Etkileyici olmak ister misin? Kim istemez ki... İşte buna dair bir hikaye bu ...
Öncelikle sizden bir hayal kurmanızı
istiyorum. Bu yazıyı okurken gözlerinizi kısın ve kendinizi bir topluluk içinde
hissedin. Bu topluluk güzel bir otel lobisinde toplanmış. Kocaman sallanan
taşlardan oluşan avizenin altında ortak bir amaç veya zevk onları bir araya
getirmiş. Etrafınızda hararetli konuşmalar yapanlar da var, kenara çekilip tek
başına etrafı gözleyenler de. Siz hangi gruptan mısınız? Siz bu seferlik yalnızca
seyircisiniz ve sizi kimse göremez. Siz gözlemleyen, not alan, ders çıkaran
kişi olacaksınız bu yüzden kendinizi şanslı sayın.
Şimdi topluluğun bulunduğu salona
geri dönelim. Tek başına olanlardan bazılarının arkadaşları geldi ve onları
insan sayısının fazla olduğu masaların arasına, muhabbete kattı. Diğerleri hala
yalnız ve bu yalnızlığı doldurmak için hiçbir şekilde adım atamayacak kadar da
çekingen. Yüzünüzü bol sohbetli masalara çevirin. O masalarda ki bazı kişiler
sönük geri kalanlar sohbet halinde. O sohbetlerin konusunu düşünmekle vakit
kaybetmeyin zira bu önemsiz bir detaydan başka bir şey değil. Bir insanı sohbet
sırasında farklı kılan konuşulan konuda uzman olması değil o konuya etkileyici
görüşler katmasıdır. Konu belki de kalabalıkta ki farkı yaratan en aşağıda ki
olgudur.
Şimdi salona lobi kapısından
gelen ayak sesleri yayılıyor. Kapıdan bir kişi giriyor - kadın ya da erkek
önemli değil- ve birkaç baş ona çekiliyor. Çekilmek zorunda çünkü o kişi
olağanüstü bir gülümsemeyle dalıyor salona. Sanki dünyanın en güzel dişleri ona
aitmiş de o dişleri halka arz ediyormuş
gibi. Ona doğru bakanlardan birine hafif bir el sallayıp yanına doğru yol
alıyor. Acaba onu tanıyor mu? Hadi bu güzel gülüşlü insana biraz daha yaklaşıp
olayları iyice kavrayalım.
Yaklaştıkça anlıyoruz ki aslında
o kişiyi tanımıyor sadece ona bir takım sorular soruyor toplulukla ilgili.
Fakat bu öyle özgüvenli bir soruş şekli ki tavırlarına bakan "lobiyi bu
kadar insanla dolduran o olmalı" diye düşünmekten kendini alamaz, inanın.
Omuzları dik, bakışları keskin ve gülüşü net. Aslında duruşunun altında ki
cevap basit; bugün kendini içinde en harika hissettiği kıyafeti giymiş. Bu
kıyafet "bu sene bu kesim çok moda, kesinlikle böyle giyinmeliyim!"
tarzı bir kıyafet olmaktan ziyade "evet, bunun içinde mükemmel
hissediyorum" şeklinden özgüvene dönüşmüş bir kılık. Bu özgüven bombasının
soru sorduğu kişi onu kendi masasına davet ediyor. Kibar bir şekilde kabul edip
yüzünü masaya dönüyor ve masadakilere "katılmamda bir sakınca var
mı?" diye sorup hafifçe gülümsüyor. Masadakiler bu sorudan sonra sanki
onunla ilgilenmek zorundalarmışcasına ona sorular yöneltiyorlar. Hiçbirisinin
sorusunu dışarıda bırakmadan cevaplarına katıyor arada da kendi sorularını
kimseyi dışlamadan hepsine teker teker soruyor. Hepsinin gözünün içine en az
bir kere bakmıştır. Biliyorum, çünkü gözlerim onun üstünde, sizin de öyle
olsun. Onu bir an gözünüzden kaçırmayın!
Zaman ilerliyor ve bizim fark
yaratan, masanın uzak bir köşesinde tek kalmış bir kişiyi görüyor ve hemen onu
konuşmaya katıyor. Katılımcının minnettar bakışını aldıktan sonra nazikçe izin
istiyor ve masadan ayrılıyor. Görev devredilmiştir. Şimdi sırada yeni bir
masadan taze bilgiler edinmek var.
Evet, çoktan gözüne bir masa
kestirdi bile. Önceki masasından daha kalabalık olan bu masaya doğru yöneliyor
ve masanın geneline doğru "siz şu topluluğun şöyle bir kolundan değil
misiniz?" gibi oldukça
basit, sıradan bir soru soruyor.
Elbette ki bu soru toplanmanın amacıyla ilgili fakat aynı zamanda "evet"
cevabını yüzde elli şansla duyabileceğiniz de bir soru. Nitekim sorunun cevabı
topluca bir "hayır" oluyor. Tabii ki bu cevap bizimkini etkilemiyor
ve bir kaç soru daha soruyor. Böylelikle diğerleri kendilerini onunla sohbet
halinde buluyor. Bakıyorlar ki bu kişi sıradan bir konuda bile ilginç fikirlere, sıkıcı bir olaydan bile etkileyici bir sahne çıkarma becerisine
sahip, bu sebeple ona olan ilgi büyüyor.
İkinci masasında da sohbetini
ilerleten etkileyici kişinin aklına farklı bir fikir geliyor ve anında
uygulamaya koyuluyor. Bu fikir; sohbet ettiği iki masayı birleştirmek...
Nitekim iki masasının da ortak noktalarını bulup, masaların iznini alıp, onları
birleştiriyor. Hali hazırda kalabalık olan masalar iyice kocamanlaşıyor. Böyle
kalabalık bir masasının ses dalgası da birkaç insanı onlara çekiyor ve bum!
Kalabalık çığ gibi katlanıyor.
Gecenin sonunda konuşulan bizim
kalabalıkta ki fark yaratanımız oluyor elbette ki. Bu gözlem size şunu sunuyor;
girdiğiniz ortamı fethetmek mi istiyorsunuz? O zaman başlangıçta kendine güveni atın tavaya daha sonra bir tutam
girişkenlik biraz genel kültür ve yaratıcı birkaç fikirle işte lezzetli ve
sihirli karışımınız hazır. Hadi denemeye!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder