Yapmak Lazım - Yapabilmek Lazım


Kafanı dinlemek, kendini dinlemek. Sıkmamak canını, zor da olsa toparlayabilmek. Herkes seni sıkıştırmaya çalışırken sıyrılmak arkadan bi’yerden bakabilmek. Tüm sahtekarlıklıklara, ikiyüzlülüklere direnebilmek. Kendini bozmamak için uğraşmak. Yaptığını sonuna kadar desteklemek ve direnmek yapabileceklerine, yılmamaya direnmek. 



İnsanları olduğu gibi kabul edebilmek ve değişemeyeceklerini kabul etmek. Artık kendinden ödün vermemek. Herkese kendinden vermemek, herkese iyimser davranmamak, mesafeyi koymak, ezdirmemek kendini… Gözünde insanları büyütmemek, çalışınca, kandırınca veya babadan olunca bazılarının yapabildiğini anlamak… Herkesin seninle dalga geçtiği yerde daha güzel olacağına inanmak. Güzel yüzlü ancak içinde bencillik tohumlarına, yandaş ancak kötü bir durumda veya bir anda değişebilecek kandaş insanlara dikkat etmek… Zor durumda olduğunda teselli veren bazı insanların içinden güldüğünü anlayabilmek... İyilik yaptığında enayilik söylemleri yapan insanımsı gruba gülüp geçebilmek... İnsan olamayanların “İnsan ol” tabirlerine aldırmamak… "Bak seni koruyorum" diyen insanların ya da ima edenlerin aslında gerçek amacı kendini değerli kılmak olduğunu görmek. Yalancıların, kişiliğinde sıkıntılar olan insanların din-ibadet ile kurtulabilecekleri sanma saçmalığına aldırmamak. Aslında herkesin kendini düşündüğünü veya bir süre sonra yine kendini düşüneceğini anımsamak. Para = İnsan = Karakter üçlüsünün aslında hep insanlarda rant uğruna yer değiştirdiğini anlamak. Uzun ancak kısacası unutmamak lazım… YAPMAK LAZIM (zor da olsa) ….





Herkesin Merak Ettiği Çekim Yasası

Herkesin Merak Ettiği Çekim Yasası Nedir



Bugüne kadar çekim yasası ve kuantum fiziği ile ilgili sayısız kitap ve makale yazıldı, konferanslar yapıldı. Bende bunu merak etmeye başladığımda internetten, uluslararası makale sitelerinden, hatta uluslararası dillerde konferansları tercüme etmeye çalışarak, kitapçılarda saatlerimi harcayarak çok fazla zaman kaybettim. Her seferinde göremediğim ama başkalarının bilmediği farklı bir bilgiye ulaşabilmek umudum vardı.
Son birkaç yılımı bu şekilde heba etsem de, sonucunda hepsinin tek bir temel kurala dayalı laf kalabalığı olduğunu anlamış bulunuyorum. Temel kurala gelince, işin özüyle sadece istemekten geçiyor. Bunu düşüncelerimizle hareket ve yaşam biçimlerimiz ile desteklememiz şart. İnsanlara çekim yasasını açıklarken okuduğum kitaplardan aklında kalan en sabit cümle ve açılım şöyle: düşünür derki, dünyada fiziksel olarak bir çekim yasası olduğunu biliyoruz ve kabul ediyoruz, İki kişi bir binanın çatısına çıktığı zaman, yerçekimi, onlar atladığında iyi ve kötü insan olmalarına bakmaz. İkisi de nihayetinde yere düşecek. Evrende bizlerin nasıl biri olduğumuzla asla ilgilenmez. İşin temeli evrenin düşünebilme ve karar verebilme yetisi yoktur. Mutlaka; para parayı çeker, aklıma gelen başıma gelir, tabiri caizse iti an çomağı hazırla deyişlerini duymuşsunuzdur ve doğrudur. Siz mutlu oldukça ya da mutlu gözüktükçe ve mutluymuş gibi düşündükçe evren size sizin mutlu olabilmeniz için gerekecek olan şeyleri temin etmeye uğraşır.
Maddi durumunuzun iyi olmadığını düşünelim paraya ihtiyacınız varsa bundan yakınmak ve şikâyet etmek yerine, sahip olduklarınızla yeterinden fazla tatminmişsiniz gibi davranarak veya düşünerek evren yasasını kandırmış ve size böylelikle daha fazlasını getirmesini sağlamış olursunuz.

 İllaki gün içerisinde başımıza gelen bazı aksilikler olmuştur. Günün devamında her şey üst üste gelir, hep beni bulur dediğinizi duyar gibiyim. Evet, doğrudur siz aksilikleri görmezden gelmedikçe daha fazla aksilik sizi bulur. Güne ters başlarsanız mutlaka ruh halimizi değiştirmeye çalışmalıyız. Ters giden bir şeylerin çözümünü bulmaya çalışmayın demiyorum ama bunu yaparken de lütfen yakınmayı, şikâyet etmeyi bırakın. Paranız varmış gibi davranmak pek mümkün olmasa da böyleymiş gibi hissetmeye çalışın. Büyüklerimiz hep hayal karın doyurmuyor derdi ya, hayır efendim doyurur. Ama siz önce hayalinizdeki rahat yaşantıyı ya da kolay para kazanmayı hak edecek donanıma sahip olduğunuzda ve bunu hak edecek kadar özel biri olduğunuzu inanın yeter ki. Yeryüzündeki her bir insanın farklı özelliklere sahip olduğunu düşünürsek, örneğin bazılarımız göremiyor, bazılarımız duyamıyor, yürüyemiyor ya da konuşamıyor. Bunlardan bahsetmemin sebebi çekim yasası için tek bir kanun var oda hisleriniz. 
Çekim yasası kim olduğunuzla, nasıl bir vücuda sahip olduğunuzla ya da sağlıklı olup olmadığınızla ilgilenmez. Nasıl hissettiğinize göre size ayna tutar. Kafanızın içinde ne yaşarsınız, bunu daha İyileriyle takas etmedikçe aynıları, hatta gitgide daha kötülerini yaşamaya devam edersiniz
Dünyanın kasıp kavrulduğu, sır gibi saklanan, milyonların peşinden koştuğu çekim yasası dediğimiz şey aslında bir iki cümleden ibaret temel kuraldır. Onca kitap makale ve seminerden sonra aslında size öğretebileceğim ya da anlatabileceğim daha farklı bir şey yok. 
Son olarak sizden düşüncelerinizi kontrol altına alın demiyorum bu delilik olurdu. Sadece olaylara karşı verdiğiniz tepkileri ve nasıl hissettiğinize dikkat edin, olumsuz olan tüm hislerden nasıl kurtulabileceğinizi sizden daha iyi bilen biri olamaz. Bu yüzden piyasadaki kar amaçlı satılan kolye, yüzük, ajanda, kart gibi kandırmacalara da İnanmayın. Çekim yasasının malzemesi sadece ve sadece sizsiniz bunu unutmayın.

(Bu makale şu sorulara yanıt verir; Dünyayı kasıp kavuran çekim yasası ve kuantum fiziği insan oğlunun hayatında neleri nasıl değiştirebilir? Çok merak edilen temel kuralları nelerdir? Nasıl uygulanır? Kimler için geçerlidir? )

Neden İş Yavaş Olur? İşi Hızlandırmak ...

Neden iş yavaş olur
İşi neden yavaş yaparız veya yavaşladığımızı düşünürüz? Bazı zamanlar çok çalışma isteği olurken bazen çok çalışmamıza rağmen istediğimiz verimi alamayız. Aslında çok basit ve düşünmediğimiz nedenlerdir bunlar...


Çok fazla inceliyorsun.


Mükemmelliyetçi davranıyorsun.


İşini pratik şekilde yapmıyorsun 


İşine değer vermiyorsun o yüzden tertipli olmuyor, oyalanıyor, başka şeylerle vakit geçirip kafanı dağıtıyorsun.


İşini belki yapıyorsun ancak birden fazla işi bir arada yapmaya çalışıyorsun. Tek bir şeye odaklanıp fazlalıkları atsan kuş gibi uçacaksın.


İşleri biriktiriyor daha sonra hangisini yapacağını bilemiyorsun. 


İşi zamanlayamıyor, sonraki işi planlayamıyorsun. 


Boşta iken rahat davranıp savsaklanıyorsun işin aciliyeti olunca daralıyorsun.

Kalabalıkta Fark Ol!


