yerleştirilmiştir. Öbür tarafa gönlünüzü, emeğinizi koyarken riskinizi de eklemezseniz, o güzellikleri yukarıya kaldıramazsınız.

Hatalardan Kaçının: Elbette hatalarımız olacak. Önemli olan, elden geldiğince dikkatli davranmak, aynı hatalara tekrar düşmemektir. Bazı küçük hataların bizi bu konuda eğittiği de söylenebilir. Yeter ki, o hatalardan gerekli dersleri çıkarabilelim.

Güven Duygusunu Yakalayın: Kendisini güvende hissetmeyen insan, parası, serveti ne kadar artısı olursa olsun, gerçek mutluluğa ulaşamaz. Mutluluk, bir anlamda rahatlamadır ve o huzuru sağlayacak tek etmen de güven duygusudur.

Danışmaktan Çekinmeyin: Bilemediğimiz konularda birilerine danışmamız, peygamberimizin önemli bir tavsiyesidir. Ama onun da önemli bir şartı var: Danışılan kişi seçkin olacak. Hani, halk arasında "Bir bilene soralım." derler ya, işte öyle… 

Alçakgönüllü Olun: Birçok insan, hayatının büyük bölümünü olduğundan farklı görünebilmek için heba edermiş. Olduğumuz gibi görünmekten çekinmemeliyiz ya da bir gayret gösterip, görünmek istediğimiz gibi olmalıyız.

Olumlu Düşünün: Başarıya giden yolda karşınıza çıkabilecek zorlukları, olağan şeylerden saymalısınız. Her şeyi hayra yormaktan daha etkileyici bir rahatlama olamaz. Bakış açısı da çok önemlidir. Olumlu düşünmenin yolu, kendinizle barışık olmaktan geçer.

Her Şeyi İyiye Yorun: Hayatta birçok şeyin gidişini durdurmanın elimizde olmadığını çok iyi biliyoruz. Onlar için bir şey yapamayız ama; yine biliyoruz ki, birçok olayı da yanlış yorumlarımızla, kendimiz içinden çıkılamaz hâle getiriyoruz. Her şeyi, en azından ilk önce iyi tarafından ele almalıyız. Birazcık pembe gözlükle bakmaya çalışmalıyız. 

İşinizi Severek Yapın: Bir kitabede bu konuya dair şunlar söylenmiş: "Seveceğin bir iş seçersen, hayatın boyunca bir an bile çalışmış olmazsın. İşini öyle sev ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın. Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşin ne kadar küçük olursa olsun, onunla ilgilen. Hayattaki dayanağın odur." 

Geniş Yürekli Olun: Karşılaştığımız güçlüklere geniş açıdan bakmayı becerebildiğimiz anda birçok sorunun kendiliğinden eriyip gittiğini görürüz. Dar açıdan baktığımızda ise başımız dertten kurtulamaz, mutluluğu bir kere daha geri çevirmiş oluruz.

Mal Mülk Hırsına Kapılmayın: Böylesine kırılgan bir ortamda, büyük hırslara kapılarak, belki de, birilerinin mutsuzluğuna yol açarak zenginlik savaşı vermek, bir anlamda, hayatı o uğurda harcamak anlamına da gelebilir. Kazanılacak çok daha güzel şeyler olduğunu unutmamalıyız. 

Bilginizi Paylaşın: Bilgi kopyalanır. Kopyalandığı yerde aynen kalır. Kısacası, bilgiyi verenin herhangi bir kaybı olmaz. Ayrıca, "öğretirken öğrenmek" bilinen bir gerçektir. Bilgiyi paylaşmayanın kusuru kıskançlıktan ibarettir. Başkası mazerettir.

Vermeleri Yarınlara Bırakmayın: Ağaçların, güllerin budama mevsimi vardır. Ancak o zaman budanırlarsa, dallanır, budaklanır, daha gürleşirler. Mevsimi kaçırırsanız eğer, tersine döner her şey. Vermeleri yarınlara bırakmayın. Gün gelir o sakladıklarınız size de yaramaz. 

Haklara Saygılı Olun: Kul hakkından korkan esnafımız, tartı yaparken kefeye fazladan bir şeyler koyar ve "Bu da benden cabası." der. O fazlalık, bir anlamda, tedbirdir. Bazısı da, daha ağır çeksin diye, kefenin altına bir şeyler yapıştırır. Ne yazık ki o zavallı insan, yakınını daha baştan sele bırakmıştır.

Başkalarıyla Yarışmayın: İnsan dediğin, her vesile ile başarılı olmak ister. Çünkü, bir sorunu kendi başına halletmenin verdiği mutluluğu, başka hiçbir şey veremez. Bir yarışta kazanılan başarının sağladığı mutluluk ise, daha anlamlı ve sevindiricidir. Ama unutmamalıyız ki, her yarışın bir galibi olduğu gibi, bir de mağlubu vardır. Her mutluluğun karşısında, bir mutsuzluk boy gösterir.

Tatlı Dilli Olun: Güzel şeyler görmek, tatlı sözler işitmek istiyor herkes. "Yumuşak söz, insandaki öfke ateşine karşı soğuk su işlevi görür." demişler. Konuşulan ağır ve sert sözlerin daha değişik ifade yolları vardır. O söylenecek şeyi, hafif olan sözlerle ifade edebiliriz. Birilerine güler yüzle ve tatlı sözlerle hitap etmekle ne kaybımız olur?  

Güler Yüzlü Olun: Ne kadar iyi niyetli ve temiz duygularla yüklü olursak olalım, karşı tarafa vereceğimiz ilk mesaj dış görünüşümüzle gerçekleşir. Karşı tarafta, bizim hakkımızda oluşan kötü izlenimi silmek, zannedilenden de zor, hatta bazen imkânsız gibidir. Her ne kadar "insanın yüzü, içinin aynasıdır." denilse de, birazcık gayret göstererek o görüntüyü iyimser hâle çevirmek elimizdedir.

Dürüst Olun: Dürüst insan, kendisine güven duyulandır. Güven duyulan bir insan olmak ise, en büyük mutluluk nedenidir. Dürüstlük mutlak bir olaydır. Belli limitleri yoktur. En küçükten en büyüğe, hiçbir ayrım yapmadan doğruluktan sapmamaktır.

Israrcı Olmayın: Dilimizde, "huyundan gitmek" diye bir deyim var. İnsanları oldukları gibi kabul etmekten daha rahatlatıcı bir davranış olamaz. Aksi halde, kendimizi bile bile sıkıntıya sokarız. Hem başkalarını kırar, hem kendimiz üzülürüz. "Dediğim dedik, çaldığım düdük" demekle, üzüntüden başka elde edebileceğiniz bir şey yoktur. Şunu iyi bilmeliyiz ki, yaralar kaşıyarak iyileştirilemez.

İyilerle Dost Olun: Gerçek dost, insana güç ânında Hızır gibi yetişendir. Ve bunu, herhangi bir karşılık gözetmeden yapandır. Canı için canını, malı için malını göz kırpmadan tehlikeye atabilendir. Gerçek dostlar, kendileri kötü olsalar bile sevdiklerine zarar veremezler.

Vefasız Olmayın: Vefasızlıklarda, dostlar tarafından aldatılmış olmak vardır. Sevilen ve güvenilenin ihaneti, kalbin derinlerinde öyle yaralar açar ki, her nefes alışınızda, her kalp atışınızda bir daha hatırlarsınız. Ahde vefa, kişinin ağzından her çıkanın bilincinde olmasıdır. Söz verip ümitlendirdikten sonra, vefasızlık yapmak kadar kötü bir davranış olamaz.

Az ve Öz Konuşun: Sözün güzelliği, cahilin anlayacağı, bilgenin zevk alacağı gibi olmasıyla ortaya çıkar. Aklı başında bir insan sözcüklere egemen olur, sözcüklerin kendisine hükmetmesine izin vermez. Ahmak insanlar ise hiddeti cesaret, dik başlılığı metanet, gururu yükseklik, gevezeliği güzel konuşma, edepsizliği meziyet zannederler. 

İnsanları Boş Yere Ümitlendirmeyin: Uçurtma göklere yükseldikçe pek güzel görünür. Onu seyretmek de, insana huzur verir. Ama aynı uçurtma bir şekilde ters dönüp yere çakılınca parçalanır, darmadağınık olur. Aynen ümitleri kırılan insanlar gibi. İnsancıkları mutsuz etmeye hakkımız yok. Sonra unutmayalım ki, aynı haksızlıklar bizlere de yapılabilir. Önemli olan sonuçlardır. 

Affetmeyi Öğrenin: Affetmek ve unutmak, karşı tarafa da, unuttuğunuzu hissettirebilmek en güzeli. Böylelikle, o insanın hatalarından dolayı pişmanlık duyması ve iyiliğe yönelme şansı da doğar. Ama bağışladığınız insanı, her karşılaştığınızda bakışlarınızla ve davranışlarınızla ezmek yolunu seçecekseniz eğer, onu doğru yola yöneltme şansını daha işin başında kaybedersiniz. Öyleyse, o insanı affetmeyin daha iyi. 

Küçük Mutluluklara Önem Verin: Mutluluğun doruğuna küçük basamaklarla çıkılır. Küçük mutlulukları yaşamak, bir anlamda küçük taşları bulup taşımak, çok daha kolay. Çünkü gözünüzü büyük taşlara dikerseniz, belki de onları kaldırmakta, taşımakta güçlüklerle karşılaşabilirsiniz. Onların meraklıları da çok olabilir. Size sıra gelmeyebilir. En iyisi, küçük mutluluklardan başlamak…

Haddinizi Bilin: Haddimizi bilmiyoruz. Günlük hayatta, hemen söze karışıp görüş bildiriyor, fetvalar veriyoruz. Durmadan çizmeyi aşmakla meşgulüz. Biri iyi bir şey yapmaya görsün. Hemen ortaya atılıp tenkidi yapıştırıyoruz. Yok şurası şöyle olmuş, yok burası böyle olmamalıymış, konuşup duruyoruz. Peki, gel de sen yap bakalım denilince de, donup kalıyoruz. "Ergene eş boşamak kolay." derler ya, bu da öyle bir şey! 

Hayatınızı Başkalarına Göre Kurmayın: Her davranışlarında başkalarının onayını arayan kimseler, hayatın birçok güzelliğini ıskalarlar. Özellikle evhamlı insanlar, kendilerini öylesine başkalarına bağlı hâle getirirler ki, yalnızca kendilerine ait olması gereken özel hayatlarını bile yeterince yaşayamazlar. Onun bunun oyuncağı hâline gelirler. Hayatları kararır.

Cenneti Şimdiden Yaşayın: Dünyevî cenneti şimdiden yaşamak o kadar zor değil. Bunun için yapılması gereken ilk şey, mutluluğun gerektirdiği eylemleri vaktinde ve zamanında, hakkıyla yerine getirmek ve ileriye ümitle bakmaktır. Üstelik o zaman, kötülüklerden uzak kalacağımız için, belki de cenneti yakalayabilmek uğruna cehennem ateşiyle yıkanmamıza gerek kalmayabilir.  

Gurur Kalkanına Sığınmayın: Her güzel şey gibi, güzel huylara ulaşmak da zor. Olay sadece olduğunuz gibi görünmekle, ya da göründüğünüz gibi olmakla bitmiyor. Bir de olmak istediğiniz gibi görünmek var ki, en zoru ve en tehlikelisi bu olsa gerek. Çünkü, istediğiniz gibi olamazsanız eğer, o görüntüye ulaşabilmek için yanlış şeyler yapmak zorunda kalıyorsunuz demektir. Mecburen gurur denen kalkana sığınıyorsunuz. Oysa o kalkan, sadece bir yönünüzü gizleyebiliyor.  Bir anlamda; kendinizi inandırıyor ama aldandığınızın farkına varamıyorsunuz. Önemli olan, kim olduğunuzun farkına vararak, olduğunuz gibi görünmenizdir. 

Yaşamı Savaşa Çevirmeyin: Her zaman istenilen sonuçlara ulaşmak kolay olmuyor elbette. Zaten senaryoyu hazır bulduğumuz için, sadece küçük detayları değiştirebiliyoruz. Fakat, sahnemiz ve dekorlarımız cennet gibi güzel. Oysa bazıları, bu oyunu farklı yorumlayıp ona göre oynama eğilimindeler. Onlara göre sahne bir savaş alanı, dekorlar birer silah, kendileri de birer savaşçı. Bütün uğraşları bu amansız savaşı kazanmak adına.

Saygıyı Elden Bırakmayın: Saygı sevginin temelidir. Saygının olmadığı yerde, sevgi yaşamaz. İnsanın, saygı duymadığı birine sevgi göstermesi beklenemez. Saygı görmek ise, layık olmakla mümkün görünse de, o ayrımı yapmak her zaman elimizde olmayabilir. Bu nedenle, insanın kendi dışındaki her şeye; yalnız insanlara değil, bütün canlılara ve eşyaya da saygı göstermesi şarttır.

Aşk İle Yaşayın: Aşk bir masaldır, bin yıllardır anlatılan. Aşk bir meseldir düşünce anlaşılan. Aşk bir sevgidir, güzelliğe duyulan. Aşk bir eylemdir, karşılıksız yapılan. Aşk bir hazinedir, yüreklerde korunan. Aşk bir ırmaktır, yükseklerde çağlayan. Aşkın gözü değil, aşka düşendir kör olan. 

Kötü Örnek Olmayın: Kolayı herkes becerir. Önemli olan; zor da olsa  iyiye, güzele ve doğruya yönelmektir. Kolay sonuçlara ulaşabilmek uğruna, başkalarına zarar vermeyelim. Kötü örnek olup, başkalarını da heveslendirmeyelim. Karşılıklı olarak, mutlulukları engellemekten kaçınalım.

İsraftan Kaçının: İnsan her şeyin değerini kaybedince anlıyor. Oysa bilmiyor ki, elden kaçırılan bir şeyi geri almak için harcanan emek, onu elde tutmak için harcanandan kat kat fazla. Paranızı, zamanımızı ve en önemlisi, sağlığımızı boş yere harcıyoruz. Savurganlık sonucu kaybettiğimiz değerlere ihtiyaç duyanların ne kadar çok olduklarının bile farkında değiliz.

Önce Anlayın: Söz, anlamak isteyene söylenir. Anlamak istemeyen, sözleriniz ne kadar değerli olursa olsun anlamaz. Böyle insanlara dert anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Bu konuda ısrarcı olmanın anlamı da yoktur. Hem canınız sıkılır, hem sağlığınız. En iyisi işi uzatmamaktır.  

Mutluluk İstemekle Başlar: Mutlu olmak, neyi istediğinizle doğrudan ilgilidir. Ama bu istek doğrudan bir şeyin olmasını değil, bizzat mutluluğun kendisini istemektir. Kısacası; mutlu olmamız  için mutlaka arzuladığımız isteklerin gerçekleşmesi şart değildir. Onlar olsa olsa birer vasıtadır mutlu olabilmemiz için. Özlemek ve hayal etmekle de ulaşılabilir mutluluğa. Yeter ki, içimizde ona ulaşmak için yanan bir ateşimiz olsun. Yeter ki,  ona ulaşmak için kayıtsız şartsız bir istek duyalım. 

Mutluluk İnançlarla Gelişir: Her insan topluluğu, az veya çok, bir inanca sahiptir. Adına doğa deseler, başka söylemler de bulsalar, ateistlerin bile kendilerince birer inançları vardır. Çünkü insan, yalnızca etten ve kemikten ibaret bir varlık değil; onun yüreği var, gönlü var, ruhu var. İnançlarımız olmasaydı eğer,  acılara katlanamaz, güzellikleri hazmedemezdik.

Mutluluk Paylaşmakla Büyür: Mutluluk, vermekle başlar. Yükselen, olgunlaşan insanlar, hep vererek yükselmiş ve olgunlaşmışlardır. Emeğinizle, gönlünüzle, yüreğinizle elde ettiklerinizin bir bölümünü, ona en çok ihtiyacı olanlarla paylaşmaktan daha doyurucu bir duygu olamaz.

Mutluluğun Yolu Sevgiden Geçer: Mutluluk, güzelliği yakalama sanatıdır. Her şeyi iyi yönleriyle görmek, kötüye prim vermeden gönül doygunluğuna ulaşmaktır. Kötü olan ne varsa görmezden gelmek, bir anlamda üç maymunları oynamaktır. Sevgiyle birlikte insanların gülen yüzlerini görmeye başlarız. Dünyaya seven gözlerle bakarız. Mutluluğu yaşarız.



Alıntıdır.

Sayfalar

Popüler Yayınlar