MOTİVE BÖYLE EDİLİR
Rosie
kocasını doktora götürür. Doktor Rosie eşini tedavi ettikten sonra odadan
çıkarlar ve doktor;
“Kocanız
aşırı stresten kaynaklanan ciddi bir hastalığa yakalanmış” der. Eğer
söyleyeceklerimiz yapmazsanız ölecek. Her sabah eşinizi öperek uyandırın.,
ardından mükellef bir kahvaltı hazırlayın. Hep nazik olun ve her daim neşeli
kalmasına dikkat edin. Sadece en sevdiği yemekleri hazırlayın ve yemekten sonra
hafif şekerleme yapmasına izin verin. Sağa sola yollayıp yormayın ve
sorunlarınızı anlatmayın; bunlar sadece stresi arttırmaya yarar. Sizi eleştirse
veya alaya etse bile sakın tartışmaya girmeyin. Akşamları masaj yaparak
rahatlamasına yardımcı olun. En sevdiğiniz dizileri kaçırmanıza yol açsa bile
istediği kadar istediğini seyretmesi için teşvik edin. En önemlisi gece onu
tatmin edecek ne varsa hepsini yapın. Önümüzdeki altı ay boyunca bunları
harfiyen yaparsanız kocanız sağlığına tamamen kavuşacaktır.” Çıkışta kocası
merakla sorar.
“Eee, ne
dedi doktor”
“Ölecekmişsin”
DAHA BEKLEYELİM
Doktor:
Maalesef beyefendi, sadece altı aylık ömrünüz kalmış.
Hasta: Bu
çok kötü doktor. Hem şu aralar da ücretinizi karşılayacak durumda değilim.
Doktor:
Peki, o zaman. Bir yıl diyelim.
KİMSE YOK MU? BAŞKA KİMSE…
Adamın biri
manzara hevesiyle dağlarda dolanırken dengesini kaybedip uçuruma yuvarlanır ve
nihayet düşüşünü engelleyecek bir dal yakalayana kadar metrelerce düşer. Ancak
ne dal sağlamdır ne de gücü dayanabilecektir. Umutsuzca haykırır: “İmdat!
İmdat! Yardım edecek kimse yok mu?” Yukarı bakar ama masmavi gökten vardır.
Derken birden gök yarılır ve son derece parlak bir ışık üzerine düşer. Ardından
gür bir ses duyulur: “Ben varım, oğlum. Bırak dalı, gel kucağıma…”
Adam bir an
düşünür ve bir daha haykırır; “Başka kimse yok mu?”
BEN BEKLERİM
İtalyan bir
Fransız ve bir Amerikalı idam edilmek üzeridirler. Son yemekleri için ne isterlerse
geleceği söylenir. İtalyan, “Şöyle sosu yerinde bir tabak makarna” der. Yemek
gelir, yer ve idam edilir.
Sıra
Fransız’dadır. “Bir kâse kurbağa bacağı çorbası lütfen” der. O da afiyetle yer
ver idam edilir.
Sıra
Amerikalıya gelir, biraz düşündükten sonra “Bir sepet taze çilek isterim” der.
“Çilek mi?” der
gardiyan. “Mevsimi değil ki çileğin?”
“Olsun” der Amerikalı “Beklerim”
MOTİVE ETMENİN BÖYLESİ
İki ihtiyar,
parkta bir bankta oturmuş laflamaktadırlar:
“Tüm yaşamım
boyunca bir dertten ötekine geçip gitti. İşim battı, karım genç yaşta hastalığa
yenildi, oğlum hırsızı oldu.
Ölsem daha
iyiydi bazen.”
“Seni çok
iyi anlıyorum dostum.”
“Dahası,
keşke hiç doğmamış olsaydım.”
“Evet, ama
kimde var öyle şans? On binde bir belki!”
YOK ARTIK!
Adamın
birisi, korkunç bir sağanak yağmur altında iş yerinden çıkar ve o da ne, tam
önünde bir boş taksi vardır! Derhal biner ve şoföre bu havada taksi bulabildiği
için çok şanslı olduğunu söyler. Şoför adama döner ve “Zamanlamanız kusursuz
anlaşılan.” Der. “Tıpkı Sheldon gibi.”