Etkileyici olmak ister misin? Kim istemez ki... İşte buna dair bir hikaye bu ... 

Öncelikle sizden bir hayal kurmanızı istiyorum. Bu yazıyı okurken gözlerinizi kısın ve kendinizi bir topluluk içinde hissedin. Bu topluluk güzel bir otel lobisinde toplanmış. Kocaman sallanan taşlardan oluşan avizenin altında ortak bir amaç veya zevk onları bir araya getirmiş. Etrafınızda hararetli konuşmalar yapanlar da var, kenara çekilip tek başına etrafı gözleyenler de. Siz hangi gruptan mısınız? Siz bu seferlik yalnızca seyircisiniz ve sizi kimse göremez. Siz gözlemleyen, not alan, ders çıkaran kişi olacaksınız bu yüzden kendinizi şanslı sayın.

    Şimdi topluluğun bulunduğu salona geri dönelim. Tek başına olanlardan bazılarının arkadaşları geldi ve onları insan sayısının fazla olduğu masaların arasına, muhabbete kattı. Diğerleri hala yalnız ve bu yalnızlığı doldurmak için hiçbir şekilde adım atamayacak kadar da çekingen. Yüzünüzü bol sohbetli masalara çevirin. O masalarda ki bazı kişiler sönük geri kalanlar sohbet halinde. O sohbetlerin konusunu düşünmekle vakit kaybetmeyin zira bu önemsiz bir detaydan başka bir şey değil. Bir insanı sohbet sırasında farklı kılan konuşulan konuda uzman olması değil o konuya etkileyici görüşler katmasıdır. Konu belki de kalabalıkta ki farkı yaratan en aşağıda ki olgudur.

    Şimdi salona lobi kapısından gelen ayak sesleri yayılıyor. Kapıdan bir kişi giriyor - kadın ya da erkek önemli değil- ve birkaç baş ona çekiliyor. Çekilmek zorunda çünkü o kişi olağanüstü bir gülümsemeyle dalıyor salona. Sanki dünyanın en güzel dişleri ona aitmiş de  o dişleri halka arz ediyormuş gibi. Ona doğru bakanlardan birine hafif bir el sallayıp yanına doğru yol alıyor. Acaba onu tanıyor mu? Hadi bu güzel gülüşlü insana biraz daha yaklaşıp olayları iyice kavrayalım.

    Yaklaştıkça anlıyoruz ki aslında o kişiyi tanımıyor sadece ona bir takım sorular soruyor toplulukla ilgili. Fakat bu öyle özgüvenli bir soruş şekli ki tavırlarına bakan "lobiyi bu kadar insanla dolduran o olmalı" diye düşünmekten kendini alamaz, inanın. Omuzları dik, bakışları keskin ve gülüşü net. Aslında duruşunun altında ki cevap basit; bugün kendini içinde en harika hissettiği kıyafeti giymiş. Bu kıyafet "bu sene bu kesim çok moda, kesinlikle böyle giyinmeliyim!" tarzı bir kıyafet olmaktan ziyade "evet, bunun içinde mükemmel hissediyorum" şeklinden özgüvene dönüşmüş bir kılık. Bu özgüven bombasının soru sorduğu kişi onu kendi masasına davet ediyor. Kibar bir şekilde kabul edip yüzünü masaya dönüyor ve masadakilere "katılmamda bir sakınca var mı?" diye sorup hafifçe gülümsüyor. Masadakiler bu sorudan sonra sanki onunla ilgilenmek zorundalarmışcasına ona sorular yöneltiyorlar. Hiçbirisinin sorusunu dışarıda bırakmadan cevaplarına katıyor arada da kendi sorularını kimseyi dışlamadan hepsine teker teker soruyor. Hepsinin gözünün içine en az bir kere bakmıştır. Biliyorum, çünkü gözlerim onun üstünde, sizin de öyle olsun. Onu bir an gözünüzden kaçırmayın!

    Zaman ilerliyor ve bizim fark yaratan, masanın uzak bir köşesinde tek kalmış bir kişiyi görüyor ve hemen onu konuşmaya katıyor. Katılımcının minnettar bakışını aldıktan sonra nazikçe izin istiyor ve masadan ayrılıyor. Görev devredilmiştir. Şimdi sırada yeni bir masadan taze bilgiler edinmek var.

   Evet, çoktan gözüne bir masa kestirdi bile. Önceki masasından daha kalabalık olan bu masaya doğru yöneliyor ve masanın geneline doğru "siz şu topluluğun şöyle bir kolundan değil misiniz?" gibi oldukça basit, sıradan bir soru soruyor. Elbette ki bu soru toplanmanın amacıyla ilgili fakat aynı zamanda "evet" cevabını yüzde elli şansla duyabileceğiniz de bir soru. Nitekim sorunun cevabı topluca bir "hayır" oluyor. Tabii ki bu cevap bizimkini etkilemiyor ve bir kaç soru daha soruyor. Böylelikle diğerleri kendilerini onunla sohbet halinde buluyor. Bakıyorlar ki bu kişi sıradan bir konuda bile ilginç fikirlere, sıkıcı bir olaydan bile etkileyici bir sahne çıkarma becerisine sahip, bu sebeple ona olan ilgi büyüyor.

   İkinci masasında da sohbetini ilerleten etkileyici kişinin aklına farklı bir fikir geliyor ve anında uygulamaya koyuluyor. Bu fikir; sohbet ettiği iki masayı birleştirmek... Nitekim iki masasının da ortak noktalarını bulup, masaların iznini alıp, onları birleştiriyor. Hali hazırda kalabalık olan masalar iyice kocamanlaşıyor. Böyle kalabalık bir masasının ses dalgası da birkaç insanı onlara çekiyor ve bum! Kalabalık çığ gibi katlanıyor.

   Gecenin sonunda konuşulan bizim kalabalıkta ki fark yaratanımız oluyor elbette ki. Bu gözlem size şunu sunuyor; girdiğiniz ortamı fethetmek mi istiyorsunuz? O zaman başlangıçta kendine güveni atın tavaya daha sonra bir tutam girişkenlik biraz genel kültür ve yaratıcı birkaç fikirle işte lezzetli ve sihirli karışımınız hazır. Hadi denemeye!


Zenginler Nasıl Zengin Oldu?

Zengin olmanın sırrı nedir? Nasıl başarıyı yakalarız? 




Şimdi size nasıl 90 günde hayatınızı değiştirebileceğinizi göstereceğim.

Bir iş sahibi iseniz;

-Hayatınız tehlikedeymiş gibi çalışın. Bu sizin neler yapabileceğinizi gösterir.
-Kendinize ertesi gün neler yapacağınızın listesini çıkarın.
-Zamanı iyi kullanın, televizyon izlemek yerine sosyalleşin ve çevre edinin çevre faktörü sizin için önemli olacaktır.
-Gereksiz masraflardan kaçının.(dışarıda yemek yemek, pahalı kıyafetler gibi vs.)
-Hiçbir zaman yapamam demeyin. Psikolojiniz otomatik olarak yapamayacağını kabullenir.
-Ailenize vakit ayırın.
-Herkese zengin ve soğukkanlı davranın bu sizin çevrenizdekilerin size değer vermesini sağlar.
-Ve en önemlisi AMACINIZ. Bir amaç için bunları yaparsanız mutlaka onu kazanırsınız.
-Dürüst olun ve güven kazanmaya bakın.

Bir iş sahibi değilseniz;

-Kuracağınız işi sevmelisiniz.
-''Bu para bana yeter'' cümlesini asla kullanmayın, eğer kullanırsanız o parayı döndüremeden kaybedersiniz.
-Kuracağınız işe 90 gün boyunca yoğun ilgi gösterin.
-Her sabah kalktığınızdan 2 saat önce uyanın. Bu sizi zihinde hissettirecektir.
-Olumsuz düşünmeyin.
-Bir işletmede aksesuar önemlidir. Küçük şeylerle dikkat çektirmeye çalışın.
-Fiyat faktörünü mutlaka kullanın. Bir işletme için camında yazan fiyatlar müşteri çekmesini sağlar.
-İlk 90 gün boyunca sonuna kadar yüklenin gerisi zaten otomatik gelecektir.
-Tek bir toptancıya bağlı kalmayın.
-Güler yüzlü bir satıcı olun.

90 Günlük programınızı uygulayın başarı mutlaka elinizde olacaktır.


Sayfalar

Popüler Yayınlar