“Kim?”
“Sheldon
Schwartz. İşte o her şeyi doğru yapan adamdı. Dünyanın en şanslı adamıydı.
Belki de bu gezegenin gördüğü en kusursuz insandır. Mesela Sheldon nereye
giderse gitsin mutlaka gittiği yerin kapısının önünde park edecek yer bulurdu.”
“Yok Artık!
Abartıyorsun; kimse o kadar şanslı değildir!” der adam.
“Sheldon
öyleydi,” der şoför. “Sırf şanslı da değildi; müthiş bir atletti aynı zamanda.
Rahatlıkla profesyonel bir golfçu veya tenisçi olabilirdi. Öyle bir sesi vardı
ki Placido Domingo duysa operayı bırakırdı! Cary Grant’ten daha yakışıklı ve
zarifti! Hele smokin giydiğinde görmeliydiniz Sheldon’u! Yapılı, uzun boylu ve kuvvetliydi.
Aynı zamanda müthiş bir işadamıydı. Elini neye sürse altına dönüştürürdü.
“Yuh yani”
der adam. “Uyduruyorsun artık!”
“Hiç de
bile. Sheldon başka yetenekleri de vardır. Mesela kadınları nasıl memnun
edeceğini çok iyi bilirdi. Çok da zekiydi. Bilmediği, tamir edemeyeceği hiçbir
şey yoktu. Ben öyle değilimdir mesela. Bir sigortayı değiştirmeye kalksam bütün
mahallenin elektriği gider. Ve var ya, Sheldon acayip güzel fıkra anlatırdı.
Her toplantının gözbebeğiydi;
“Vay be.
İnanılır gibi değilmiş. Peki sen nereden tanıyorsun Sheldon’u?”
“Valla,
aslından ben tanışmadım kendisiyle.”
“E, peki sen
nereden biliyorsun bu kadar şeyi?”
“Sheldon
öldükten sonra karısıyla evlendim.”
ZORUNLULUK
Kadın eve
gelir ve kocasıyla en yakın arkadaşını yatakta bulur. İnanamaz gözlerle
arkadaşına bakar ve şöyle der; “Hadi ben mecburum; sana ne oluyor?
SALI HAZIR
Orta yaşlı
adam, annesinin cenazesinin ardından etrafı toplayıp düzenlemek için evine
gelir ve tavan arasında eski bir sandık bulur. Sandığı açtığında karşısına
babasının II. Dünya Savaşı’nda giydiği üniforma çıkar. Adam üniformayı giyer.
Biraz sıkmaktadır. Tam çıkaracakken elini cebine atar ve bir kâğıt parçası
bulur. Bu, 1942 tarihli bir kundura tamir fişidir. İnanamaz. Neredeyse yetmiş
yıldır tamirden alınmamış bir ayakkabı söz konusudur.
Adam fişi alıp adrese gittiğinde
kunduracı dükkânının hala yerli yerinde olduğunu görür. İçeri girer ve tezgâhtaki
yaşlı kunduracıya babasının cebinde bulduğu fişi anlatır. Yaşlı kunduracı
yetmiş yıldır bu dükkânın sahibi olduğunu söyler ve fişi alıp adama beklemesini
söyleyerek dükkânın arka tarafında gözden kaybolur.
On dakika sonra yaşlı kunduracı
gelir, fişi adam uzatır. “Tamam, ayakkabılar burada” der; “Haftaya Salı hazır
olurlar”
İKİZ KARDEŞ
Adam tıpatıp
ikiz kız kardeşlerden biriyle evlenir. Ama daha bir yıl geçmeden boşanmak için
mahkemeye başvurur.
“Peki,” der
yargıç, “şimdi lütfen mahkemeye neden boşanmak istediğinizi anlatınız.”
“Şimdi sayın
yargıç” der adam, “baldızım bizi ara sıra ziyarete gelirdi ve karımla tıpatıp
birbirlerine benzediklerinden bazen karıştırıp yanlışlıkla onunla yattığım
oldu…”
“E, herhalde
iki kadın arasında bir takım farklar vardı, değil mi?”
“Kesinlikle,
sayın yargıç. Ondan boşanmak istiyorum zaten.”
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder